Hayvan Sevmeyen İnsan Sevmez

0
119

(Zehra’dan İki Alıntı)

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Anayasa görüşmelerinin birinci turu bitti. İkinci tur 18’inde başlayacak. Hepimiz ibretle izliyoruz meclisteki cadı kazanının nasıl kaynadığını; bunlar bizim seçtiğimiz vekiller mi? diye kendimize soruyoruz, havada uçuşan pet şişeleri gördükçe, birbirlerine ettikleri hakaretleri, sataşmaları duydukça. Sonunda bir ısırma hikâyesi ile de birden gündem değiştirdiler iyi mi? Düşünüyorum da herhalde meclis çatısı altında garip güçler var. Seçilip meclise girmenin daha yemin etme aşmasında iken bazı vekillerin hafızasını birden silen! Geçmişe dair, halk adına seçilmiştik adına ne varsa unutturan, sanki zembille gökten inmişler gibi davranmalarını sağlayan. Bazılarına da çok değil birkaç ay önce de söyledikleri şeyleri utturan! Acaba yedikleri yemeklere birileri unutkanlık iksiri mi katıyor damla-damla? Valla bilmem ki neden olmasın! (herkes bilir Agatha Christie kitaplarında bu yöntem çok kullanılıyor) şimdi mecliste başkanlıktan çok ısırılma olayı tartışılıyor, kuduz iğnesi olmaktan söz ediliyor, bazılarının da önerileri var. “Isıran şahıs bordo bereli olsun” diyor. Hanım vekillerden biri elinde “köpek girmez” çıkartması taşıyor!  Hiç yorum yapmıyorum zaten insan sevmeyen hayvan sevmez falan muhabbetlerine girmeyeceğim. Ve  basım aşamasında olan kitabım “Zehra”dan iki alıntı ile yorumu size bırakacağım.

& & & & &

Doğum Mucizesi

Yeni yıldan birkaç gün önce fırtınalı, yağmurlu bir gecede inekleri doğurdu. Daha doğrusu sezaryen oldu. Çok şişmişti karnı. Gece geç saatlere kadar Zehra’nın elinde gaz lambası babasının yanında ineğin doğurmasını bekledi. Babası ineği okşuyor, şefkatli sözler söylüyor onun için ağlıyordu. Hayvan çok acı çekiyor ama bir türlü doğuramıyordu. Sonunda veteriner çağırdılar. Gecenin bir yarısı koşarak geldi. Elinde kocaman çantası ile.  Zehra şaşırmıştı ve çok sevinmişti bu havada gelmez sanmıştı! Telaşla ahıra daldı adam ineği muayene etti. Zavallı inek can havli ile bağırıyor, gözlerinden yaş akıtıyordu. Bir hayvanın ağladığını o gün gördü Zehra. İçi ezildi ezildi dümdüz oldu sanki.  Babası lambayı veteriner gelince elinden alıp yüksekçe bir yere astı. Veteriner, muayenesini bitirdi. Şefkatle hayvanı okşadı, sonra. Babaya bir şey söyledi. Baba telaşlandı,  sonra hemen yere kocaman bir hasır serdi. Üzerine kalın bir naylon.

Bu arada veteriner çantasından bir enjektör çıkardı. Acı çeken hayvana sakinleştirici iğne yaptı. Sonrada şefkatle hayvanı kavrayıp yavaşça uzattılar naylonun üzerine. Babası Zehra’ya “dışarı çık eve git” dedi. Ama Zehra gitmek istemedi bu kez veteriner ikaz etti “lütfen dışarı” dedi. Çıktı ama uzaklaşmadı. Kapının önünde durdu. Ne olacağını çok merek ediyordu. Veteriner bir iğne daha yaptı. Sesi soluğu kesilince ancak hayvanın karnına ufak bir çentik attı. Eldivenli ellerini çabuk ve dikkatli bir şekilde hayvanın karnına sokup bebek buzağıyı çıkardı babaya uzattı. Baba kan içinde debelenen yavruyu kucakladı elindeki bezle üzerindeki kanları sildi.

