Eski Yılı Uğurlarken Karınca Duası

0
140

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah sanki yağmur var. Hava kapalı, ama o nazda niyazda bir türlü karar veremiyor yağmaya. Oysa aylardır yağmıyor ve nerdeyse yağmur duasına çıkacak üreticiler. İki gün önceki fırtına aslında habercisiydi ancak yinede istendiği ve beklendiği gibi olmadı. Fırtınada maşallah aniden çıktı sanki birilerine öfkesi varmış gibi ve bir güzel tozu toprağı kattı önüne börtü böceği de, bir güzel esti ah ya bayılıyorum, öfkesine, heybetine, dehşetine. (Az kalsın atölyemin kapısının altında kalacaktım) Sahildeki ağaçları sökmüş. Tavanları uçurmuş. Ama her nedense sonradan yaptığından hoşnut olmamış ki başlamış ağlamaya birkaç damla ile de sakinleşmiş biz uyurken.

Ha yağmur duası demişken, geçenlerde yerel gazetelerin birinde okudum mealini. Valla şimdiye kadar bilmiyordum yalanım yok. Aranızda benim gibi bilmeyenler varsa diye ve hoşuma gittiği için ve yeri de gelmişken buraya taşımak istiyorum.

Hz. Süleyman bilirsiniz inlerden, cinlerden, ifritlerden çok büyük bir orduya ve bir o kadar servete sahip güçlü bir peygamberdi. Ve ordusu ile karınca vadisinden geçip kuraklıktan kıvranan ülkesine yağmur yağdırması için yalvarmaya gidiyormuş. Kuran-ı Kerim’de (Nemil süresinde) şöyle anlatılır. Hz Süleyman oradan geçerken karıncalarından biri hemen “ey karıncalar Süleyman’ın ordusu geliyor hemen gizlenin yoksa sizi fark etmeyip ezerler” dediğini duyar. Ve gülümser. Sonra “ya rabim beni nefsime hâkim kıl ki bana, anneme, babama ihsan ettiğin nimetlerine şükredeyim. Ve hoşnut olacağın işler yapayım. Ve beni rahmetinle iyi kulların arasına sok” der. Bendenizin bildiği de buydu. Yani Nemil süresi. Ama karınca duasını bilmiyordum. Duanın mealinde şöyleymiş; “Aynı ordu o karınca vadisinden geçerken büyük olasılıkla aynı karınca dua ediyor. Ya rabbim bizi sen yarattın. Ya bize su gönder ya da bizi helak et takdir senindir. Hz. Süleyman bu duayı duyar. (bu yüzden Allah’tan ilk dileği  nefsine hakim olması  için yardım etmesiydi zahar? Düşün bir ordu geçiyor yeri göğü titreterek ve bir karınca yani onların yanında atom parçacıklarından biri ve Hz. Süleyman o sesi duyuyor!)

Ve Cebrail A.S. karıncanın duasını Allah’ın kabul ettiğini Hz. Süleyman’a bildirir. Bunun üzerine geri dönerler. Ve karıncanın duası sayesinde kurtulmuş olurlar. Tabi Allah duaların sahibi…

Ve Ebru (Renklerin Suyla Dansı)

yase sergi6

Sevgili okuyucularım biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde ebru sanatına tekrar dikkati çekmek için koleksiyonumdaki bazı parçaları sergiledim, amaç yalnızca güzelliği paylaşmak meraklıları ile. Ben deniz her zaman amacıma ermişimdir. Çok şükür. Çok teşekkür ederim herkese. Özelikle sevgili Kaymakamımız Sayın Hasan Özyiğit’e. İlgisi ve yakınlığı için. Ve tabi çiçek gönderen ve ancak gelmeyen, tabi gelemez çünkü işi çok. Ah o politika var ya sanat falan yanında havayla cıva. Belediye Başkanımız  Yusuf Civelek’e. Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Sayın Rızkullah Terbiyeli’ye her zaman yanımda olduğu için ve gazete aileme arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Bu sergiyi sokaktaki insan için düzenledim aslında bütün sergilerimin amacı da o. Ve sokaktaki insan o komplekssiz, o içten, o sevecen insanlar hep geldi. Hep hoş geldi, hep sordu, hep öğrendi. İşte bu kadar. Daha ne isteyebilirim Allah’tan değil mi?

