‘Dünyalı’

0
105

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah?  Eski yazılarımı okuyordum, dün ve önceki günün. Baya sıkıcı konular yazmışım, hatta ağır bir dil kulanmışım gibi geldi kendime? Bir öz eleştiri yaptım ve kendi kendime buna hakkım olmadığına karar verdim. Felsefem, her zaman yumuşak ve anlayışlı olmak, kırmadan incitmeden, ama bazen ve çoğu zaman, gerçek bir dünyada yaşadığımı unutuyormuşum? Düş âleminde yaşarken, her şey çok kolay olur sanıyorum, kötülükten uzak durmak, diline beline hakim olmak kolay olur sanıyorum. Ancak böyle olmuyormuş, her şey bildiğimden milyonlarca daha ağır, daha kötü ve daha acımasız. Ve istiyorum ki birileri  anımsatsın sürekli “hey arkadaş uyan, ayakların yere değsin, sen gerçek bir dünya da yaşıyorsun, dün ya da, dün ya da…” evet bu dünya ki, çok güzel, rengarenk, cıvıl cıvıl, ona dışarıdan bakarsanız  başka bir şeye bakmak  istemezsiniz, ancak, bir o kadarda acımasız, zalim, hoyrat  ve akla gelmeyecek kadar garip olaylarla dolu.

Ve çoğu zaman dünyanın güzel tarafı ile yaşadığımı sanırken, birden uyanıyorum ve kendimi çok hayalci ve gerçekdışı algılıyorum.  O zamanda kendimden geçiyorum herhalde ki, olmayacak şeyler isteyebiliyorum, yazabiliyorum hatta aşırıya gidebiliyorum (bunun için özür dilerim herkesten) ve kendim için değil ama başkaları için de düşler kurabiliyorum. Ve yine gerçekleşeceğine inanıyorum. Ve yine diyorum ki umutsuz olmaya hakkımız yok.  Evet, inandığım bu, ancak yaşadıklarımız ne oluyor, onlara rağmen umutlu olmak safdillik değil mi aslında? Ve diyorum ki; nasıl, bir zamanlar padişahlara anımsatıyorlardı ya “büyüklenme sultanım sen den büyük Allah var” diye.  Bana da birleri anımsatsın sık sık. “Kardeş unutma dünyadasın, gerçek dünyada” diye. Yani haksızlıkların, acımasızlıkların ve diyet ödetenlerin dünyasında ve denizkestanelerini tek tek denize atıp, yaşama dönmeleri için çalışan, sıradan insanlara inat, yaşayanların dünyasındasın!

Ve biz her şeye rağmen bazen  bu güzel dünyada, börtü böceklerimiz, limon portakal ağaçlarımızla yaşarken onların kokusu ile sarhoş olduğumuzu sanıyoruz. Oysa tırmık tırmık yüreğimiz, onu görmezden gelmeye çalışıyoruz!

Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman ve gerçek dünyada mümkünse ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

İnsan ve Dünya

Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra Pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü. Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi sonra düşündü: “Ohh be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez.”

Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve “baba haritayı düzelttim,artık sinemaya gidebiliriz ” dedi.

Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hala hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu cevabı verdi: “Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı. İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ.”

& & & & &

Kurdele

New York’ta yaşayan bir öğretmen, Lise son sınıfındaki öğrencilerinin “diğer insanlardan farklı özelliklerini” vurgulayarak onurlandırmaya karar vermiştir. California Del Mar’dan Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırdı.

İlk önce öğrencilere sınıf ve kendisi için ne kadar özel ne kadar özel olduklarını belirtti. Sonra her birine üzerinde altın harflerle “Siz çok önemlisiniz” yazılı birer mavi kurdele verdi. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verdi. Her bir öğrencisine üçer tane daha kurdele verip, onlardan bu töreni gerçek dünyada devam ettirmelerini istedi.

