Fikir İşçileri Bayramı Kutlu Olsun

0
13

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü!” idi. Aslında biz gazetecilerin, köşe yazarlarının, işini hakkıyla yapanların pekte havası yok son yıllarda. Yani ben denizin gözlemlediği kadarı ile. Hepimiz “Mış”  gibiyiz. Yani mutlu, doğru, ilkeli, eşitlikçi, yansız, objektif falanda filan gibi…

Aslında hepimiz neydik, ne değildik ayrımındaydık ancak o hain, o bencil, o yalancı benliğimiz var ya ne olduğumuzu bildiğimiz halde onu kabul etmiyordu ve hepimiz başımız havada entel, dantel dolandık durduk işte. Ben denizin kafasına takılan; acaba kaçımız neden bu günün adının “çalışan gazeteciler günü” olduğunu biliyor muyuz? Bendeniz herkesin bildiğini var sayarak ve kendi bilgisizliğimi gidermek için azıcık dolandım eski yazılarımda ve nette. Ve yeniden yazmak istedim olur ya bendeniz gibi unutanlar vardır diye.

Herkesin bildiği gibi 1961 yılı birçok sosyal siyasal olayın başlangıç yılı olmuştu gazeteciler günüde nerden akıllarına düşmüşse basın çalışanlarına bazı haklar ve yasal güvence sağlamak istenmiş ve 212 sayılı Fikir İşçileri -fikir işçileri doğrusu şahane çok beğendim hiç kendimi böyle nitelememiştim artık kendime “işçi isen işçi kal” demeye başlayacağım.

Her neyse. Fikir işçileri kanunu Resmî gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş. Yani 4 Ocak 1961’de başlayan çalışmalar resmi olarak 10 Ocak günü, 1962’den itibaren kutlanmaya başlanmış. Bu düzenleme ile iş sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması, sözleşmelere işin türü ve ücret miktarının yazılması gibi gazetecilerin sosyal ve yasal haklarını belirleyen hükümleri konmuştu. Ancak bazı patronların işine gelmemiş bu 212 sayılı yasa ile kendilerine yüklenen sorumluluklar ve bunu kabul edilemez bulduklarından 9 gazetenin patronu (Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah gazeteleri) 212 sayılı yasanın ve Basın İlan Kurumu’nun oluşmasına ilişkin 195 sayılı yasanın mesleki sakıncalar doğuracağını iddia eden bir ortak bildiriye imza atarak gazetelerini 3 gün kapadıklarını duyurdular. Bu olay tarihteki yerini “Dokuz patron olayı”  diye aldı.

Ve basın tarihine geçen bu gelişme üzerine gazeteciler, çeşitli protesto eylemlerine giriştiler ve halkı gazetesiz bırakmamak adına boykot boyunca “Basın” adlı bir gazete yayımladılar. Basın gazetesi 11 Ocak günü “Daima Halkın Hizmetindeyiz” manşetiyle yayına başladı ve üç günlük boykot sırasında düzenli olarak yayını sürdürdü. Gazetenin ilk sayısın da “Temel hak ve hürriyetlerimizin gerçekten kısıtlandığı, yalnız basının değil bütün memleketin gerçekten eşi görülmemiş bir tehlikenin içine sokulduğu” günlerde bile gazetelerini kapatmayan ve protesto yoluna gitmeyen gazete sahiplerinin, şimdi bir ilan kurumu için yaptıkları bu hareket, basın tarihimizde herhalde şerefli bir yer kaplamayacaktır. Gazete çıkarmak çorap fabrikası işletmeye benzemez. Basın bir kamu hizmetidir” denildi. Doğrusu kamu hizmeti olduğuna bendenizde katılıyorum.

Ve daha sonra İstanbul Gazeteciler Sendikası, bir yıl 10 Ocak’ta basın çalışanlarına bazı haklar ve yasal güvence sağlayan kanunun çıkışı üzerine gerçekleşen medya patronlarının boykotu karşısında basın çalışanlarının elde ettikleri başarıya sahip çıkmak ve üyelerine moral vermek için 10 Ocak 1962’yi Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak kutlama kararı aldı.

Ve o günden beri her yıl kutlanıyor. Tabi işçiler her zaman köle gibi kullanıldığından hala kayıtsız çalışanlar var, hala basın kartı almayanlar var, hala sözleşmesiz çalışanlar var. Ve biz bu garip düzende daha garip bir şekilde işimizi sürdürüyoruz. Doğru ve yansız haber, köşe yazısı hazırlamaya çalışıyoruz elimizden geldiği kadar. Ama kimse kusura bakmasın “tarafsız” demek açıkça gördüğümüz haksızlıkları görmezden gelmek değildir. Burada yapacağımız tek şey o yapmışsa doğru; diğeri yapmışsa yanlış dememek, tarafsızlık bu bendenizce ve tarafsızlık fikrimizi kendimize saklamak değildir asla.

