Kahkaha Atmak Güzel…

0
92

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bilgisayarım önümde, parmaklarım klavyenin harflerine basmaya hazır ama bendenizin, aklı fikri firarda aynen o şarkıda söylendiği gibi. Berke bakıyor, anlıyor  yazacak modda olmadığımı “Gül yazayım mı yerine?” diyor. Ve aniden aklıma sevgili Ayla Kutlu’nun “Zamanda Eskir” adlı kitabı geliyor. Ayla Kutlu da yazmaya, İskenderun’un ilk gazetesi olan İskenderun Gazetesinde yazan babasının köşesinde bazen babasının yerine  yazarak  başlamış. Kitapta bunu çok güzel anlatmıştı. Karşılıklı konuşma olanağı bulduğumuzda da (Ferda Kitapevinde söyleşi) köşe yazılarının zorluğundan söz etmiştik. Özelikle  günlük olanlarından…

Ve bu sabah Berke “Gül yerine yazayım mı?” dediğinde  birden  şimdi  sevgili  Ayla  Kutlu büyüğümün  o zamanki yaşında olan  Berke’ye yeni görmüş gibi baktım. Berke devam ediyor; “Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Ve hoşça kalın sevgili okuyucularım kendinize iyi bakın” Yase diye yazarım olur biter diyor.

Aklım fikrim uzakta olmasına rağmen katılarak gülüyorum. Bu çocuk bir başka valla ya, espri yeteneği çok gelişmiş onun sayesinde ne kadar sıkıntılı olursak olalım günümüz  gülümsemeden hatta kahkaha atmadan geçmez. Gülümsemek güzel, gülmek daha güzel, kahkaha atmak daha da güzel… Bunları ilham eden ise hepsinden güzel… Milyon öpücük Berke’ye bütün bunlar için. Artık boyu 1.80 olduğu için  kucaklayıp mıncık, mıncık öpemiyorum ama yinede milyon öpücüğü yollayabiliyorum. Ve eğilince bunları taksit, taksit ödeyebiliyorum. Oh canıma değsin.

Ve aklım yerine dönmedi hala uykulu muyum bilmiyorum ama aklım ama ruhum beni terk etmiş (O Kızılderili sözündeki gibi) ne zaman dönecek bilmiyorum ve 2006’dan bir nostalji yazısı ile hoşça kalalım sevgiyle sağlıkla hep birlikte diyorum sevgili okuyucularım.

& & & & &

Neler Değişmedi ki Dünya Dönerken

Neler değişmedi ki dünya dönerken kendi ekseni etrafında, dönebilene ne mutlu… GEOTHE

Bu sabah nedense Geothe’nin bu sözü takıldı aklıma. Bunu tartışabileceğim birileri olsun isterdim yanımda. Fakat ne yazık, yalnızca kendi yorumlarım olacak bu durumda. (bu arada bilgisayara bir şeyler oluyor, ya  da elekliklere, valla bu günlerde sabrım taşıyor hemen)

Değişiyoruz, değişiyoruz da gerçekten değişiyor mu dünya? Dünya, mevsimler değişmiyor her şey zamanında geliyor ve işlevini sürdürüp gidiyor. Fakat değişen, insanlar oluyor her halde oysa  benim anlayışıma göre pek değişmiyorlar. Hep aynı yerde kısır bir döngüde imiş gibi dönüp duruyorlar.

Şöyle bir çevreme baktığımda belgeseller izlediğimde ya da geçmişe ait bir eser okuduğumda değişen bir şeye rastlamıyorum yüz yıllar önce yaşananlar aynen yaşanıyor. İnançlar bütün din savaşlarına ve misyonerlere rağmen yine  yüzyıllar önceki inançlar ve tapınakları bazı yerlerde daha sürüyor ve sanırım sonsuza dek sürecek. Kanal iki de Tahiti adalarını izliyordum bu sabah ve Geothe’nin bu sözü takıldı usuma. Bora Bora adasını, geniş bir alan dikili taşlar, yüz yıllar öncesinden, Ortadaki dikili taşa ancak aileden olanların çıkıp oturması caiz imiş. Dünyanın her tarafından yılın belli aylarında buraları ziyaret edip tapınaklara  adak sunmağa gelirmiş insanlar hala. Eskiden adak olarak insanlar adanırmış ağaçlara asılarak hem savaş öncesi hem savaş sonrası tanrılara  armağan olarak.

Belki insanlar değişti devrimler yapıldı, büyük değişiklikler yaşandı fakat bence insan asla değişmedi. İsrail’deki kıyıma, Irak’taki vahşete, Hindistan’da yaşanan katliamlara bakınca ne yazık değişmedi diyebiliyorum değişmeyecekte.

Kendime bakıyorum dünya dönüyor fakat bende değişmiyorum. Büyüyorum olgunlaşıyorum fakat yine aynı şeylerden şikayet ediyorum ve yalnız ben değil herkes aynı şeylerden şikayet ediyor. Aslında Geothe de böyle mi düşündü ki bu söz çıktı ağzından? Bilmiyorum. Ünlü eseri “Werthel’in acılarını” yazarken bugün aynen böyle acılar yaşanmayacağını sanmış olabilir mi? Hayır bence. Sanırım oda değişikliğin çok güç olacağından yakınıyor “ne mutlu dönebilene” derken. Bu konuya dönmek üzere biraz daha düşünmek ve birileri ile tartışmak için burada kesiyorum.

