Omuzlarımızdaki Yük Gün Geçtikçe Artıyor

0
87

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Laiklik, konusu var şimdi. Ve gündem birden değişti. Amaç bu mu? Yani, gündem değiştirmek; yoksa gerçekten mi böyle düşünüyor sevgili meclis başkanı? Ya da zaten doğallığında laiklik karşıtlığı varda hiç sapmadan aklında hayalinde olan şeyi mi söyledi? Ki, bu daha akla yatkın, zaten gidişattan bu belliydi. Bu yüzden konuşacağı yeri ve zamanı da ona göre ayarladı. Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıldönümünde konuştu, “yeni anayasada laiklik olmamalı” dedi. Neden korkulur ki laiklikten hiç anlamadım? Herkesin dinini kendince yaşamasının, devletin buna karışmamasının ne sakıncası olacak ki? Allah, Peygamber, Babalarımız, analarımız buna karışmazken kim niçin karışsın ki? Herkesin kendine yeten bir aklı ve inancı var, bunun doğrultusunda ona saygı duymak gerekir ki, aynı saygıyı kendisi de görsün. Vermeden kimse bir şey almaz! Bu minnacık aklımızla bunu kavradık daha neden konuşalım ki?

Ve sevgili okuyucularım omuzlarımızdaki yük gün geçtikçe artıyor, altından kalkamayacağımız günler gelmeden, bardağı yere bırakalım ki omuzlarımızda dayanacak güç kalsın. Yeni bardakları taşıyabilmek için ve şimdi sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her zaman ayrımsız gayrım sız. Yase

Bardağı Yere Bırakın…

Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu; “Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?” ‘50gm!’…. ‘100gm!’ …..’125gm’.. diye öğrenciler yanıtladı.

“Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem” dedi profesör, “ama, benim sorum şu ki: Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?”

‘Hiçbir şey’….. diye yanıtladı öğrenciler.

“Tamam peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?” diye sordu profesör bu kez… “Kolunuz ağrımaya başlardı efendim” diye öğrencilerden biri yanıtladı.

“Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?” “Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı, batar vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!” Tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler.

“Çok iyi. Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu? ” diye sordu profesör. “Hayır….” diye yanıtladı herkes… Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?”

Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar. “Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda? ” diye tekrar profesör sordu.

“Bardağı bırakın düşsün!” diye öğrencilerden biri yanıt verdi. “Kesinlikle!” dedi, profesör. “Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsın. Bir sorun yokmuş gibi görünür. Uzun bir süre düşünürsün. Başınız ağrımaya başlar.

Daha uzun düşünün. Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur. Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir, fakat daha önemlisi onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi).

Bu şekilde strese girmez ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz! Bu yüzden Sevdiklerinize şunu hatırlatın; “Bardağı yere bırakın bugün!”

& & & & &

Mermer Yontucusu

Bir zamanlar dağda kızgın güneşin altında mermer taşarlını yontmaktan bezmiş bir mermer yontucusu varmış. “bu hayattan bıktım artık devamlı mermer yonmaktan  öldüm, üstelik bu yakıcı güneş; onun yerinde olmayı ne kadar isterdim orada yükseklerde her şeye hakim olacaktım ışınlarımla etrafı aydınlatacaktım” diye söylenir dururmuş yontucu.  Bir mucize eseri olarak dileği kabul olmuş ve yontucu o an güneş olmuş. Dileği kabul olduğu için çok mutluymuş, fakat tam ışınlarını etrafa yaymaya hazırlandığı sırda, ışınlarının bulutlar tarafından engellendiğini fark etmiş.” Basit bulutlar benim ışınlarımı kesecek kadar kuvvetli olduklarına göre benim güneş olmam neye yarar! Diye isyan etmiş. “mademki bulutlar güneşten daha kudretli bulut olmayı tercih ederim” demiş. Şikâyet bu ya, hemen bulut oluvermiş.

Dünyanın üzerinde uçmaya başlamış, oradan oraya koşuşurken, yağmur yağdırırken birden bire rüzgâr çıkmış ve bulutları dağıtıvermiş. “aa rüzgâr geldi ve beni dağıttı. Demek ki en kuvvetlisi o öyleyse ben rüzgâr olmak istiyorum. Diye karar vermiş. Böylece dünyanın üzerinde esip duran, fırtınalar ve tayfunlar meydan getiren rüzgâr olmuş, ama birden bire önünde kocaman bir duvarın kendisine mani olduğunu görmüş.  Çok yüksek ve çok sağlam bir duvar olduğunu zannetmiş önce ama sonra bir dağ olduğunu anlamış. “basit bir dağ beni durdurmaya yetiğine göre benim rüzgar olmam neye yarar derken, bir anda dağ oluvermiş. O zaman bir şeyin ona durmadan vurduğun hissetmiş kendinden daha güçlü olan şeyin ve onu içinden oyan şeyin ne olabileceğini düşünürken bir mermer yontucusu görmüş.

