“Çığlık!”

0
370

Edvard Munch’un ünlü tablosunun adıydı ‘Çığlık..’ Bir köprü üzerinde bize doğru dehşet içinde koşan bir insan! Köprü modern zaman insanlığımızın vicdanına atfen bir simge olmalıydı.. Arka alanda çığlığa karşı ‘vurdumduymaz’ insan siluetleri görünüyordu zira..

Munch’un “Çığlık” tablosuna benzer bir fotoğraf vardı geçen haftanın gazetelerinde.. Denizde boğulmuş, sahile vurmuş, sırtı bize dönük, bir çocuk! Fotoğrafı çeken Nilüfer Demir, “Gördüğümde çığlık attım. Fakat yapacak bir şey yoktu. Cansız bedenin çığlığını duyurmak istedim” diyordu lacivert şort, kırmızı tişörtlü çocuğun yanında.. Ki TV’lerin “savaş” haberlerinde, binlercesini dehşet içinde çığlık çığlığa koşarken görüp “sırtını döndüğü” insanlık vicdanımızın..

Gazetelerdeki fotoğrafın altına “Yine mülteci botu battı. Ölenlerin çoğu çocuk” haber cümleleri yazılmış ve manşet, “İnsanlık sahile vurdu” çığlığıyla atılmıştı.. Fotoğraftaki çocuk üşüyor olmalıydı.. Dalgalar yorgan gibi örtüyordu üzerini.. Haberin devamı iç sayfalardaydı.. Bu sayfalarda da yine vahşetin dehşetini duyumsatan fotoğraflar vardı ve “Avrupa Birliği duyarsız! Mülteciler Çaresiz, Kelimeler kifayetsiz” manşetleri atılmıştı çığlık örneği..

suriyeli aylan1

Habere konu olan fotoğraftaki çocuğun adı, Aylan’dı.. 3 yaşındaydı ve kardeşi de dahil 8 çocuk, annesi de dahil 4 yetişkin boğulmuştu.. Babası şöyle anlatıyordu o dehşet gecesini: “Yunanistan’ın Kos adasına gitmek istiyorduk. Sahilden 500 m kadar açıldıktan sonra lastik bot su almaya başladı. Su arttıkça panik başladı. Ayağa kakınca bot alabora oldu. Gecenin karanlığında herkes çığlık çığlığaydı. Çocuklar ellerimin arasından kaydı!”

Kelimelerin kifayetsiz kaldığı mekanlarda taşkın akmaktaydı hayat nehrimizin suları yüreğimizden beynimize?  Aklımızla yüreğimize kafa tuttuğumuz zamanlarda damarlarımızın sel yatağına dönüşmekte olduğunu duyumsamaktaydık önce.. Ve sonra taşkın bir nehir gibi duyumsamaktaydık çağıltısını yüreğimizin.. Ve duyumsamaktaydık yüreğimizin aklımıza isyan ettiği mekanların uçurumuna doğru sürüklenmeye başladığını düşüncelerimizin.. Sonra? Sonrası şiirsel bir çağlayandı artık..

“Çığlığın gölgesinde bir çocuk uyur / ve uyanır düşleri çarmıhta / dualar sararır” dizeleriyle başlar, Münir Rahim Harputlu, “Çocuğun Ölümü” adlı şiirine ve devam eder: “Koşar yalnızlığın işgaline uçurumlar / kırılır ayaklarda çöl fırtınası / duraklar kararır. // Çocuk ölür güneş ıslanır  / ve sesine susar yağmurlar / dudaklar kapanır.”

“Kapıları çalan benim, Kapıları birer birer, Gözünüze görünemem, Göze görünmez ölüler” dizeleriyle başlar Nazım da, “Kız Çocuğu” adlı şiirine.. Ve devam eder: “Hiroşima’da öleli, Oluyor bir on yıl kadar, Yedi yaşında bir kızım, Büyümez ölü çocuklar.” Büyümese de yaşar Nazım’ın Kız Çocuğu.. Yaşar o yıllardan bu yana sayılarını bilmesek de savaşlarda ölen çocukların tümü Nazım’ın şiirinde.. Kaç çocuk öldü mesela Vietnam’da, Bosna’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de? Kaç çocuk ölüyor Akdeniz’in tuzlu sularında?

“Her akşamüzeri bir çocuk ölür, Her akşamüzeri Granada’da” dizeleriyle başlar, “Ölü Çocuğa Gazel” adlı şiirine İspanyol ozan Lorca.. Ve şu dizelerle bitirir Endülüs’te öldürülen çocukları yaşattığı şiirini: “Gövden, ellerimin mor gölgesinde, Bir soğuk melek, kıyıda cansız yatan..” Granada’yı Filistin olarak duyumsayabilirsek şair duyarlığında, yaşatabiliriz belki bizler de Gazze sahillerinde öldürülen çocukları..

 “İşte bitmeyen, dinmeyen acı..” Bu dize, Selahattin Batu’nun “Ellerim Ufacık” adlı şiirinden..  Savaş tüm trajedisiyle Ortadoğu’da.. Ya barış? “İşte beklenen gelmeyen yolcu..” Bu da Batu’nun diğer dizesi.. Okuyabiliriz, “Biz Avrupa’ya gelmek istemiyoruz. Savaşı durdurun yeter!” diyen çocuklar adına ses ve yürek tellerimizi titreterek Batu’nun bu şiirini..  “İşte bembeyaz, bembeyaz bir kuş, Kanadı yüzümde uyur sıcacık.. İşte simsiyah, simsiyah bir yokuş, Düşmanım büyük ellerim ufacık..”

Devam ediyor “emperyalist savaşlar” nedeniyle çocuk ölümleri.. İşte kucağında bebesiyle çığlık çığlığa koşuyor bir anne.. İşte, düşüyor çocuklar, üşüyor yüreklerimiz.. Kirleniyor insanlığın vicdanı öldürülen çocuklarla.. Kirleniyor Dünya’nın yüzü.. Ne diyordu Münir Rahim “Çocuğun Ölümü” adlı şiirini bitirirken? “Çocuk ölür güneş ıslanır  / ve sesine susar yağmurlar / dudaklar kapanır.” Kapanmadan dudaklarımız seslenelim “Yağ hay mübarek. Yıka taşları toprakları” diyerek Cahit Külebi gibi yağmura.. Yağmura, ki “rahmettir” adı.. “Bil ki bütün ümidimiz sendedir. Tarlalar buğday bekler senden çocuklar ekmek. Dünyanın da yüzü yıkanmak gerek, Yağ hay mübarek.”

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here