Yarın Doğum Günümüz

0
75

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yarın 23 Temmuz, yani  bizim doğum günümüz. Ve doğum günümüz Temmuz’da… Yazın en sıcak aylarından birinde, doğum yapmak zor olmalı. Her doğum, bir başlangıç, bilinmeyene doğru bir yolculuk… Bütün doğumların bir amacı ve yaşam süresi var. Dünyada, canlı, cansız  her şeyin bir kaderi olduğuna inandığımız gibi… Her alınan soluğun bir öncekinin benzeri olmadığı gibi…

Doğum, umut ve sevinçtir hediyedir yaratandan, her zaman böyle mi olur bilinmez! Fakat beklentiler bu yönde gelişir  hayat bulur. Biz İskenderun Gazetesi olarak bundan tam 70 yıl önce bugün (yarın), yani yazın en sıcak ayının, en sıcak günlerinden birinde 23 Temmuz’da doğmuşuz. Bir soluk, bir kulak bir ses olmak için. Doğuran ve adım atarak yürümesini sağlayan ilk ailesini rahmetle anıyoruz, biz onu hazır bulduk. Bu günlere gelişimiz onların attıkları sağlam temeller sayesinde oldu. Biz o temellerin üzerine inşaatımızı  yapmaya devam ediyoruz 70 yıldan bu yana. Her an gelişip yenilenerek. Bizden sonrakilerde bizim yolumuzdan gitmeye devam edeceklerdir kuşkusuz! Biz sese ses, kulağa kulak, soluğa soluk, ekleyerek büyüttük ve olgunlaştırdık. Bizde onunla olgunlaştık, yaşımız 70 ama biz yaşlanmadık. Çünkü biz  yaşımız ne olursa olsun her zaman genç kalmayı bildik ve biz her zamanın gençleriyiz. Yani Biz İskenderun Gazetesiyiz.

Gazetemiz büyüdü ve bu güne geldi çünkü sağlam temeller üzerine inşa edilmiş demiştik… Bu temeller, doğruluk, dürüstlük, açıklık ve özgürlükçü, ön yargısız, kayırmayan, haklının yanında, haksızın karşısında olmayı ilke edinmiş temellerdir, bunlardan asla ödün vermedik. Bu temeller, birer özellik değildir kesinlikle. Olması gerekenin ta kendisidir. Bir binanın sağlam olması için gereken malzemenin çalınmadan kullanılması nasıl bir özellik değilse, sağlam ve kalıcı olmak bakımından gerekli hatta zorunlu ise bizim de bu ilkeler doğrultusunda olmamız olması gerekenin ta kendisidir. Ve bizler bu ilkeler doğrultusunda çalışmanın ayrıcalığını yaşayan bir ailenin fertleriyiz.

Yarın doğum günümüz, her yıl yeniden doğmak ve doğurmak için yaşarız. Varlığımızın kutsal nedenlerinden biri de elimizdeki meşaleyi,  genç, dinamik, doğruluk ve dürüstlükten ödün vermeyen Atatürk gençliğine teslim etmektir. Aynen bizim teslim aldığımız gibi, İyi ki doğdun İSKENDERUN GAZETESİ… Sen bütün aile fertlerimin Hatay’ın aslında ait olduğu ve Atatürk’ün kişisel davam dediği Anavatana kavuşması için çalıştığı ve sonunda kavuştuğu yıldan tam  8 yıl sonra okuyucuların ile buluştun. İlk ses, ilk kulak oldun ve biz bu kavuşmanın heyecanı ve haklı gururu ile iyi ki doğdun diyoruz. Doğdun ve birçok doğuma neden oldun, senden sonra geldi değişik sesler ve değişik kulaklar ve değişik soluklar… Dilerim  sonsuza dek soluğumuz kesilmesin, doğruluk ve dürüstlük üzerine kurulmuş, haklının yanında, haksızın karşısında ön yargısız, yaşamımız süregelsin.

iskenderun gazetesi1

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN, SEVGİLİ İSKENDERUN GAZETESİ…

Ve sevgili okuyucularım başta gazetemiz imtiyaz sahibi tam 70 yıldan beri bu işi yapan  hiç yüksünmeden değerli insan Rızkullah baba, sevgili kalem ve yol arkadaşı Semir Bağırsakçı büyüğümüz ve diğer bütün aile fertlerinin doğum gününü kutluyorum ve tabi ki bu ailenin bir ferdi olarak kendi, doğum günümü de  kutluyorum.