Dünya dönüyor her şey değişebilir fakat sevgi değişmez eğer gerçekten varsa unutmayın. Sevgiyle  sağlıkla kalın sevgili okuyucucularım. Yase

& & & & &

Peygamber Efendimizin Hikâyeleri

Efendimizin Cömertliği

Kerem ve cömertlik Peygamberimizin tabii özelliğiydi. Bilhassa ramazan aylarında Onun kerem ve cömertliğine sınır olmazdı. Bir gün, bir adam, Rasûl-i Ekrem S.A.V. merada otlayan keçilerini sayarken gelmiş ve bir kaç keçi istemişti. Rasûl-i Ekrem de ona bütün sürüyü vermişti. Adam sürüyü kabilesine götürdüğünde: -Hepiniz Müslüman olunuz Muhammed S.A.V o kadar cömert ki, fakirlikten hiç korkmuyor, demişti.

Rasûl-i Ekrem S.A.V bazen birinden bir şey satın alır, sonra onu yine ona hediye ederdi. Kendilerine bir şey geldimi, derhal onu, başkalarına hediye ederdi. yanlarında bir şey, bir gece kalacak olsa ondan üzüntü duyardı. Rasûl-i Ekrem S.A.Vin Hanımı Ümmü Seleme Radıyallahu anha validemiz anlatıyor: Rasûlüllahın yüzünde bir değişiklik hissettim. Sebebini sorunca: “Dün aldığım yedi dinarı veremedim yanımda kaldı” buyurdu.

Günün Şiiri

Göçmen Çiçek

Aykırı bir uçurumum yolunun üzerinde

Elini uzatacağın dalları yamacında saklayan

Birdenbire patlayan

Bir çığlığım sessizliğinde

Ele-güne karşı seni utandıran.

Yaz günü palto giyerim

Ceplerim dolu dolu şiir

Gören beni deli sanır

Adım kaçığa çıkar

keşke kaçsam

Keşke kaçabilsem şu dünyadan.

Aykırı bir şiirim kitabının arasında

Kargacık burgacık bir yazıyla yazılmış

Sondan okumaya başla

Nokta koy her dizenin önüne

Anlamaya çalış..

Bedeninin bir noktasından dalıp

Yüreğini bulabilirim

Geceyse, başlar yastığa düşerse

Ve yorgunsa yüzün

Yıldızları soluğumla bir bir ateşleyip

Kandiller gibi başucuna koyabilirim..

Ey bütün tufanların ardında

Bulduğum dinginlik!

Göçmen çiçeği dünyanın

Kökleri ardı sıra sürükleyen çılgınlık!

Madem ki yaşam bu

Madem ki taşın taş olmaktan öte

bir umarı yok

Bir türkü söyle kadınım

Yürüsün dünyaya mutluluk…

Yağıyor incecik bir yağmur dışarıda

Yüzün çamurlar üstünde tüten buhur

Islak toprak kokusu

Doluyor odama

Sıkılıyorum

Kitapların üstüme yıkılacağından

Korkuyorum şimdi

Yel esiyor

Söküyor duvardaki bir resmi

Yerine senin yüzünü koyuyor.

Yüzün şimdi karşımda

Yüzün akşam karanlığında

Toprağın üstüne bırakılmış

Bir demet çiçek gibi parlıyor..

O zaman açıyorum

Bütün perdeleri

O zaman yakıyorum

Bütün ışıkları

Camları darmadağın ediyorum

Yüzünü avuçlarıma alıyorum

Alnını öpüyorum

Dünyayı öper gibi…

Sana uzanamadığım gün

Ellerim yok sanıyorum

Senin bakışlarını yakalayamadığım gün

Gözlerim yok..

O zaman bir yumruk

bütün gücüyle vuruyor

Eski bir piyanonun tuşlarına

Binlerce martı

Kayalıklara çarparak ölüyor

Ay ışığı tutkal gibi

Yapışıyor pencereme

Açamıyorum perdeleri

Şiir yok artık

Türkü dindi..

Meyvelerini taşıyamayan

Ağaçlar gibiyim

Sularını taşıran ırmaklar gibi..

Bu kadar mutluluk çok bana

Onu günlere

Onu aylara bölmeliyim

Ve bir tek gülüşünü senin

Kutlamalıyım yıllarca…

 Sana yüreğimde bir sürgün yeri

Göçüp konacak

Bir toprak yaratsam

Kadınım, sarışınlığının bittiği anı

Gizli bir esmerliğe eklesem..

göçmen çiçek

Her yerin yabancısı

Yolların, yolların ötesinde

bize bir tek

Yarınlar kaldı

Göğün tükenip, denizin

Başladı yerde…

Ahmet ERHAN

Günün Sözü

Bir insan hakkında, başkalarının onun için söylediklerinden çok, Onun başkaları için söylediklerinden fikir edinilebilir.

Leo ALKMAN

İlham diye bir kavramın varlığı kesin; önemli olan insanı çalışırken yakalaması.

Pablo PİCASSO

Erkek çocuk ile babası arasındaki tek fark oyuncaklarının fiyatıdır.

Jurg WEBER

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here