yase sergi3

Ve sevgili okuyucularım daha sonra bu konuda yani Ebru sanatı ve yapılışı hakkında geniş ama sıkıcı olmayan bilgiler vereceğim. Şimdi yeni yıl  alışverişi için herkes telaşta sanıyorum. Son dakikaların insanı olarak bendinizde birkaç minik hediye almak istiyorum tabi ve zamanım kalmadı. Bu yüzden hepimize kolaylıklar diliyorum, sağlık ve sevgiyle yeni yılda da birlikte oluruz inşallah. Yeni yılın ülkemize ve dünyaya hayırlı uğurlu sağlık ve sevgiyle gelmesini diliyorum. Yase

Şubat Güneşi

Eski Türk Filmleri

“Benjamin Buton’da kim ya?” “A, aşk olsun o filmi izlemedin mi? Tabi ya izlememişsin yoksa muhakkak anımsardın.” “Haklısın izlemedim.” “Özetlememi ister misin?” “Evet lütfen” “Peki, öyle ise biraz anlatayım. Öyküde Benjamin yaşlı bir adam olarak dünyaya gelir. Romatizmaları, kalp, şeker hastalığı olan yüzü ve bedeni kırış, kırış bir bebek. Annesi onu doğururken ölür. Babası ise onu bir bakımevine bırakır. Çünkü korkmuştur bu hilkat garibi bebekten. Zenci bir bakıcı onu alır ve çok severek büyütür. Benjamin için zaman geri sarmaya başlar. Büyürken yaşlılıktan kurtulup gençleşirken, birlikte oynadığı çocukluk arkadaşı da büyümektedir normal olarak. Ve ikisi genç olunca birbirlerine âşık olurlar. Burada çok hoşuma giden bir replik vardı. Hiç unutmam.  Kız Benjamin’e sorar; “Ben yaşlı bir kadın olunca sen genç bir delikanlı olacaksın o zamanda beni böyle sevebilecek misin?” Benjamin de ona “Peki sen, bana bebek olduğum zaman bakacak mısın?” diye yanıt verir.”

“Ne kadar güzelmiş, peki bebek olunca Benjamin, ona baktı mı yaşlı sevgilisi?” “Evet, hem de çok, çok severek.” “İzlemek istersen CD’sini alabiliriz.” “Evet, isterim tabi.” “Yani şimdi sen Benjamin gibi büyük mü doğduğunu söylüyorsun. Öyleyse gençleşmeye başlıyorsun artık.” “Bilmiyorum doğrusu gençleşiyor muyum, yoksa daha mı yaşlanıyorum?” “Çok ciddileştin yine, Zeynepçim.. Sen erken büyümüş koca bir çocuksun yalnızca… Ve şimdi çok düşünmeden kahveni iç soğutmadan. Eminim annende olsa kızmazdı şimdi burada böyle oturup birbirimize destek olduğumuzu görseydi.” “Evet, çok olağan değildir belki böyle durumlar ama olmazda değildir şimdiki gibi.” “Ben kendi hesabıma çok memnunum sende benden sıkılmıyorsun biliyorum.” “Evet, aslında normalde yapmadığım birçok şeyi seninle yapıyorum ve kendimi rahatsız algılamıyorum. Bu da garip ama yine de suyu akışına bırakmak gerek diye düşünüyorum.” “Of benim çokbilmiş minik arkadaşım. Nasıl da noktayı koyacağı yeri bilirmiş.”

Tam kolunu kızın omzuna atacakken yine korkunç bir patlama duyuldu. Şimşekler de arka arkaya çakmaya başladı. “Doğa çok kızdı her halde”  diyerek kız oturduğu yerde tostoparlak oldu. “Bu gürültüde de uyunmaz ki” “Bizde konuşuruz” “A tabi sen daha rüyanı, yoksa karabasan mıydı onu anlatacaktın.”

Rüya deyince Ahmet yine gerildi. “Zeynepçim bu havalarda rüyamdan daha neşeli konularda var onları konuşsak” “Onları da konuşuruz gece zaten bitecek gibi görünmüyor.” “Peki, hadi yamacıma gel, zaten gök gürültüsünden nerdeyse birbirimizi duymayacağız. Ama önce   birkaç odun daha atayım şömineye bu gidişle odunda bitecek. Sonrada biz donarak öleceğiz.”

