Yeni Yılda Dileğimiz Yurtta Sulh Cihanda Sulh

0
62

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah şiddetli bir fırtına var geceden beri devam eden. Sanki öfkeden çıldırmış gibi. Yakıp yıktı etrafı hala devam ediyor. Fırtınaları severim, fırtına avcıları diye program vardı bir zamanlar yabancı kanalardan birinde. Geçenlerde yine rastladım. Olağan üstü heyecanlı bir şey adrenalin düşkünleri için aynı zamanda tehlikeli de ama dedik ya “adrenalin.”

Çok büyük fırtınaların içine giriyor, hortumların yakınından, şimşeklerin içinden, adrenalin tavan yapıyor, izlerken kalbim ağzımda atıyordu sanki. Dün gece fırtınanın izleyicisi değil içinde olarak kalbim ağzımda atıyordu. Son katta oturunca fırtınayı çok daha net algılayabiliyorsunuz tabi, ıslık çalarak esen rüzgâr ve şiddetli yağmur damlaları da ne varsa savuruyor. Düşen, kırılan, camlar, güneş enerjileri, TV antenleri, su depoları, ne varsa gümbür gümbür! Belli ki gökyüzü çok kızgın bize çok!!

& & & & &

Kitap şenliğine ilgi çok fazla değil gördüğüm kadarı ile hatta olması gerektiği kadar bile değil. Belki havaların yüzünden deyip kendimi avutuyorum. Ama öğrenciler geliyor, okullar bölüm bölüm getiriyor öğrencilerini. Öğrencilerin bazıları şamatacı yeni yetmeler. Hadlerini aşmadıkça çok hoşuma gidiyor şamatacı çocuklar. Bazıları çok ağır başlı, ciddi ciddi kitapları inceliyorlar. Bazıları şöyle bir bakıp geçiyor, bazıları da çok ilginç resmen dalga geçiyor!

Ve dört çocuğa tecavüz davasında, tecavüzcüye verilen ceza geliyor aklıma… Bu masum, melek gibi çocuklara bakarken hangi cezaymış bu? Havayla cıva cezası! Karar verenlerin çocukları yok mu çok merak ediyorum. Kendi çocuklarının başına böyle bir şey gelse ne yaparlardı? Öğrencilere bakınca içim sevgiliyle titreşirken aklımdan geçenlerden korkuyorum.

Ve sevgili okuyucularım aslında başımıza gelenlerin çoğu sevmeyi bilmediğimizden kaynaklanıyor diye düşünüyorum ve sevgi konusuna, Japon düşünür ve yazar Masumi Toyotome’nin bakış açısı:

“Herkes sevilmek ister, ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?” diye soruyor. Sonra anlatmaya başlıyor…

Masumi´ye göre, dünyada 3 tür Sevgi vardır. Bunlar, eğer, çünkü ve rağmen sevgi türleridir. Birincinin adı ´Eğer´ türü sevgi: Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor: Eğer iyi olursan baban annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome en çok rastlanan sevgi türü budur diyor. Bir şarta bağlı sevgi. Karşılık bekleyen sevgi…

Sevenini istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu diyor yazar. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır. Yazara göre evliliklerin pek çoğu ‘Eğer’ türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile ´Eğer´ türüne rastlanıyor.

İkinci türe geçiyoruz; ´Çünkü´ türü sevgi. Masumi bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi? “Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin” (Yakışıklısın Başarılısın) . “Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler o kadar zengin o kadar ünlüsün ki.” “Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.” Yazar ´Çünkü´ türü sevginin ´Eğer´ türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan ağır bir yük haline gelebilir. Zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz egomuzu okşayan hoş bir şeydir. Bu tür olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama aslına bakarsanız “Çünkü” türün “Eğer” türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı “Çünkü” türü sevgi de yük getirir insana.

İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman sevenlerinin artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfının en güzel kızı yeni gelen kıza içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.

“O zaman Çünkü türü sevgide güven duygusu bulunabilir mi ?” diye soruyor Masumi. “Çünkü” türü sevgi de gerçek ve sağlam sevgi olamaz diyor. Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var. Birincisi “Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?” korkusu. Tüm insanların iki yanı vardır. Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği… İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar.

İkincisi de “Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmezse?” endişesidir. Japon yazar; toplumlardaki sevgilerin çoğu ´Çünkü´ türünde olup bu tür sevgiler kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor.

