Sözüm Bu Kez CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e

0
13

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Uzun zamandan beri yazılarıma ara verdim ve İstanbul’a geldim. Azıcık kafa dinlemek ve yazmakta olduğum yeni kitabımı tamamlamak için. Bu arada sevgili Helga yazılarımı kendisi düzenledi teşekkür ediyorum ona. Ve bugün yeni yazılarımla karşınızdayım.

Sevgili arkadaşım Doğan Süslü günlerdir yazıyor. CHP’nin Hatay Belediye Başkan Adayı Lütfü Savaş’ı.. Başkanlığı resmen tescillendi, Hayırlı uğurlu olsun diyorum. Ancak bu karara katılmadığımı da söylüyorum.

Doğan arkadaşım asla ve asla kalemini satacak bir insan değildir. Önce bir onu söyleyelim. Onun olsa olsa CHP’nin oyunun kaymasından kaynaklı sıkıntılar yaşadığını düşünüyorum. Lütfü başkana başka bir yönden bağlantılı olduğuna da inanmıyorum. Ancak değişim rüzgârlarına, yenilik ve tazeliklerine kapılarını kapatmasaydı keşke diyorum.

Ancak yine de bu konuda ona hak veriyorum. Bendenizin sözü CHP genel başkan Sayın Özgür Özel’e, her zaman desteklediğim ve savunduğum bir isim. Ancak Hatay konusunda kesinlikle sınıfta kaldı. Lütfü başkanın adaylığını açıklarken, ‘Yerine geçecek başka aday bulamadık’ sözü ne demek bir türlü anlayamadım? Bundan aylar önce açıklanan aday adaylık listesindeki değerli insanları nasıl yok sayabiliyorsunuz?

Bunu önceki yazılarımda da anımsatmıştım, çok üzgünüm ve bendeniz “bulamadık” sözünü acizlik diye okuyorum izninizle. Lütfü beye karşı değilim ancak “değişim zamanı” diyorsanız sizde büyük bir değişim ile şimdiki yerinizde iseniz bu sözünüzün arkasında durup keşke son dakikaya kadar bekleyip sonra bir emir vaki yapmasaydınız! Bendeniz partici değilim, oldum olası parti tutmam, çünkü özgür bir insanım, Atatürkçü, çağdaş ve hak üzerine çalışırım. Ve seçmenin çok önemli olduğunu bilirim. Seçmen her zaman seçilenin önündedir, seçilenin kulu değildir. Keşke artık bunun ayrımına hem seçen hem seçilen varabilseydi!

Hatay’ın durumunu en başından, en ön sıraya alıp, ince ince didikleyip, sonra karar verebilseydiniz. Haksızlık yapmak istemiyorum. Ancak depremden beri Hatay’ı inceliyorum bir Hataylı olarak. Güneyin incisi, Atatürk’ün “davam” dediği Hataylıyım. Ve bu yaşananları hak ettiğini düşünmüyorum. Çok ama çok daha özel davranılmalıydı ve halkı ne yazık ki mecbur ya da oyunu tepki olarak kullanacak duruma getirmeselerdi çünkü bir köşe yazarı olarak konuştuğum hemen her on kişiden beşi oyunu kullanmak istemediğini söylüyor. Kitabımı bitirmek için uğraşırken bir taraftan da onlarla uğraşıyorum, vatandaşlık görevlerini yapsınlar diye. Kendimden biliyorum oyumu her zaman zorunlu olarak kullanmışımdır. Ve bu yüzden kendi kendimi gerçekten yiyip bitiriyorum bu yaşıma geldim içimden doya doya geçen bir tek Rahmetli Ecevit’e oy verdiğimi düşündükçe çıldırıyorum, diğer bütün oylarım zorunluluktan verildi. Tabi ki herkesin içinden geçen bir adayı vardır ve kişiye özel olmaz adaylar ancak bu kadar da olmaz yani biz üç dört dönem tek bir adaya oy vermek zorunda mıyız kardeşim?

Anlıyorum sıkıntılar çok, duygudaşlık yapıyorum, kimsenin işi kolay değil. Ancak siyaset yapıyor ve baştaysanız sorumluklarınızı biliyorsunuz demektir. Hatay en azından bu lakaytlığı hak etmiyor diye düşünüyorum.

Ve Başkan Adayı Sayın Lütfü beye bir iki sözüm olacak. Gerçekten neden tepkilere rağmen “benden bu kadar” diyemediniz, başınız dik “buraya kadarmış” deyip tası tarağı toplamadınız? Bu dünyada kimse vazgeçilmez değildir. Bunu keşke düşünseydiniz.

