Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Birbirimize ne zaman bu kadar tahammülsüz olmaya başladık bilmiyorum. O kadar tahammülsüz olduk ki sanki üzerimizde patlamaya hazır bir bomba taşıyoruz. Bir tek sözcükle “bum” hiç düşünmüyoruz, önünü arkasını ağzımızdan çıkan sözün ve davranışın! Üstelik gerçekten kaba saba olduk!
Korkuyorum yakında alışacağız buna ve bir yaşam şekline çevireceğiz. Kaba saba tahammülsüz; of korkunç bir şey!
Oysa her zaman söylerim bir tek saniye bile yeter, konuşmadan düşünmek ve eyleme geçmek için. Bir tek saniye bir nefes alıp verme mesafesi, bir göz kırpma arası. Ama düşünmek gerçekten başka bir lüks gibi! Ve bir sözün, tek bir sözün bile yaratacağı tahribattan ne kadar habersizmişiz! Öfkeyle sarf edilen sözcüklerin zamanla birikip içimizde yanar dağlar oluşturduğunu anlamamız ne kadar uzun sürmüş! Yazık patlamaya başlayınca kızgın lavların arasında kalınca ancak anladık ama artık çok geç kaldık. Ne zaman başladık biz bu dağları oluşturmaya? Ve bu kadar tahammülsüz bu kadar kaba saba olmaya?
Ayrılıklar kaçınılmaz olur artık en iyi ihtimalle. Oysa ayrılmakta lüks oldu. Öldürmek daha kolay geliyor! Ayrılacağına öldür gitsin. Vahşileştikte aynı zamanda çünkü… Çocuklarımızı evde ölüme bırakırız. Kadınlarımızı sokak ortasında öldürürüz, küçük anneleri bebekleri ile birlikte boğarız!
Ve biz sözleri silah yaptık, ucu sivri, direk yüreğe isabet. Ve aslında x olduk. Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her şeye rağmen. Yase
Eski bir Hint Masalı şöyle der:
Bir zamanlar çok büyük bir ressam varmış. Eserleri herkes tarafından beğenilirmiş. Ülkenin kralı bile onu Onur madalyası ile ödüllendirmiş. Ona Hintçede renklerin ustası anlamına gelen “Ranga Charya” adi verilmiş. Ama hayranları ona kısaca Ranga Guruji derlermiş. Ranga, yıllar içinde, alanındaki ustalığını kanıtlarcasına kendine özgün bir renk stili geliştirmiş. Çok çalışması, yorumu ve konuya kendini vermesi, kendinden sonra gelenlere örnek olmuş. Bir sanat okulu açmış ve orada öğrencilerine sanatın inceliklerini öğretmeye başlamış. Belli bir müfredatı ve süresi yokmuş okulun. Öğrencinin, yeteneğinden ve bilgisinden kendisi tatmin olduktan sonra, onu sanat dünyasına takdim etmesi okulun özelliğiymiş.
Kendince bir “Öğrenci Değerlendirme” yöntemi geliştirmişti. Bu, onun çalışma yöntemi gibi dünyada eşi olmayan bir yöntemdi. Bu okulda bir öğrenci olan Rajeev çok aceleciydi. Allah vergisi bir yeteneğe sahipti ve Ranga’nin aradığı özellikler doğrultusunda; diğer örgencilerden çok daha hızlı bir başarı gösteriyordu. Ranga, ondaki bu gelişmeden çok memnundu. Çok övgü ve teşvik almaktan dolayı Rajeev merakla Ranja Guruji’nin onu artık bir ressam olarak ilan edeceği ve hayatının bu şekilde devam etmeye başlayacağı günü bekliyordu. Bir gün, çok kibar bir şekilde Ranga Guruji’ye final uzmanlık sınavını ne zaman alacağını sordu. Ranga gülümsedi ve dedi ki: “Rajeev, sen benim gelecek vaade eden öğrencilerimden birisin. Çok kısa sürede sanatın inceliklerini görendin. Sanırım şimdi final sınavının zamanı geldi.”
“Sınav konumun ne olduğunu söyler misiniz, Guruji?” Rajeev mutluluğunu ve heyecanını saklamakta zorlanıyordu. Ranga “Rajeev, bir resim yapmanı istiyorum, bu senin en iyi resmin olmalı ve herkes hayran kalmalı. Şimdi acele etme ve hayatının şaheserini yap” dedi.
Rajeev gece gündüz çalıştı; en güzel resmini yaptı ve Ranga Guruji’ye getirdi. Ranga: “Şimdi bunu şehrin meydanında halkın beğenisine sun” dedi. “İnsanların senin eserini görmelerine izin ver. Resmin altına büyük ve koyu harflerle, bu resmin halkın değerlendirmesi için oraya konulduğunu ve resimdeki hataların, izleyenler tarafından resmin üzerine bir “X” çizerek belirtilmesini rica ettiğini yaz.”
Rajeev Ranga’nin dediklerini yaptı. Resmi şehrin en merkezi yerine koydu. Birkaç gün sonra Ranga gidip onu getirmesini söyledi. Rajeev meydana giderken çok heyecanlıydı. Ancak oraya vardığında çok büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Tüm resim bastan aşağı X işaretleriyle doluydu. Başarısızlığı böylece anlaşılmıştı. Büyük bir kalp kırıklığıyla resmi Guruji’ye gösterdi. Ranga O’na asla umutsuzluğa kapılmamasını ve yeniden bir resim yapmasını tavsiye etti.