Peki, o zaman gerçek sevginin güvenilebilecek sevginin özellikleri nedir? Ve işte sevgilerin en gerçeği. Tabii Masumi ye göre.

Üçüncü tür sevgi benim ´Rağmen´ diye adlandırdığım türdür diyor yazar. Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için? “Eğer” türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için “Çünkü” türü sevgi de değil.

Bu üçüncü tür sevgide insan bir şey beklediği için değil bir şeyler eksik olmasına rağmen sevilir. Esmeralda Quasimodo´yu dünyanın en çirkin en korkunç kamburu olmasına rağmen sever. Asil yakışıklı zengin delikanlı da Esmeralda´ya çingene olmasına rağmen aşıktır. Kişi dünyanın en çirkin en zavallı en sefil insanı olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Burada insanın iyi çekici ya da zengin bir konum elde ederek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına cahilliğine kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar yüreklerin en çok susadığı sevgi budur diyor. Farkında olsanız da olmasanız da bu tür sevgi sizin için yiyecek içecek giysi ev aile zenginlik başarı yada senden daha önemlidir. Bunun böyle olduğundan nasıl emin olacaksınız?

Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor. “Şu soruma cevap verin” diyor. “Kalbinizin derinliklerinde dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz yiyecek elbise ev aile zenginlik başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz?” Kendi kendinize yaşamamın ne yararı var diye sormaz mıydınız? Devam ediyor Masumi; şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi? O an yaşam size anlamsız gelmez miydi? Diyelim sıradan bir yaşamınız var. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa kalan hayatınızı nasıl yaşardınız? diye soruyor ve yanıtlıyor; Öyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da kendilerini iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar.

Masumi iddialı savunuyor “Rağmen” türü sevgiyi. Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni “Rağmen” türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza olan inancınızdır. Son sözlerinde biraz umutsuz Masumi. “Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına verecek fazlası yok” diye açıklıyor. Anlatıyor; yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da ayni şeyi başkasından beklemektedir.

Peki, bu dünyada sevgi ne kadar var? Yazara göre açlığımızı biraz bastıracak kadar. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi. Bu minnacık tadım bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz. Hani nerede? Hepsi o.

Ve asıl çarpıcı cümle en sonda; DÜNYADAKİ EN BÜYÜK KITLIK “RAĞMEN TÜRÜ SEVGİNİN” YETERİNCE OLMAYIŞIDIR.

Ve sevgili okuyucularım biraz önce okuduğum  ve çok ama çok etkilendiğim bir Afgan şiirini okumak istiyorum yazarının adını bilmiyorum..

Günün Şiiri

Keçi Çobanı

Sürüyü güden keçi çobanı

Geceleri aya bakıp

Neden ağlar

 

Ay onun ağladığını görmemek için

Hilmend’ın sularına batar.

 

Keçi çobanı gündüzleri de

Dağın başına sarılmış

Buluta bakıp ağlar.

 

Bulut onun ağladığını görmemek için

Kendi kendini siler gökte.

 

Geceleri Ayla konuşur keçi çobanı;

“Kandahar’a varacağım günün birinde

Pazardan anama şal alacağım,

Babama bıçak alacağım,

Kardeşime şeker alacağım

Ümmiye’ye sürme alacağım

Kendime de bir at alacağım

Terkisine atıp kaçırmak için Ümümiye’yi

 

Ay bütün bunları dinler

Sonra utancından kızarıp

Herat KAÇAR

Ve kendimdeki keçi çobanı uyandı bu şiirler sabahtan beri tekrarlayıp duruyorum şiir ezberleyemeyen bendeniz! Ve sevgili okuyucularım sağlıkla sevgiyle kalalım her zaman hep birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase

Günün Fıkrası

Cimri

Şehrin hayırsever vakıflarından birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu: “-Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 dolar, ancak bu güne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat bir süre düşündü, sonra: “-Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi?”

Görevli utandı: “-Şey, hayır.”

“-Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkum olduğunu?”

Görevli utancından kıpkırmızı kesilmiş bir halde özür dilemeye çalışırken avukat onun sözünü kesti: “-Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti, sadece, “-Hayır, hiç bir bilgim yoktu…” diye mırıldanabildi. Avukat bir kez daha onun sözünü keserek devam etti: “-Pekala, ben onlara zerre miktar para vermezken size niçin vereyim?”

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here