“Hadi ya” diye Zeynep bastı kahkahayı “Çok komik. Düşün ikimizi donmuş vaziyette buluyorlar sabah gelenler. Karlar altında iki ceset, belki inanmazlar öldüğümüze çünkü gülüşümüz daha donmamıştır dudaklarımızda of ya sanki burası Himalayaların tepesiymiş gibi.” “Sen gül bakalım hayalci prenses  titremeye başlayınca görürüz seni.” “Sen varsın ya beni korursun.” “Kim demiş seni koruyacağım diye daha seni kaç saatten beri tanıyorum ki?” “Ay sen beni mi taklit ediyorsun?” “Yo neden taklit olsun ki?” diyerek Ahmet şömineye kalan odunları yerleştirdi ateş yeniden canlandı. Sonarda kızın tam karşısına geldi dikildi.

Oturmadan “bir kahve daha ister misiniz prenses hazretleri” diye sordu. “Hayır, teşekkür ederim” dedi kız resmi bir sesle. Sonrada hemen ekledi.. “HHadi gel otur ve anlatmaya başla artık. Aynen yerli filmlerdeki gibi… Yaz olsaydı tepelik bir alanda denize karşı oturmuş olurduk. Tatlı bir meltem, deniz havasını yanımıza taşırdı. Ve geçmiş önümüzden geçer giderdi. Ama şimdi kış ve biz şömine başında şimşeklerden, gök gürültüsünden sinerek geçmişi önümüze katalım. Geçsin gitsin geldiği yere. Yerli filmlerin kış versiyonunu yaşayalım böylece.” “Sen çok yerli film izlemişsin anlaşılan.” “Evet, çok severim eski yerli filmleri ve hayat bana onları en umutsuz olduğum zamanlarda sevdirdi.” “Ne demek o?” “Yine böyle bir gecede ya da baharda denize bakan bir tepede yeşillikler arasında yuvarlanırken anlatırım artık, şimdi seni dinleyelim. Yoksa ben başlarsam ikimizde boğuluruz.”

“Bilmece gibi konuşuyorsun.” “Tarz meselesi canım.” Yeni bir gök gürültüsü ile kız âdete ta haykırdı. “Ya hadi otursana artık… Anlasana korkuyorum.” “Of bunu duymak ne mutluluk” diye sırıttı Ahmet, sonrada gelip hemen kızın yanına oturdu. Kız hala tostoparlaktı oturduğu yerde. “Biraz yaklaş kanatlarım oraya kadar uzanmıyor” dedi. Kız homurdanarak yaklaştı. “Ne oldu daha birkaç saat oldu tanışalı bu yüzden daha çok yanaşamıyorum demeyeceksin değil mi?” “Kocaman adam benimle dalga geçmeniz biraz ayıp olmuyor mu ama?” “Olmuyor ama” diyerek Ahmet kızı yanına çekip tek kolu ile sardı.

Ve başladı anlatmaya… Arkası Yarın

Günün Şiiri

Remzi 

Ne sorayım sana
Kulak dolgunluğu belediklerini mi söylersin
Uyku sersemliği göz gezdirdiğin kitaptan
Aklında kalanları mı
Çalışmadın istediğim gibi
Ya komşunun suyunu taşıdın
Bekar çamaşırı yıkarken annen
Ya da beşiğini salladın kardeşinin
Gaz yoktu belki bu gecelik
Şişesi çatlamıştı lambanın
Karşılıksız kalacak sorularım demek

Ama vakti gelince senden öğreneceğim
Makarna verildiğini karneyle
Bulgaryadan gelen kömür motorlarının
Yanaştığını Kumkapı\’ya
Kulağına kar suyu kaçan toriklerin
Karaya vurduğunu Boğaz\’da
Yaramasa da işimize, kahvenin
Kaça sürüldüğünü el altından
Yaz ortasında bulursun
Hasta için olduktan sonra
Limonun en sulusunu
Mahalle kırılırken uyuzdan
Sen taşırsın kükürtü
Mısır Çarşısı\’ndan
Kursağına girmese de bulursun
Yumurtanın en tazesini

Her derdine koşarsın mahallenin
İnsaflısını verem doktorunun
Dişçinin en ucuzunu
Sen salık verirsin komşulara
Bildiklerin de vardı fazladan
Kalayla çivi üzerine
Biraz daha kurcalarsam
Dökersin içyüzünü nalburların

Benim bilgili becerikli çocuğum
Derse kalktığın zaman
Yüzünün kızarması neden
Üstte başta yok diye mi
Utanmak bize düşer çocuğum
Çalışmadığın içinse
Bildiklerin sana yeter
Notun önceden verilmiş
Bilmediğin şahıs zamirleri olsun

Rıfat ILGAZ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here