Rajeev yeni bir sanat şaheseri daha yaptı. Ranga daha önce söylediği şeyleri tekrarladı. Ancak en son satırda değişiklik yaparak… Bu kez Rajeev’e resmin yanına boya ve fırça da koymasını söyledi. Resmin altına yazdığı mesajda izleyicilerin hataları bulması ve resmin yanında bulunan malzemeleri kullanarak düzeltmeleri istenmişti. Birkaç gün sonra Rajeev resmi almaya gittiğinde şaşırdı. Çünkü resmin üzerinde hiçbir işaret olmadığı gibi yanına konulmuş olan malzemelere de hiç dokunulmamıştı. Rajeev resmi Guru’suna sunarken çok mutlu olmuş ve kendine güven dolmuştu. Ranga yine gülümsedi ve “Rajeev bugün öğrenmiş olduğun bu dersle birlikte artık senin eğitimin tamamlandı” dedi.
“Sevgili oğlum, eğer bu dalda mükemmellik ve yücelik istiyorsan sadece sanatta ustalaşmış olman yetmez. Ama insanların, eline fırsat verildiğinde hiçbir şey bilmedikleri bir konuda bile eleştirip, değerlendirme eğiliminde olduklarını da öğrenmen gerekir.”
“Eğer dünyayı seni yargılayacak kişi olarak kabul edersen hep hayal kırıklığına uğrarsın. İnsanlar hiçbir bilgisi ve ciddiyeti olmadan yargılamalarda bulunur ve birbirlerine fikirlerini söylerler. Senin ilk resmini X’lerle doldurdular. Çünkü onları engelleyecek hiçbir risk yoktu. Ve çoğunun bu konuda hiçbir yeteneği ve bilgisi de yoktu. Ama onlara sunulan bu fırsatı memnuniyetle değerlendirdiler. Ama aynı insanlar, hataları bulup düzeltmeleri istendiğinde hiç biri bunu yapmadı. Çünkü bu kez onların bilgisi ve yeteneği risk altındaydı; bu konudaki eksikliklerini göstermekten çekindiler. Uzak durmayı tercih ettiler.”
Ranga devam etti: “Böylece sevgili oğlum, senin azmin, senin yeteneklerin, senin bilgin, senin sanat alanındaki çabaların, senin çok çalışmanın ve içten uğraşılarının değerli bir ürünüdür. Bunu dünyaya bedava sunma. O zaman çalışman ilk resminin uğradığı sonuca uğrar. Kendinin yargıcı ol ve değerini kendin belirle ama bunu adalet ve eşitlik ilkeleriyle yap. Ve böyle davrandığında seni temin ederim ki asla ne kendin ne de eserinle hayal kırıklığına uğrarsın. Tanrı seni korusun! Oğlum.”
Rajeev’in gözlerinde saygı ve neşe dolu yaşlar vardı. Kalbinin derinliklerinde, eğer bu son dersi almasaydı eğitiminin eksik kalmış olacağını hissediyordu.
Nitin KULKARNİ’den çeviren Doğugül KAN
Nasıl çok güzel değil mi? Bende dersimi böyle aldım hepimizde böyle alabiliriz sevgili okuyucularım yalnızca kendimize güvenelim ve kendi kendimizin ayrımında olalım hak ve adaletten şaşmayalım sağlıkla kalın sevgiyle…
Günün Şiiri
Acıyla Akran
Burda mayalanan aşkın yedeğinde
Gün vurdu mu yüzünü sulara
Bir haber beklerim sevinçli
Ulaşan mermere, taşa, içerdeki dosta
Usulcacık bir türküye girer gibi
Bir haber; kuşların kanadında
Burda taşrada bir esimlik rüzgar
Üşüttü mü gül yaprağını gizlice
Duyarım yüreğimde sessizce
Geri gelmeyecek örselenmiş gençliğimi
Bir haber döndürebilir beni
Buğulu mavi bozkır günlerime
Sarınıp yıldızlı gecelere, öyle ki
Çekip gidebilirim ipsiz serseri
Çalımsız bir ıslık tutturarak
Kırık dökük dizelerime benzeyen
Burda ırmağın sesinden başka
Yüreğimi uslandıracak kimse kalmadı
Haber gönder, çık gel, acıyla akranım artık
Ağarabilir usulca göğsümdeki karaltı.
Ahmet ADA
Karanfil
Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre âlevdir bu karanfil,
Rûhum acısından bunu bildi!
Düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervâne kesildi…
Ahmet HAŞİM
Günün Fıkrası
Bir deli kahveye gitmiş. Çay istemiş. Çay gelir gelmez “bu şekersiz, bana şeker getir” demiş. Adam şekeri getirmiş. Sonra bu olay 2. kez olunca garson bağırmış: “Ben tam 16 şeker koydum nasıl şekersiz olur.” Delide demiş ki: “Napayım. Karıştırınca hepsi yok oluyor”
Günün Sözü
Her sabah bir işin başlamasını, Her akşam bir işin bitişini gören Bir şeye girişen bir şeyi sona erdiren akşam istirahatını hak eder.
Henry Wadsworth Longfellow
Başarı merdiveni dinlenme yeri değildir, o merdivende basamaklar tırmanan birinin bir ayağını öteki ayağından daha yükseğe çıkarmasına imkân vermek için konulmuştur.
Thomas H. Huxley