Başkanlık Sistemi Hayırlı Olsun Ülkeye Millette…

0
66

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Geçtiğimiz Pazar günü  yaşadığımız korkunç tren kazasından hemen sonra nedense yayın yasağı gelmişti. Ve ondan sonraki gün Cumhurbaşkanlığı külliyesinde görkemli bir tören vardı. Parlamenter sistemden başkanlık sistemine resmen geçilecekti. Ve cumhurbaşkanı her kesimi kucaklayacağını yineleyerek, dualarla yemin ederek, ilk başkanlık siteminin cumhurbaşkanı oldu. Hayırlı uğurlu olsun ülkemize. Serbest seçimle onaylandı bu tercih dilerim kimse pişman olmaz. Ancak bizim artık yeminlere kucaklaşmalara falan inancımız kalmadı. Dilerim bizi yanıltırlar. Ve bu iki olay bendenizin aklını dün  darmadağın ettiği için yazımı yazamadım. Neşem zaten yoktu çoktan beri  birde yayın yasağı denince de- ki kimse farkında bile değildi. Bu yasağın- elim varmaz oldu yazmaya.

Geçen pazardan beri  tren kazasında  yaşamını yitirenlerin sayısı artmaya devam ediyor. Şimdiye dek 24 kişi can verdi, yüzlerce yaralı var. Tren raylardan çıkmış, nedenleri var, tabi bu korkunç olayın ancak bizler yalnızca duyduklarımızı, gördüklerimizi biliyoruz, gerisini zaten bilgimiz el vermez. Her koldan yardıma gelenler vardı, en etkilendiğim şey vatandaşların koşarak gelmeleri, herkesin yapacak bir şey bulması. Ancak ne olursa olsun bir yerde görkemli törenler bir yerde can pazarı! Yaralılara acil şifalar dilerken yaşamını yitiren canlar nur içinde yatsın Allah rahmet eylesin diliyoruz…

Ve şimdi  başkanlık sistemi  nedir ve  parlamenterlik sistemi ile arasındaki farklar nelerdir  kısaca  bir göz atalım mı yeri  gelmişken?

Başkanlık Sistemi, devletin yasama, yürütme ve yargı organlarının, ayrımı ve dengeye dayanır. Halk tarafından ayrı ayrı seçilerek göreve getirilen ve dolayısıyla birbirlerine karşı değil halka karşı sorumlu olan, görev sürelerinin sabit olduğu, yasama ve yürütme organları arasında yetki ve görev ayrımının net bir şekilde yapıldığı hükümet sistemine Başkanlık Sistemi denir. Başkan, yürütme (bakanlar kurulu) ve yasama (milletvekilleri) halk tarafından seçilir.

Cumhurbaşkanı, “devlet başkanı” sıfatı ile birliği temsil eder, anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını sağlayacak, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.

Parlamenter sistem de ise Hükümet parlamentoya karşı sorumludur. Yürütme organı yasamayı feshedebilir. Bu nedenle, bir devlet başkanı ve bakanlar kurulu olmak üzere çift başlı bir yapı vardır. Devlet başkanını parlamento seçer. Parlamenter sistemin en önemli farkı, bakanlar kurulunun yasamaya karşı sorumlu olmasıdır. Yani yasama (meclis), hükümeti denetleyebilir ve güvenoyuna göre hükümeti görevden alabilir. Parlamenter sistemde, hükümet kendi çalışacağı bakanları kendisi belirler. Çünkü bakanlar kurulu, yürütmenin etkin koludur. Bakanlar cumhurbaşkanı onayı ile seçilir. Bakanlar kurulu yasama faaliyetlerine katılır ve kanun tasarısı şeklinde kanun önerisinde bulunma yetkisi vardır. Parlamenter sistemde aynı kişi hem yasama hem de yürütme görevinde olabilir. Hem milletvekiliyken hem de bakan olabilir.

& & & & &

Ve şehit haberleri gelmeye devam ediyor ve çocuk kayıpları ve her türlü vahşet aldı başını son surat ilerliyor, bütün değerlerimiz raydan çıkmış gibi. Nereye dönsek bir vahşet haberi, nereye dönsek bir acı, bir yoksulluk, bir pahalılık, nevrimiz döndü adeta.  Vurdumduymazlar zaten vurdum duymaz ama düşünenlerin vay haline!

Çocukları kaybolan, öldürülen ailelilerin yerine kendimi koyamıyorum doğrusu, Allah sabır, akıl versin, çıldırmamak elde değil  valla. Ve yetkililer bu konuda ne yapılacaksa en kısa zamanda yapsın artık.

& & & & &

Ve  CHP’de sular durulmuyor. Kılıçtaraoğlu “kol kırılınca yen içinde kalmalı” diyor. Ama onu dinleyen yok. Sayın İnce’nin davranışları hiçte şık görünmüyor gözüme… Zaten ilk baştan beri öyle düşünüyordum, başkanlık yarışında göz doldurdu. Ancak ben denize sürekli “önce üslup” diyen rahmetli İsmail Cem hocayı anımsatıyor, zaten sağ olsunlar onu hiç unutturmuyorlar ki. Bendenizin derdi üslup her zaman… Kendini beğenmişlik, üstten bakmak, şık olmayan ve sürekli değişen beyanatlar, bendenizin hoşuna giden şeyler değil. Hele, hele kendini beğenmişliğe hiç tahammülüm yok.