Öğrenciler, daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi. Çocuklardan biri, gelecekteki kariyer çalışmaları için kendisine yardımcı olan yakınlarındaki bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından, iki tane daha kurdele vermiş ve; “Sınıfça bu konuda bir projemiz var. Sizden onurlandırmanız için birini bulmanızı istiyoruz. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlarda bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin” diye rica etti. O gün üst yönetici, süratsiz biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verdi. Patronun odasına girdi ve onun “iş dünyasında bir deha olduğundan ötürü” onu takdir edip örnek aldığını söyledi. Bu mavi kurdeleyi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sordu? Şaşkına dönen patron; “Tabi ki” şeklinde cevap verdi.Yönetici de mavi kurdeleyi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirdi.Ekstra kurdeleyi verirken de ; “Bana bir iyilik yapar mısınız? Siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz? Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu kabul görme töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece “bunun, insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş…” dedi…

O gece patron evine geldiğinde, on dört yaşındaki oğlunun yanına oturdu. “Bugün inanılmaz bir şey oldu” dedi.”Ofisteydim. Üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, “iş dünyasında bu kadar başarılı olduğum için” göğsüme bu kurdeleyi iliştirdi… Bir hayal etmeğe çalış… Benim bir dahi olduğumu düşünüyor…”Siz çok önemlisiniz” yazılı bu kurdeleyi tam göğsümün üstüne taktı. Bana ekstra bir kurdele verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi. Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin… Ben “seni” onurlandırmak istiyorum. Günlerim aşırı yorucu geçiyor. Eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum… Oysa bu gece bir şekilde buraya oturup, sana benim için ne kadar farklı ve özel olduğunu söylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun.”Seni seviyorum” diye devam etti…

Şaşkına dönen çocuk simdi ağlamaya başlamıştı… Bütün vücudu titriyordu… Basını kaldırdı, gözleri yas içinde olarak babasına baktı, ve: “Yarın intihar edecektim” baba, dedi…”Baba, ben senin… Çünkü ben senin… Beni hiç sevmediğini… Beni hiç önemsemediğini düşünüyordum… Ama artık her şey çok farklı… Sen baba, şu an… oğlunun hayatini kurtardın!…”

Sizin de sevginizi duymak, hissetmek isteyen insanların var olduğunu sakın unutmayın… Bu yazıda benim size vermiş olduğum ek mavi kurdeledir.

Günün Şiiri

Dünyanın Bütün Çiçekleri

“Bana çiçek getirin, dünyanın bütün

çiçeklerini buraya getirin!”

Köy öğretmeni Şefik Sınığ’ın son sözleri.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum

Bütün çiçekleri getirin buraya,

Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,

Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer

Bütün köy çocuklarını getirin buraya,

Son bir ders vereceğim onlara,

Son şarkımı söyleyeceğim,

Getirin getirin…ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,

Kaderleri bana benzeyen,

Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,

Geniş ovalarda kaybolur kokuları…

Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri,

Hepinizi hepinizi istiyorum, gelin görün beni,

Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini

Bacımın suladığı fesleğenleri,

Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,

Avluların pembe entarili hatmisini,

Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın.

Aman Isparta güllerini de unutmayın

Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.

Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum.

Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,

Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,

Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,

Ne güller fışkırır çilelerimden,

Kandır, hayattır, emektir, benim güllerim,

Korkmadım, korkmuyorum ölümden,

Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Baharda Polatlı kırlarında açan,

Güz geldi mi Kopdağına göçen,

Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen.

Muş ovasından, Ağrı eteğinden,

Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden

Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,

Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

En güzellerini saymadım çiçeklerin,

Çocukları, öğrencilerimi istiyorum.

Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,

Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,

O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek.

Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,

Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,

Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum.

Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,

Tarümar olmasın istiyorum, perişan olmasın,

Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,

Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,

Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,

Okulun duvarı çöktü altında kaldım,

Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,

Yaz kış bir şey söyleyen sonsuz toprakta,

Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,

Yurdumun çiçeklenmesi için daima, yaşadım,

Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.

Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,

Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

Ceyhun Atuf KANSU

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here