Ve güneş balkona gelmeye başladı rüzgârın hışırtısı yine bütün sesleri susturdu. Ve ben deniz yazımı bağlamak durumundayım, sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde her zaman birlikte kalalım diyorum. Yase

& & & & &

Beyaz At ve Hükümdar

Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün maiyetinin (“kendi adamlarının”) hazır bulunduğu bir sırada: “Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum. Onun ölüm haberi bende kriz geçirtebilir” demiş.

Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir. Ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez ki, beyaz atın ölümünü hükümdara haber versinler. Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil. Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kafa gidecek, der. Ve Seyis başı, hükümdarın huzuruna çıkar: “Hükümdarım” der. “Sizin beyaz at var ya!”

“Evet” der, Hükümdar. Seyis başı: “O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor” der.

Hükümdar: “Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!”

Seyis başı: “Aman hükümdarım! Ben demedim, siz dediniz hükümdarım, siz dediniz” der ve kafayı kurtarır. Söyleme şeklimiz bir çok şeyi değiştirir.

Günün Şiiri

Bir Barış Şarkısı

Dedenin başka dedelerden çaldığı
o çiçekli California’nın portakal ağaçları altında
düşlemiştin belki bir zamanlar
başkanı olmayı ulusunun,
onurlu bir yurttaş olmayı ya da.
Dedenin dedesi İtalya’dan
bir düş yüzünden kaçmıştı belki,
bir ev, bir yuva ve yeni umutlar kurmuştu
yeni bir ülkede, Kuzey Amerika’ da.

(Varsayım olabilir bunlar,
ama sayfalarını okumaya çalışıyorum tarihinin,
düşlerin gerçekleşmeyecek,
o ülke mezarını kazdı çünkü
portakal ağaçlarının çok uzaklarında.)

Bilmiyordun belki de
nerede olduğunu Vietnam’ın,
şimdi her öldüğün yerin,
yarıda kalmış çocukluğun orada yitirdi
sağduyu adına ne varsa,
-bilmiyorum neden, sen de bilmiyorsun-
orada sarıldın sahici bir silaha,
gölgelerle, ağaçlarla savaşıyorsun,
yollar, kayalar, taşlar ve rüzgar
ve tüten dumanı kendi ateşinin
ve senin olmayan bir ormanın sessizliği,
su, sıcak, yağmur ve kurşunlar,
kendi getirdiğin kurşunlar senin karşında şimdi.

Olamaz sanmıştın bütün bunlar,
düş görmüyordun oysa,
içinde bir şeyler  kırılmıştı
bir şeyler kırmıştı dallarını
dedenin diktiği portakal ağaçlarının,
orada olmak isterdin, uzaklarda,
bir barış şarkısının gölgesinde,
ama o şarkı kesildi şimdi,
gelip yıktılar evlerini, yuvalarını, yeni umutlarını
Vietnam adı verilen ülkenin,
bu adı hiç duymamıştın belki
seni yolladıkları o acı güne kadar
dostlarında birlikte, hiç bir şey söylemeden,
açıklamadan nedenlerini;
yolladığın o topraklardasın yine
ölüyorsun, ölüyorsun, her gün ölüyorsun
kendi getirdiğin silahların altında.

David Fernandez CHERICIAN / Çeviri: Ülkü TAMER

Günün Sözü

Biz bir öyküyü iki kez anlatmayı pek severiz, fakat onu bir kereden fazla dinlemeyi asla!

William Hazlitt

Giysilerini kendilerinin en önemli yanı sayanlar genellikle giysilerinden daha değerli olamazlar.

William Hazlitt

Bir tartışmada mutlaka son sözü söylemek istiyorsanız, “kanımca siz haklısınız” demeye çalışınız.

Funny Funny World Dergisi

Başka birinin sizin kadar iyi yapabileceği bir şeyi bırakın o yapsın, siz yapmayın.

Andre Gide

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here