Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi!

2
162

Nazım, Abidin Dino’ya, “sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye sorar bir şiirinde.. Ve fakat“işin kolayına kaçmadan ama” şartını düşer ve şerh eder; “çok şükür, çok şükür bugünü de gördüm, ölsem de gam yemem gayrının resmini…”

“Yaşamak ne güzel şey” dizeli bir başka şiirinde de çizer mutluluğun resmini..  “Dünya öyle büyük, öyle güzel, öyle sonsuz ki deniz kıyıları, her gece hepimiz, yan yana uzanıp yaldızlı kumlara, yıldızlı suların türküsünü dinleyebiliriz” der ve devam eder..  “Yaşamak ne güzel şey… Bir sevda şarkısı gibi duyup, bir çocuk gibi şaşarak yaşamak… Yaşamak: birer-birer ve hep beraber, ipekli bir kumaş dokur gibi. Hep bir ağızdan, sevinçli bir destan okur gibi yaşamak…”

Yaşam içinden, ‘yaşamak ne güzel şey’ sevinciyle çekilen mutluluğun resmi, bir başkası için hüznün fotoğrafı da olabilir.. Ki bu anlamda mutluluğun veya hüznün, her insanın içinde bulunduğu ortam ve koşullarla etkileşim algılamalarına göre değişen bir sevinç veya üzüntü çığlığı içeren farklı renklerinin olduğunu söyleyebiliriz.. Bununla birlikte hüzünde ayrılıkların, mutlulukta kavuşmaların ortak renklerini algılarız, acı ya da tatlı tebessümlerle sararan veya yeşeren hatıralarımızda..

Peki, mevsimlerden güz, neden hüzünlü renklerle gülümser bize? Kim bilir? Halden anlayan elbette.. Ziya Osman, “İlk yağmur damlası düştü / Kuru yapraklarına güzün / Ardından kış kıyamet / Dert hüzün”dizeleriyle başlar mesela “Kim Bilir” adlı şiirine.. Ve yanıtlar, “Kim bilir kaç günü kaldı / Ömrümüzün?” sorusuyla, neden hüzünle tebessüm ettiğini güz mevsiminin.. İnsanlığımızın hasreti, düş de olsa yaşayabilmektir birer-birer ve hep beraber mutluluğu.. Ki düş de olsa yaşamak istiyor Ziya Osman da mesut tebessümlerle, “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” başlıklı öyküsünde..

Ziya Osman, söz konusu öyküsüne; “O akşam işimden erken çıkabilmiştim. Şöyle Beyoğlu’na kadar bir uzanayım dedim” cümlesiyle başlar..  Bir anda kendimizi öykünün içinde, yazarın “yalnızlığının hüznünde” yorgun gölgesinin arkasında buluruz..  Artık, Ziya Osman’ı izleyerek, 1944 yılının İstanbul’unda “Haliç’i ve Boğaziçi’ni selamlayarak, Kadıköy’e kalkacak vapura binebiliriz. Tünele varınca, tramvay bekliyormuş gibi üzüntülü bir hal alarak binenleri seyreder, sonra yayan gitmeğe karar vermiş bir insan tavrıyla etrafı seyrede ede Galatasaray’a, Taksim’e kadar yürüyebiliriz.” Sonra? Sonra Ziya Osman’ın, “karşımdan insanlar geliyor, arkamdan insanlar geliyor..” cümlesiyle anlattığı bir insan seli akışındaki caddede yürürken dudaklarda yeşeren mutluluk gülümsemelerini görüp, “iki yanımızda insanları giydirmeye, doyurmaya, eğlendirmeye, bir kat daha mesut etmeye  mahsus dükkanlar, mağazalar, salonlar önünde” durup hayale dalabiliriz: “Ne çok mağaza, ne çok mesut insan! Sanki bütün bu mağazalar bütün şu insanlara saadet satıyorlar!”

Sonra? “Bu caddeye ne kadar da çok fotoğrafçı toplanmış. Şimdiye kadar kaç tanesinin önünde resimleri seyre daldım. Bütün bu mesut insanlar, buralara da saadetlerini tespit ettirmek için koşuşmuş olacaklar. Şu kadar dükkân içinde elbette beni de mesut, hiç olmazsa memnun edebilecek şeyler satanlar yok değil ya! Yeni gelmiş şu şiir kitabı bana pekâlâ zevkli saatler geçirtebilir. Ben de pekâlâ şu mesut insanların fotoğraflarını çıkarttıkları fotoğrafhanelerden birine girebilir, ‘ben de mesudum, benim de resmimi çekebilirsiniz’ diyebilirim.”

Sonra? “Sandalyeye oturdum. Fotoğrafçı, güzel sevinçli şeyler düşünün dedi. Bunu ihtar etmesine gerek yoktu. Ben buraya zaten sevinçli düşüncelerle gelmiştim. Birden fotoğrafçının asabi sesi yükseldi: -Lütfen zorla gülümsemeyin! Evet, zorla tebessüm ne kadar da çirkindir.”

Ah, fakat mesut insanlarla çoğalmanın düşlerini kurarken yalnızlığın hüznünde acı tebessüm gitmez şairin yüzünden.. Oysa fotoğrafçı, mesut insanlarla azalmanın gerçeğini yaşayanların, kendi yalnızlığını çoğaltmanın sevinciyle tatlı tebessümlü yüzleri çekmeye alışmıştır.. Ziya Osman, şöyle bitirir öyküsünü: “Fakat şimdi böyle şeyler düşünmenin sırası mı? Dünyada her insan az çok bir felakete uğramış olabilir. Bunun için büsbütün kötümser olunur mu? Felaketler yerine saadetleri, ölmüşler yerine doğacakları, geçmişler yerine gelecekleri düşünmeliyim. Hem… Birden fotoğrafçı siyah örtüsünü başından atarak doğruldu. Ümitsiz bir tavırla; – Beyim mazur görün, sizin fotoğrafınızı çekemeyeceğim dedi.”

Hüznüne öfke kattığı acı tebessümle bitirir söz konusu şiirini Nazım da.. “Yaşamak… Ne acayip iştir ki, bu ne mene gidiştir ki, bugün bu “bu inanılmayacak kadar güzel” bu anlatılamayacak kadar sevinçli şey: böyle zor, bu kadar dar, böyle kanlı, bu denli kepaze!”

Selam ve saygılar…                                        ozdemirgurcan23@gmail.com

2 YORUMLAR

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here