İşleri o kadar hızlı yapıyordu ki rüzgâr ve yağmurdan korunmak için uğraşırken Zehra gaz lambası ile aydınlanan ahırda ne olup bittiğini göremiyordu. Ama ineğin sesi soluğu kesilince kalbi hızlı hızlı atmaya başladı ne olmuştu yoksa ölmüş müydü? Gözlerinden yaşlar boşanıyordu.  Aniden yere bir şey düştüğünü duydu. Minik buzağının ayakları üzerinde sallanmasını net gördü, haykırmamak için kendini güç tuttu, babası silip temizlediği buzağıyı yere bırakmıştı ayaklarının üzerinde durabiliyor mu görebilmek için, buzağı bir iki salandı düşecek gibi olunca baba onu hemen sevgiyle kucakladı “Nasıl bir sevgi bu ya Rabbi” dedi Zehra, dili tutulmuştu adeta gördüklerinden.

yase-mucize1

Baba sonra yavruyu battaniyeye sarıp hasırın üzerine bıraktı, veteriner hızlı hızlı annenin karnını dikiyordu, Zehra oraları görmedi Allah’tan. Orada gördüğü tek şey sevgin yoğunlaşmış haliydi sadece. Nihayet veteriner, yorgun argın ama mutlu olarak dışarı çıktı. Alnındaki terleri silerken “bir kaç gün ona dikkat edin ilaçlarını ihmal etmeyin yavrusunu ona yaklaştırmayın” dedi. “ben her gün gelip kontrol edeceğim”. Babası onu içeri alıp odasında kahve ikram etti sonrada hemen ahıra döndüler. Hayvanları yeniden kontrol edip ayrıldı veteriner.  Babası onu arabasına kadar geçirdi. Sonra telaşla döndü ahıra. Anne İneği battaniyelere sardı başını okşadı öptü kokladı “korkma iyi olacaksın” dedi. O gece yanında uyudu, hayvanı yalnız bırakmadı hiç. Zehra uykusuz bir gecenin ardından  sabahın ilk ışıkları ile uyandı. Koşarak ahıra gittiğinde ömründe görebileceği en güzel manzarayı gördü. Babası yavru ineği kucaklamış anne ineğin yanına uzanmış uyuyordu. Anne inek hala uyuşturucunun etkisindeydi. Zehra gözlerinde yaşlar, onlara baktı, baktı, bu görüntüyü bir gün mutlu olmak için bir şey aradığında kullanmak için hafızasına kaydetti!

& & & & &

Ve Yeni Hayat

Gideceğim yere karar verdim. İş yerini iyi bir paraya devrettim param cebimdeydi. Otobüse atladığım gibi yurdun en sakin sahil kasabalarından birine attım kendimi. Bahçe içinde tek katlı deniz kenarında bir ev buldum. Orayı hep istediğim ama bir türlü yapmadığım gibi otantik bir şekilde döşedim. Kitaplarımı aynı babamın odasında olduğu gibi dizdim, onun el yazması Arapça ve eski Türkçe kitaplarını almıştım yanıma, onları tercüme edip kültürümüze kazandırmaya niyetliyim, hep istediğim bir şeydi bu ve bahçeye değişik otlar sebzeler diktim, bir tarafta deniz bir tarafta bahçem. Etrafta dalgaların sahili okşayan, ruhu dinlendiren sesinden başka ses yoktu. Ancak ağaçlarım büyüyünce kuşlar gelmeye başladı. Robunsun hayatıma da.

