Futbol Tamamen Vericidir (1)

0
56

Değerli okurlarım, makaleme bir kutlama ile başlamak istiyorum. Uzun yıllar önce aynı gazetede beraber çalıştığımız ve kendisinden çok şeyler öğrendiğim yılların gazetecisi Sayın Öcal Uluç’un, yılın gazetecisi seçildiğini öğrendim ve çok sevindim. “Öcal Uluç’a Başarılarının Devamını Dilerim…” Bu meslek böyledir işte. Manevi değerlerle güncelliğini üst düzeyde geliştiren ve devam ettiren ulvi bir meslektir. Bu nedenlerle de mesleğimize hile hurda karıştırmamaya özen gösteriyoruz.

Efendim, “FUTBOL TAMAMEN VERİCİDİR” diye başlık attık ya, biz de o zaman bu karizmatik sporun vericiliğine aheste-aheste girelim. Bildiğiniz gibi, bir zamanlar futbol, sesi duyulan ama görüntüsü olmayan sinemalar gibiydi. Duyduğunuz seslerle yani spikerlerin yorumuyla müsabakanın akışını değerlendirebiliyorduk. Spiker ne anlatılırsa inanmak zorundayız ve de gerçek olup olmadığı hakkında fazlaca bir fikriniz olmazdı. Ancak, taraflardan birisi “GOL” yaptığında bunun inanılmayacak tarafı kalmaz ve spikerin de müsabakayı doğru anlattığına inanırdınız.

Sanırım, neleri demek istediğimi anladınız. 1950’li-60’lı yıllardaki durum buydu! Bunu bir makalemde yine sizlerle ayrıntılı biçimde anlatmıştım hatırlayacaksınız. Bu dönemlerde radyo bile lükstü ve aklıma gelmişken söyleyeyim, telefon bile (istisnaların dışında) ancak resmi dairelerde bulunurdu. İşte öylesine medeniyete şaşı bakan dönemlerden söz etmeye çalışıyorum.

Daha sonraki yıllarda fazla bir değişiklik olmadı ama evlerde radyolar yaygınlaşmaya buna paralel olarak bazı makamlarda telefonda kullanılmaya başlandı. Bu defa da medeniyet istemesek bile bizlere sıcak bakmaya ve yaklaşmaya başladı. Biraz da hani sık-sık duyardık ya ‘Haramdır, günahtır, gavur icadıdır, çarpılırsınız..’ falan!

İşte bu olumsuz yaklaşımlar, bizleri medeni insanlardan, ülkemizi de medeniyetten uzaklaştırdı, en azından medeniyeti geciktirdi. O tarihlerde, özellikle Almanya’ya işçi olarak gidip de izine dönen vatandaşlarımızın, iki tarafı tüylü fötr şapkalarıyla ve kocaman radyolarını sallaya-sallaya gezdiklerini hiç unutmuyorum. Bunun adına da ne derler, onu da bilemiyorum. Yine de, o radyoların çok faydasını gördük. Radyoda maç nakli olduğunda, hemen o insanların etrafına üşüşür ve gönüllü gönülsüz müsabakayı dinlememize izin verirlerdi, yine de sağ olsunlar…

Buraya kadar anlattıklarım futbolun bir dönemi olarak kabul edilebilir. Doğruyu söylemek gerekirse, bana göre bir kara dönemdi, istenilen biçimde de ağardığı söylenemez. Nasıl ağarsın ki? Birisi çıkar, bu top şu kişilerin kellesi derse, bir diğeri bu top oyunu gâvur icadı derse, bu işin içinden çıkılır mı?

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here