Bugünlerde Yorgunum…

0
80

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yoruldum günden, gündemden, okuduklarımdan, yazdıklarımdan, duyduklarımdan, çizdiklerimden… Anlayamadığım, anlatılmayan şeylerden, akil insanlardan, akil olmayan insanlardan, konuşan herkesten ve her şeyden. Afganistan ve Pakistan’da birbirini öldüren gençler için. İlahi adalet birbirlerini öldürüp İrem cennetlerine gidecek onlar diyen ulemalardan, dehşetinden, din adına  yapılan ama dinle ilgisi olmayan her şeyden yoruldum. Kısaca hayattan ve getirdiği her şeyden yoruldum.

Bu sabah yorgun başım düşünmekten… Yorgun saçlarım düşüncelerin perişanlığından, yorgun yüreğim, duyguların karmaşasından… Yorgun gözlerim boşa bakmaktan… Ve bu sabah yazı yazmaktan yorgunum!

& & & & &

Eski Sisam krallarından Ancee adında bir zalim, yeni yaptırdığı bir bağa üzüm kütükleri diktiriyormuş. İşlerin bir an önce bitmesini sağlamak için de kölelerini hiç dinlenmeden çalıştırıyormuş. O zavallı kölelerden biri, bir gün pek bitkin düştüğü için dayanamaz ve zalim krala: “-Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın üzümlerinden yapılacak şarabi hiç bir zaman içemeyeceksiniz ki!” deyivermiş.

Kral biraz kızmışsa da sesini çıkarmamış. Nihayet gün gelip üzümler yetiştikten sonra, kral köleler de dahil herkesin hemen toplanmasını emretmiş. Bir müddet sonra da o bağın üzümlerinden yapılmış şaraptan bir bardak getirilmesini emretmiş. Daha önce kehanet gösterisinde bulunan köleyi de huzuruna çağırtmış. Şarap bardağını eline alarak: “-Söyle bakayım, benim bu şaraptan hiç bir zaman içemeyeceğimi tekrar iddia edebilir misin?” diye sormuş.

Köle şöyle cevap vermiş: “-Belli olmaz efendim. İçebileceğinizi söyleyemem. Çünkü dudak ile bardak arasındaki mesafe çok uzundur. O arada başınıza neler gelebileceğini de bilemem!”

Köle sözlerini bitirir bitirmez, içeri kralın adamlarından biri girmiş. Bir yaban domuzunun bahçeye girdiğini ve asmaları kırıp döktüğünü söylemiş. Kral elindeki bardaktan bir damla dahi içmeden hemen dışarı fırlamış. Bahçede domuzun bulunduğu yere koşmuş. Kral ve domuz arasında öldüresiye bir mücadele başlamış. Sonunda yaban domuzu mızrak gibi azı dişleriyle, Sisam kralının karnını yarıp ölümüne sebep olmuş.

Kral bostanda, bardak masada kalmış..

Şu söz bu olayı güzel bir şekilde ifade ediyor: “Nasip ise gelir Hint’ten Yemen’den, Nasip değil ise ne gelir elden?”

Sevgiyle kalın…

& & & & &

Kalbinize yakın bulduklarınızı çantada keklik sanmayın. Sıkıca asılın onlara, tıpkı hayata asıldığınız gibi… Çünkü onlarsız hayat da anlamsızdır. Hayatınızı asla aşka kapatmayın. Aşkı bulmanın en kısa yolu, ‘aşık olmaktır’, korumanın en iyi yolu ise ona kanat takmak…

Hayatı çok hızlı koşmayın, nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın. Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Dün tarih oldu…

Yarın bir sır… Bugünün kıymetini bilin.

Can DÜNDAR

Viktor Jara’dan bir şiir ve bir öykü ile hoşça kalın demek istiyorum, sağlık, sevgi, birlik ve beraberlikle hep birlikte kalalım sevgili okuyucularım… Yase

& & & & &

BİLDİRGE

Ne türkü söyleme aşkımdan ne de sesimi

dinletmek için değil bunca türkü söylemem.
Benim namuslu gitarımın sesi
hem duygulu hem de haklıdır.
Dünyanın yüreğinden çıkar
bir güvercin gibi kanatlı
kutsal su gibi şefkatli,
okşar gitarım öleni ve yiğidi.
Şarkım amacına kavuşur
Violetta'nın dediği gibi.
Pırıl pırıl coşkulu durmak bilmez
ve bahar kokan bir işçidir!

Gitarım ne zenginlerin gitarıdır,
ne de başka bir şeyin.
Şarkım bir yapı iskelesidir
eriştirir bizi yıldızlara.
Katıksız gerçekleri şarkısında
söylerken bir insan ölmek pahasına,
anlamını bulur o şarkı
damarlarında atarken.