 Bir gün sahilde uzun bir yürüyüş yapmış dönüyordum. Aniden arkamdan siyah bir köpeğin geldiğini fark ettim. Durdum “Merhaba dostum” dedim “beni mi izliyorsun.” Hiç ses vermeden dikkatle baktı gözlerimin içine. “Bak dostum” dedim “ben, insanlardan kaçtım, seninle de olmaz, hadi başka kapıya lütfen, birde senden kazık yemek istemem doğrusu” dedim. Siyah kocaman köpek sevgi dolu gözleri ile yüzüme baktı, sanki söylediklerimi anlamış gibi. Sonrada arkamdan gelmeye devam etti. “Git” dedim “yalnız kalmak istiyorum” gitmedi “yemek yok, vermeyeceğim” dedim aldırmadı. O gece kapımın önünde uyudu, sabah uyandığımda onu görmedim tam pencereden çekilirken geldiğini gördüm, karnını doyurmaya gitmişti demek? Aslında gitmesini istiyordum. Hiçbir canlıya bağlanmak istemiyordum.  Kendi kendime kalmak istiyordum sadece, kendimi tanımak, kendimle yüzleşmek, inancımı ya da inançsızlığımı sınamak, aile kavramını yeniden gözden geçirmek, aslında ne olup olmadığını düşünmek istiyordum. Sahilde kızgın kumların üzerine yalnız oturmak, ayaklarımı altıma alıp saatlerce uzaklara bakarak kırk yaşına dek rahat alıp veremediğim bütün nefesleri içime çekip özgürce salmak istiyordum. Ona bu yüzden yemek vermedim. Ama o beni bırakmadı, yemek vermediğim halde hep gidip, gidip bana döndü.

Benimle kaldı. Ve direncimi çok ince bir üslupla yıktı. Ve dost olduk. Sahilde uzun yürüyüşler yapıyorduk birlikte, köyleri geziyor sorunları dinliyor, kızgın kumlara birlikte oturuyor, hiç sesini çıkarmadan benimle birlikte uzaklara bakıyordu. Yabancıları yanıma yaklaştırmıyordu.  Karnını başka yerde doyurup yanıma geliyordu.  Onu sınamıştım ve sınavı geçmişti.  Ona yemek vermeye başladım. O siyah dostum beni hiç yalnız bırakmadı. Kapıma kimseyi yaklaştırmadı. Hasta olduğumda doktorun oturduğu evin önünde o kadar havlamış ki, sonunda doktor “ne oluyor” diyerek bahçeye çıktığında onu bizim eve kadar sürükledi. Yanımdan hiç ayrılmadı. Yatağımın ayakucunda uyudu eczaneye bile gidip ilacımı aldı. O beni çok sevdi bende onu. O hiç karşılık beklemeden beni koruyan, karşılıksız seven ve benimle yaşamayı seçen tek arkadaşım oldu. Dostum yoldaşım arkadaşım. Bir siyah köpek… Öyle bir köpek ki, boyu nerdeyse belime gelen…

Ve sevgili okuyucularım hayvan sevmeyen insan sevmez sözüne sonuna dek inanıyorum. Sağlıkla sevgiyle kalalım, hep birlikte, ayrımsız gayrımsız. Yase

Günün Şiiri

Hiç Olmayacak Bir Gece

Hiç olmayacak bir gecede

bir sokağı, sırılsıklam, yakalamak

bir ucundan, geçip gitmeksizin.

Kar ortasında donmuş bir güneş.

Büyük Sahra’da yürüyen buz dağları.

Kadife yüzeyli kaktüsler.

Düşlerde bile kalmamış.

Hiç olmayacak bir gece için

koştuğumuzda birbirimize,

yazıp yaşayamamaktı, biliyorduk

artık özlemleri bile

hak etmediğimizi.

Yarın sabah marketlere dolacak

insanlar, ellerinde

yazarkasaların fiş kusmukları.

Sonra bankalarda

teleişlemlerin mucizeleri başlayacak.

Paydos düdüğüyle işçiler,

gözlerinde üretimin parıltısı

ve ceplerinde

farkına varılmaksızın yitirilmiş

yaşamların kırıntılarıyla

tulumlarını asacaklar.

Hiçbiri, hiçbiri bilmeyecek,

hiç olmayacak bir gecede,

hiç geçilmeyecek bir sokağı

ıslak uçlarından yakalamanın

ne demek olduğunu.

Çünkü onlara

hiç anlatılmayacak.

Ahmet CEMAL

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here