Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Tam yazı yazmaya oturdum yine “pat” elektrik gidiverdi. Allah bilir ne zaman gelecek. Bilgisayarımın pili ful doluydu ama biz havuzda iken canım Berke yine boşaltmış. Elektrik gidince hemen koşup geldi “Gül çabuk bir şeyler bul yolla yoksa pili bitecek” dedi. Neyse ki gelip haberde veriyor. (yazı gitmişse pil dayandı demektir)
Sıcaklar başladı ya, bebeklerde bir huzursuzluk bir huzursuzluk var ancak bebeği olan bilir. Bizim apartman da karşı iki apartman da bebekler var yine, yıllar önceki gibi.
Sanki sözleşmişler gecenin büyük bölümü ağıt uyuyabilirsen uyu. Sanki aynı evlerde yaşıyoruz! Tam uykuya dalıyoruz tekrar ağıt ve şimdi öğlene doğru bayılırcasına ağlıyor bu dünyanın minik mucizeleri. İçimden evlere dalıp, bebekleri kucakladığım gibi uçmak geliyor, uçsuz bucaksız gökyüzünde bulutlar arasında dolaşmak, dolaşmak bütün sıkıntı ve ağırlıklardan kurtulmak ve sonra duvarların arasından süzülüp, onları yataklarına bırakmak, sessiz, sakin ve gülümseyen bir uykunun koynuna.
Ve kuşlar, o geveze kuşlar, bebek sesi kesilir, kuşlar başlar. Kuşlar gerçekten hiç susmaz mı? Bir Arap bülbülü öter uzaktan, birde adını bilmediğim sihirli bir ses gelir kulağıma. Harikuladedir harikulade!! Kulaklarımı dikerim bütün duyularımla yoğunlaşırım anlamak için ne olduğunu! Ancak tam çıkaracak tanıyacak gibi olurum ses kesilir gider. Serçelerin cik cik leri dolduruyor etrafı çığlık gibi.
Ve gidip geliyorum düşle gerçek alemde. Bakalım nereye kadar? Ve şimdi içimde geç kaldığım her şeye duygusu ile gidiyorum bir gönül almaya. Şimdilik sağlık ve sevgiyle kalın sevgili okuyucularım. Ve şiirle… Yase
& & & & &
Ben Sen O
O, yalnız ağaran tanyerini görüyor
ben, geceyi de
Sen, yalnız geceyi görüyorsun,
ben ağaran tanyerinide.
Nazım HİKMET
Hasretinden Prangalar Eskittim
Seni anlatabilmek seni
İyi çocuklara, kahramanlara
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…
Seni bağırabilsem seni
Dipsiz kuyulara
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…
Ahmed ARİF
Yurdum Benim Şahdamarım
Engereğin dişlerine işledim,
Ağu dişlerine
Oluklu, çentik…
Ve vurgun,
Gözleri bir çift cehennem
Burnuna kan tütmüş
Pars bıyığına…
Dağın pulat yüreğine işledim,
Şimşeğin masmavi usturasına
Sevdanı usul-usul
Sevdanı mısra-mısra
Lo ben seni hapislerde sevmişim,
Ben seni sürgünlerde.
Yurdum benim şahdamarım…
Yücende buzul
Ve kar,
Maviş dağ tavşanları
Gün vuranda alaran
Zemheri yılanları
Ve yahut bir hışımla
Öyle çakılan
Sonsuzluğun yakışığı kartallar.
………..
Başım gözüm üstünesin
Suskum, avazım üstüne…
Adından başka silah
Yazgından başka günah
Daha yazmamış
Hiçbir gizli dosyada
Hiçbir açık kitapta.
Ahmed ARİF
En Yüksek Kulenin Türküsü
Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin
Ah nasıl dayandım nasıl da
Unutamam artık dünyada,
Nice korkular kaygılardı
Uçup gitti göklere.
Bir belâlı susuzluk
Karartıyor damarlarımı.
Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin.
Bir çayır gibi tıpkı
Unutulmuş bir kıyıda,
Karamukların, gülüklerin
Boyatıp çiçek açtığı,
O yabanıl uğultusunda
Korkunç pis sineklerin.
Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin.
Arthur RIMBAUD
Günün Şiiri
Bulut Mu Olsam
Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.
Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa? ..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.
Nazım HİKMET
Başsağlığı
Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda
Acılar unutulduktan sonra
Dönmeliyim.
Ölümlerin karşısında şaşırıyorum
Ne desem ki
Düşünüyorum.
Kalanları ağlıyor gidenin
Benim gözlerim kuru
Herkes bana bakıyor, biliyorum
İçlerinden geçenleri.
Başsağlığı dilemek
Garibime gidiyor
Ölen öldü, sen yaşa
Küçültmeye benziyor.
Beni böyle kitaplar mı yaptı ne
Kağıtlarda gidenlere içlenip ağlayan ben
Hayattaki ölümlerde put gibi duruyorum.
Ben canavar ruhlu muyum
Bir ölü evinde tek söz söylenmeden
Put gibi duruyorum
kimse anlamaz derdimi
Ben uzaklarda olmalıyım, çok uzaklarda
Bir yakınım öldü mü.
Behçet NECATİGİL
Solgun Bir Gül Dokununca
Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kâğıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.
Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
Uzanıp alıyorum kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlara takılıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.
Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Behçet NECATİGİL
Günün Sözleri
Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahip olmaz.
Kızılderili Sözü
İnsanlar, kötülüğü arzuları güçlü olduğu için değil, vicdanları zayıf olduğu için yaparlar.
J.S. MİLL