& & & & &

Fena Halde Mutsuz Adam

Bir zamanlar bir tepenin üzerindeki villada bir oğlan çocuğu yaşarmış. İyide yaşarmış köpekleri atları otomobilleri ve müziği severmiş. Yüzmeye gider futbol oynar güzel kızlar bayılırmış ona. Bir gün “buldum” demiş. “Neler?” demiş tanrı. – büyük bir ve de yaşamak isterim, ön kapısında heykeller, arka kapısında iki köpeği ve birde uçsuz bucaksız bahçesi olsun. Siyah saçlı uzun boylu mavi gözlü gitar çalan ve tatlı-tatlı şarkılar söyleyen bir kadınla evlenmek isterim. Üç güçlü oğlum olsun isterim ki onlarla futbol oynayabileyim. Büyüdüklerinden birisi büyük bir bilim adamı öteki milletvekili üçüncüsü futbolcu olsun. Ben bir seyyah olayım okyanuslara yelken açayım, dağların zirvelerine tırmanayım, insanları kurtarayım.” “ ne güzel bir hayal bu mutlu olmanı dilerim”  demiş tanrı.  Bir gün oğlan futbol oynarken ayağını incitmiş. Ondan sonra değil dağlara ağaçlara bile tırmanmaz olmuş. Okyanuslar yelken açmakta hayal olmuş tabi.

Bunun üzerine pazarlama okuyup, tıbbi malzemeler dağıtan bir şirket kurmuş. Bir kızla evlenmiş çok güzel iyi huylu, ama uzun değil kısaymış, saçları siyahmış ama gözleri mavi değil elaymış gitar çalmaz şarkı söylemezmiş ama harika yemek pişirir olağan üstü güzel kuş resimleri yaparmış. İşi dolayısı ile kent dışında bir villada değil kente bir apartmanın teras katında oturmak zorunda kalmış ama evinin deniz manzarası yine de harikaymış. İki köpek besleyecek bahçesi yokmuş evinde güzel bir kedisi varmış. Üç oğlu olmamış ama sahip olduğu üç kızı da kendisini çok severmiş. Onunla futbol oynayamazlarmış ama birlikte denize parka giderlermiş. Uçurtma uçurdukları bile olurmuş. En küçükleri hariç tabi… O gölgede bir ağacın altında oturur gitarı ile şarkılar söylermiş. Bir sabah uykudan üzüntüyle uyanmış ve en iyi arkadaşlına koşmuş .” ben hiç mutlu değilim “demiş.” Neden?” demiş arkadaşı ”çocukken siyah saçlı mavi gözlü gitar çalan bir kızla evlenmek isterdim. Oysa karım uzun değil ela gözlü gitar çalmıyor” demiş. “ karın çok güzel harika resimler enfes yemekler pişiriyor “demiş.

Adam dinlememiş bile onu. Bir gün karısına” hiç mutlu değilim.” Diye dökmüş içini. “neden” demiş karısı. “ çünkü büyük bir bahçe içinde villada yaşamayı düşlerdim oysa kırk yedinci katta bir apartman dairesine tıkıldım. İki köpeğim bir bahçem olsun isterdim… hani nerde” demiş ona. ‘Konforlu bir apartmanda yaşıyoruz  oturduğumuz yerden okyanusu  görüyoruz, gülüyor eğleniyor birbirimizi seviyoruz kedimizi okşuyor, güzel kuşların resimlerini yapıyoruz, üçte harika çocuğumuz var.’ demiş karısı. Adam dinlemiyormuş bile. Bir gün psikoloğa koşmuş ben mutlu değilim diye. niye demiş doktor. “çünkü ben bir gezgin olmak okyanuslara açılmak dağlara tırmanmak insanları kurtarmak isterdim oysa masa başı işim ve sakat bir dizim var şimdi” demiş adam. “ama sattığın tıbbi malzemeler yığınla hayat kurtarıyor” demiş doktor. Adam yine dinlemiş bile. Bir gün muhasebecisine “ben çok mutsuzum” demiş. Neden demiş muhasebecisi “ben kırmızı Ferrari’m olsun isterdim hep ve dünya umurumda olmasın. Oysa işe metroyla gidip geliyorum bir yığın da sorunum var” ”iyi giyiniyor iyi restoranlara gidiyorsun bütün Amerika’yı gezdin” demiş muhasebeci.