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kutlu olsun. Çalışmayanlarında günü kutlu olsun, çalıştırılmayanların da… Dilerim gelecek yıl gerçek bir kutlama yazısı yazacak koşullar içinde olalım. Keşke gerçekten özgürce çalışabilseydi birçok gazeteci arkadaşlar!

Büyük Türk Atatürk, “Gazeteciler ulusun ortak sesidir” demiş. Şimdilerde pekte ortak çıkmıyor sesler ne yazık ki. Çok ayrıştık, çok bölündük. Değişik seslere tahammül azaldı. Nerdeyse sessizleştik. Ancak yine de ulusun sesi ortak sesi olmayı sürdüreceğiz olanaklarımız dahilinde.

Bizler İskenderun Gazetesi çalışanları  nerdeyse 20 yıldan beri aynı çatı altında işimizi severek, özveri ile gerçekleştirmenin huzuru içindeyiz. Gazetemiz, İskenderun’un ilk gazetesi  olmanın haklı gururu ile  75 yılık ömründe  o çizgisinden, vicdanından ve ilkelerinden ödün vermeden büyüyerek bu günlere geldi. Bizde bu sürecin 20-21 yılını birlikte geçirmenin keyfi ve sevinci içindeyiz. Hiçbir zaman yazılarımız kısıtlanmadı ya da herhangi bir şey için zorlanmadık. Özgür, bağımsız ve  her zaman laik olarak kimseye gebe kalmadan bu günlere geldiğimiz için gururluyuz.

Ve sevgili okuyucularım, biz İskenderun Gazetesi ailesi olarak yetmiş yılımızı devirmiş köklü bir gelenekten geldiğimizden, hiçbir haberi ya da köşe yazısını ya da röportajı ısmarlama yapmadık. Gördük, yaşadık, yakından inceledik ve objektif olduk o kadar ve bu yüzden hala ayaktayız. Ve dilerim hep böyle oluruz.

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kutlu olsun, Ruzkullah baba patron değil, direk işçilikten geldi, gerçek işçi aslında o hala ve dilerim Allah onu başımızdan eksik etmez. Sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım. Ayrımsız, gayrımsız her zaman, hep birlikte. Yase

Günün Şiiri

Güz Çiçeklerinden Nâzıma Bir Çelenk

Niçin öldün Nazım?
ne yaparız şimdi biz
şarkılarından yoksun?

Nerde buluruz başka bir pınar ki
orda bizi karşıladığın gülümseme olsun?

Seninki gibi ateşle su karışık
acıyla sevinç dolu
gerçeğe çağıran bakışı nerde
bulalım?

Kardeşim,
öyle yeni duygular, düşünceler yarattın ki
bende,
denizden esen acı rüzgâr
kapacak olsa bunları
bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir
yaşarken seçtiğin
ve ölümünden sonra sana barınak olan
oraya, uzak toprağa düşerler.

Al sana bir demet Şili kasımpatıları
al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını,
halkların savaşını, kendi dövüşümü
ve yurdumun kederli davullarının boğuk
gürültüsünü
kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz,
çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen
yüzüne hasret,
benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma
güç veren
dostluğundan yoksun.

Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle,
zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten,
zulmün izlerini görmüştüm ellerinde,
kinin oklarını aramıştım gözlerinde,
ama parlak bir yüreğin vardı,
yara ve ışık dolu bir yürek.

Ne yapayım ben şimdi?
Tasarlanabilir mi dünya
her yanına ektiğin çiçekler olmadan
Nasıl yaşamalı seni örnek almadan,
senin halk zekanı, ozanlık gücünü duymadan?
Böyle olduğun için teşekkürler,
teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için

Pablo Neruda

Günün Fıkrası

Temel’in Kaynanası

Temel bir gün kahveye girmiş. Üstü başı yırtıkmış. Ne oldu diye sormuşlar.

Temel: “Kaynanamı gömdük.” diye cevap vermiş.

Kahvedekiler: “İyi de bu halin ne?”

Temel: “Biraz direndi de.”

Günün Sözü

Kötüyü ve Yanlışı Affedecek Kadar İyi Olsan da, Asla ve Asla Onlara Bir Şans Verecek Kadar Saf Olma!
Tom ROBBINS

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here