İçimden garip bir şey geçiyor ama yazmayacağım. İstanbul’dan sadece oyumu kullanmak için döneceğim ve diliyorum ki bu tepkilerden dersinizi alırsınız ve halkın efendisi değil hizmetinde olduğunuzu unutmaz ve İskenderun’a tepelere yaptığınız hizmetleri getirirsiniz. Kolay gelsin diyorum.

Ve sevgili okuyucularım, şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım, ayrımsız, gayrımsız her zaman hep birlikte… Yase

& & & & &

Günün Öyküsü Mevlana’dan

Bir gece vaktiydi. Evimden dışarı çıktım. Kırlarda geziyordum. Bir adamcağızın elinde fenerle dolaştığını gördüm: “Bu gece karanlığında ne arıyorsun?” diye sordum.

Adam: “İnsan arıyorum” diye cevap verdi.

Ona dedim ki: “Yazık! Boşuna yoruluyorsun… Ben yurdumu terk ettim de yine onu bulamadım. Git evine… Yat, rahatına bak. Nâfile arıyorsun, onu hiçbir yerde bulamayacaksın!”

Adamcağız acı acı baktı: “Bulamayacağımı ben de biliyorum. Ama yine de aramaktan zevk alıyorum! Onun hasreti bile bana zevk veriyor” dedi.

& & & & &

Timsahla Sırtlan

Suların yükseldiği sırada Nil kıyısında bir sırtlan ile bir timsah karşılaştılar, durup selamladılar birbirlerini.  Sırtlan konuştu ve dedi; “Günleriniz nasıl geçiyor efendim?” Timsah cevap verdi; “Kötü geçiyor, gün oluyor acılarım ve hüznüm içinde ağlıyorum ve yaratıklar diyorlar ki, bunlar yalnızca timsah gözyaşları, bu beni her sözün ötesinde yaralıyor.” Sırtlan dedi ki; “Acınız ve hüznünüzden söz ediyorsunuz ama bir an için beni düşünün. Dünyanın güzelliğine, harikalarına, mucizelerine bakıyorum ve salt bir sevinçle, günün güldüğü gibi gülüyorum. Ormanın insanları diyorlar ki; bu yalnızca bir sırtlan gülüşü.”

Halil Cibran

& & & & &

Çalmayı Bilmek

Tarihin en ünlü filozoflarından biri olan Sokrates (MÖ:470-MÖ:399), Atina kanunlarına göre yargılanıp ölüme mahkum edildi, Sokrates’i son kez görmeye gelen öğrencilerinden birinin elinde bir saz gördü. Sazın nasıl çalınacağını öğrenmek istediğinde öğrencisi hayretle “-Üstadım ama nasıl olur? Az sonra zehri içeceksiniz, çalmaya vaktiniz olmayacak ve bir zevk duymayacaksınız” dedi. Sokrates ölmeden önce son dersini verdi; “-Evladım! Asıl zevk çalmakta değil, çalmayı öğrenmektedir.”

Günün Şiiri

Türküler Dolusu
Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.

Yerliyim yerli olmasına
ilmik ilmik, damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam şile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
içerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü , kör topal kabulum
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm

Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
insancasına, erkekçesine
´Bana bir bardak su´ dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.

Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen´i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni…
Ben türkülerden aldım haberi.

Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Bıçağı bıçak .
Ah bu türküler köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.

Ah bu türküler, köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarırılır içim
Kan damlar ucundan, murekkep değil
işte söz, işte ses, işte biçim:
´Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar´
iliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.

Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
içlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömrunde bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen…
Bedri Rahmi Eyüboğlu

Günün Fıkrası

Güzellik Salonu

Temel, akşam saatlerinde işi bitince evine gitmiş. Eve gelince bakmış ki karısı Fadime evde yok. Yaklaşık iki saat bekledikten sonra Fadime de eve gelmiş.

Temel, ilk fırsatta Fadime’ye sormuş: “Ula Fadime! Kaç saattir seni bekleyrum, neredeydun?”

Fadime cevap vermiş: “Güzellik salonina gitmişidum.”

Bunun üzerine Temel, Fadime’ye dikkatlice inceledikten sonra şöyle demiş: “Peki ne oldi, sana sıra celmedu mi?”

Günün Sözü

Yaşamın gayesi; hoşa gitmeyen şeylerden kaçmak değil, hoşa gitmeyen şeyleri yenmektir.
Forester

Tüm iyi şeyler sabırdan sonra gelir.
Mevlana

Bir insan yapmadığı bütün iyiliklerden suçludur.
Voltaire

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here