Öyle mutsuzmuş ki hastanede beyaz giyinmiş hemşirelerle dolu bir odada yatıyormuş. Vücudunda teller hastaneye kendi sattığı kalp cihazıyla gidiyor, kollarına bağlı serumlarla besleniyormuş. Fena halde mutsuzmuş adam şimdi. Ailesi ve dostları yatağın başına toplanmışlar onlar da üzüntü içindeymiş. Bir gece adam odasında tanrı ile yalnız kaldığında “tanrım hatırlar mısın çocukken sana yalvarmış isteklerimi sıralamıştım.” 1hatırladım” demiş tanrı “güzel bir hayaldi.” “peki niye onların hiçbirini vermedin  bana?” “ verebilirdim” demiş tanrı. “ama sana istemediğin şeyleri vererek bir sürpriz yapmak istedim bak neler verdim güzel sevecen bir eş, iyi bir iş, yaşanacak güzel bir ev ve üç tatlı kız evlat bir araya getirdiğim en güzel yaşam paketlerinden biriydi bu” ”evet ama bana benim gerçekten istediklerimi vereceksin sandım” denmiş adam. “ben de senin, benim gerçekten istediklerimi vereceksin sandım” demiş tanrı. “sen ne istedin ki” demiş adam hayretle.

Tanrının da bir şeyler isteyeceğini hiç düşünmemiş hayatında. “sana verdiklerimle mutlu olmanı istemiştim” demiş tanrı. Adam karanlık odasında sabaha kadar düşünmüş. Sonunda yeni bir hayal kurmaya karar vermiş. Yıllar önce kurduğu hayal yerine” keşke bunu hayal etseydim” dediği bir hayal… Bu seferki hayalinde sahip olduğu şeyler varmış hep. Adam kısa zamanda iyileşmiş, 47.kattaki dairesinde mutlu yaşamış. Kızlarının şen şakrak sesleri, eşinin derin ela gözleri ve harika kuş resimleri arasında mutlu olduğunu hissetmiş. Geceleri de okyanusa yansıyan kent ışıklarının dalgalar üzerinde oynaşmasına bakar gülümsermiş…

Hepimizin rüyaları vardır, değil mi? hepimiz ailemizden, arkadaşlarımızdan ya da diğer kişilerden belirgin bir şekilde fark yaratabilen özel insanlar olduğumuza inanmak isteriz. Yaşamımızın herhangi bir anında gerçekten neleri istediğimiz ve neleri hak ettiğimiz konusunda bir fikrimiz olmuştur, fakat çoğumuz yaşamın güçlükleriyle karşılaşınca, rüyalarımızı unuturuz. Özlemlerimizin geleceğimizi şekillendirmedeki gücünü unutarak, onları bir kenara bırakırız. Güven ve ümidimizi kaybederiz. Yaşamda her şeyi değiştirecek gücün, içimizde uyuyor olduğunu hatırlamayız. Bugünden başlayarak, bu gücü uyandırabilir ve rüyalarını yaşama geçirebilirsin. Olumlu düşünme, şüphesiz önemli bir başlangıçtır. Ancak olumlu düşünme, tek başına yaşamını değiştirmek için yeterli değildir. Düşündüklerini, hissettiklerini ve yaptıklarını değiştirmek için, neler yapacağını gösteren bir plana sahip olman gerekir.

Günün Şiiri

Adam 

Adam şapkasına rastladı sokakta

Kim bilir kimin şapkası

Adam ne yapıp yapıp hatırladı

Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz

Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar

Bir kadın kim bilir kimin karısı

Adam ne yapıp yapıp hatırladı.

Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda

Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı

Adam bulut gibiydi, hatırladı

Adamın ayaklarının altında

Yıldızların yıldız olduğu vardı

Adam yıldızlara basa basa yürüdü

Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı.

Cemal SÜREYYA

Günün Sözü

Hiç kimse vazgeçilmez değildir ve hiç kimse kendinin vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir.

Victor HUGO

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here