Eğitimin Derdi Sınavlar mı?

0
100

Bu soruyu, okul başarısını etiketleyen ‘hormonlu notlar da dahil’ OKS’den SBS’ye, oradan kaldırılan TEOG’a; adı değişse de sonuçta değişmeyen sınav odaklı sistemden hareketle “evet” diye yanıtlamak aslında “malûmu ilâm” etmekti.. Ve fakat herkesin malûmu olan bu ilâm yeni değildi.. Zira bir ölçme aracı olduğunu her eğitimcinin bildiği sınavlar araç olmaktan çıkmış, amacı yaşama hazırlamak olan eğitimi de çoktan yarışmacı bir amaca dönüştürmüştü.. Dolayısıyla bu bir dertse eğer, bu dert yeni bir dert değildi!

Eğitimimizin genel amaç, ilke, hedef ve temel hükümleri, 14.6.1973 tarihli 1739 sayılı ‘Milli Eğitim Temel Kanunu’nda açıklanmıştı.. Buna göre, “Türk Milli Eğitiminin genel amacı” özetle; “1.Öğrencileri milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek. 2.Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek. 3.İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak.”

TEOG kaldırıldı.. Yerine ikame edilmesi düşünülenlerden öne çıkan, okul başarısı ilk %5 veya %20’lik dilimde olan öğrencilerin sınavlarla, diğerlerinin adrese dayalı olarak liselere yerleştirilmesi.. Bazı okulların ‘hormonlu not’ verme ihtimaline karşı, her dersten birer açık uçlu yazılı sınav sorularının merkezden hazırlanıp okullara gönderilmesi.. Yani? Yani, eğitimde sınav derdinin devam etmesi.. Artı, çocuğunun eğitimiyle ilgili iletişimini “test çöz” emriyle sınırlayan, eğitim anlayışını ise sınavlarda derece yapmasına odaklayan; dolayısıyla çocuğunun ilgi, merak, heves, heyecanlarının farkında olmayan veya yok sayıp kendi seçtiği mesleğe eğen anne babaların nitelikli varsaydığı okullara yakın ‘malum adres’ edinme derdi.. Yanı sıra okul başarısına etki yapması yönüyle ‘malum not’ edinme derdi..

BÜ, Eğit. Fak. Dekanı sıfatıyla, 2006 tarihli 17. ME Şurasına, “Yönlendirme Ve Sınav Sistemi” başlıklı rapor sunan Prof. Dr. Ali Baykal, sınavların kaldırılıp kaldırılmaması üzerine özetle şunları söylemişti. “Ölçmeden bağımsız hiçbir bilim ve teknoloji, ölçmeye karşı hiçbir toplumsal değer sistemi yoktur. Eğitim, öğrenenin öğrenmekten sorumlu tutulduğu bir süreçtir. Bu nedenle eğitimdeki ölçme ve değerlendirme sürecinin temeli sınavdır. Eğitimde, bilgi, beceri, yetenek ve yeterlikler sınavlarla ölçülmekte ve değerlendirmektedir. Eğitimin değişik aşamalarında, değişik amaçlarla (seçme, belgeleme, yönlendirme vb) sınav yapılır.”

Prof. Dr. Baykal, söz konusu raporun bir paragrafında sınavların adaleti üzerinde de şu içtihatta bulunuyordu: “Hangi amaçla yapılırsa yapılsın sınavların dayandığı en öncelikli değer adalettir. Dünyanın hiçbir yerinde zenginler için ayrı, yoksullar için ayrı sınavlar yoktur. Hiçbir termometre yoksulların evini daha sıcak, zenginlerin evini daha soğuk göstermek için yapılmaz. Sınav, eşitliği ya da eşitsizliği ortaya koyacak bir araçtır. Sınav başarısı ya da başarısızlığı fırsat eşitsizliğinin nedeni değil sonucudur. Fırsat eşitsizliğini yaratan nedenler sınavdan yıllarca önce oluşan ve süregelen etkenlerdir. Temelde bu soruna çare bulunmalı, yanı sıra sınavların sayısı azaltılmalı ve yoruma dayalı sorularla sınav yapılmalıdır.”

2005 yılından bugüne bu sütunda ben, fırsat ve imkan eşitliğinden yoksun ekonomik, toplumsal, kültürel koşullar göz ardı edilerek yapılagelen sınavları ve yarışmacı eğitim anlayışını eleştirmekteyim.. Ve fakat son tahlilde ille de sınavlarla bir seçme ve yerleştirme yapılacaksa sınava giriş hakkının sosyal adalet bağlamında her öğrenciye tanınmasını, aksi halde, nitelikli eğitimden yararlanma hakkının bir zümrenin, giderek bir azınlığın ayrıcalığı olacağını düşünüyorum.. Bu bağlamda Hz. Ömer’in, “Ben hakkı adamına göre tanımam, önce hakkı tanırım sonra adamını da tanırım” sözünü, “herkes okusun, yeteneği olanlar daha çok okusun” ilkesiyle eşitliyor; öğrencilerimizin bilgi, beceri, merak, heves, heyecan ve isteklerine uygun liselere yönlendirilerek sınavsız yerleştirilmelerini umuyor ve diliyorum..

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here