Şarkım ne gelip geçici övgüler düzer
ne de başkalarına ün katar,
yoksul ülkemin
kök salmıştır toprağına.
Orada, her şeyin bittiği
ve her şeyin başladığı yerde,
söylerim o her zaman yiğit ve derin
sonsuza dek yeni olacak şarkıyı.
Victor JARA

Günün Şiiri

BEŞ BİN KİŞİYİZ BURADA
Beş bin kişiyiz burada
kentin bu küçük parçasında.
Beş bin kişiyiz.
Ne kadar olacağız bilemem
kentlerde ve tüm ülkede?
Burada yapayalnız
on bin el, tohum eken
ve fabrikaları çalıştıran.
İnsanlığın ne kadarı
açlıkla, soğukla, korkuyla, acıyla,
baskıyla, terör ve cinnetle karşı karşıya?
Yitip gitti aramızdan altısı
karıştı yıldızlara.
Biri öldü, diğerini vurdular asla inanmazdım
bir insanın bir başkasına böyle vuracağına.
Öbür dördü sona erdirmek istedi bu dehşeti
biri boşluğa attı kendini,
diğeri vuruyordu başını duvarlara
ama ölümün işareti var hepsinin bakışlarında.
Nasıl dehşet saçıyor faşizmin yüzü!
Kusursuz bir kesinlikle yürütüyorlar planlarını.
Hiçbir şey umurlarında değil.
Onlar için kan madalyadır,
kıyım kahramanlık gösterisi.
Tanrım,  senin yarattığın dünya bu mu,
çalışıp hayran kaldığın yedi günlük emek bu mu?
Dört duvar arasında tükeniyor ömürler
sanki hiç geçmiyor,
yakarı yalnızca ölümün bir an önce gelmesi için.
Ama birdenbire içim sızlıyor
ve görüyorum bu akışı yürek vurusu olmadan,
yalnızca makinelerin nabzıyla
ve ortaya çıkıyor askerlerin ebelerinin yüzlerinin
yalancı tatlılığı.
Ya Meksika, ya Küba ve tüm dünya
ağlıyorlar bu alçaklık karşısında!
On bir el buradayız
üretmekten yoksun bırakılmış.
Ne kadarız hepimiz tüm ülkede?
Başkanımızın kanı, yoldaşımızın,
Daha güçlü vuracak bombalar ve makineli tüfeklerden!
İşte böyle vuracak bizim yumruğumuz da yeniden!

Ne zor şarkı söylemek
dehşetin şarkısı olunca.
Dehşetti yaşadığım,
ölümüm dehşetti.
Gördüğüm kendimdi oncasının arasında
ve oncasının sonsuzluk anı içinde
sessizliğin ve çığlıkların
ezgileridir şarkımın noktalandığı.
Hiç görmemiştim böylesini
Hissetmiş ve hissetmekte olduğum
Yeni bir tohumun doğumu olacak bu...
Victor JARA

Şarkım ne gelip geçici övgüler düzer
ne de başkalarına ün katar,
yoksul ülkemin
kök salmıştır toprağına.
Orada, her şeyin bittiği
ve her şeyin başladığı yerde,
söylerim o her zaman yiğit ve derin
sonsuza dek yeni olacak şarkıyı.

Viktor JARA

Günün Fıkrası

Bir gün Temel ve Dursun bakmışlar Türkiye’de iş yok Almanya’ya gitmeye karar vermişler ama ceplerinde para yok… O zamanlarda Almanya’ya hayvanlar bedava gidiyorlarmış, bunlarda neleri varsa satıyorlar ve bir inek kostümü alıyorlar. Temel öne Dursun’da arkaya geçiyor ve gümrüğe gidiyorlar gümrükteki memur bunları bir test edeyim diyor ve ineğin önüne bir tomar saman getiriyor sen gerçek ineksen bu samanları yersin diyor. Temel mecburen yiyor ondan sonra memur bir kova su getiriyor eğer sen gerçek ineksen bunu içersin diyor ve Temel içiyor… Memur bu sefer bir tomar taze ot getiriyor ve ineğin önüne koyuyor Temel mecburen yiyor… Artık Temel şişiyor ve bir lokma bir şey yiyemez hale geliyor. Ama bu sırada Temel başlıyor gülmeye. Dursun merak ediyor. Soruyor “Ula Temel neden gülirsen.” Temel de cevap verir; “Memur bizim gerçek inek olup olmadığımızı anlamak için bir tane öküz getiriyor…”

Günün Sözü

Bilginlerle beraber düşünmeli, halkla birlikte hareket etmelidir.

Berkley

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here