Ve CHP ve Sayın İnce’de bu çok açık seçik görünüyor. Seçim kazanmak böyle yapmakla olmuyor işte. Ve biz yalnızca konuşuyoruz, düşünüyoruz, yazıyoruz ve öylece kendimizle kalıyoruz. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım ayrımsız gayrımsız hep birlikte her zaman… Yase

& & & & &

Sokrates

Ve bakın Sokrates ne diyor öğrenmek isteyenlere…

Genç bir  çocuk Sokrates’e soruyor.”Bu kadar bilgiye nasıl sahip oldunuz?”

Sokrates, bir havuzu işaret ederek, “Bu havuzu görüyor musun demiş. Şimdi git ve  başını o havuza  sok.”

Genç sorusuyla bu yanıtı bağdaştıranmış tabi.

Sokrates ısrar etmiş; “Sorunun yanıtı orada” demiş. Genç gitmiş başını sokmuş suya ve can havliyle  kaldırıp, üzerinden sular  akarak Sokrates’in karşında durmuş. “Az kalsın boğuluyordum bu nasıl bir şey?” diye  söylenmiş kızgınlıkla.

Sokrates “kafan suda iken en çok neye ihtiyaç hissettin?” diye sormuş.

Genç “tabiî ki havaya demiş yaşam için gerekli olan havaya”

İşte sorduğun sorunun yanıtı bu demiş Sokrates.

Genç şaşırmış “nasıl yani?”demiş.

Sokrates “delikanlı” demiş “insan en çok neye ihtiyaç hissederse, onu bulmak ve almak için mutlaka bir yol bulur. Benim bu ihtiyacım bilgiydi seninki ise hava, şimdi aldın mı sorunun yanıtını?”

& & & & &

Kınalı Hasan

Yüzbaşı Sırrı Bey, ikindi vakti yeni gelen eratı teftiş ederken, içlerinde bir tanesinin saçının bir tarafının kınalanmış olduğunu görür ve takılır: “Hiç erkek kınalanır mı?” Mehmetçik: “Buraya gelmeden evvel, anam kınalamıştı komutanım” der ve sebebini bilmediğini ilave eder. Komutanın isteği üzerine anasına haber salar, “Niye benim saçımı kınaladın?” Gelen cevabi mektupta şunlar yazar: “Ey gözümün nuru Hasan’ım. Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev-alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın… Ben, senin anan isem… Beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor… Sen bu ailenin seçilmiş kurbanısın… Hasan’ım, söyle zabit efendiye… Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır… Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım. Onun için saçını kınalamıştım… El-hükmü billah. Allah, seni İsmail Peygamber’in yolundan ayırmasın. Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktır. Gözlerinden öperim… Anan-Hatice”

Günün Şiiri

ANLADIM

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,

kendimi bulduğumda anladım.

Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,

Kendi yolumu çizdiğimde anladım.

Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,okuyarak,dinleyerek değil…

Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..

Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,

Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım…

Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,

Neden hiç ağlamadığını anladım..

Ağlayanı güldürebilmek, ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,

Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..

Bir insanı herhangi biri kırabilir,

ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,

Çok acıttığında anladım..

Fakat hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,

Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..

Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,

Yüreğini elime koyduğunda anladım..

”Sana ihtiyacım var, gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak,

Sana ”git” dediğimde anladım..

Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek,

Git dediklerinde gittiğimde anladım..

Sana sevgim şımarık bir çocukmuş, her düştüğünde zırıl-zırıl ağlayan,

Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım…

Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş

pişman olmak,Gerçekten pişman olduğumda anladım..

Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,

Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,

Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..

Ölürcesine isteyen, beklemez, sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,

Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..

Sevgi emekmiş, Emek ise vazgeçmeyecek kadar,

ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…

Can YÜCEL

Günün Fıkrası

Yağmur Duası

Bir köyde yağmur duasına çıkarlar. Bektaşi de istemeye istemeye bunlara uyar, cemaatin arkası sıra giderken, eline geçirdiği bir ağaç dalını, kendi tarlasının bir köşesine saplayarak, başını yukarı kaldırıp, söylenir: “Bizim tarla da işte burası…” Rastlantı bu ya, yağmur duası yapılır yapılmaz, bulutlar kendini gösterir. Kara bir bulutun kendi tarlası üzerine gittiğini gören Bektaşi sevinçle koşar. Bir de ne görsün, ceviz büyüklüğünde dolu, bütün ürünü berbat etmemiş mi? O vakit başını yukarı kaldırır; şöyle söyler; “Kabahat sende değil, sana tarlayı gösteren de…”

Günün Sözü

Dünyada görmeyi istediğiniz değişimin kendisi olunuz.

Mahatma Gandhi

Havaya atılan bir taş düşünebilseydi kendi isteğiyle yere düştüğünü sanırdı.

Baruch Spinoza

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here