Ve Zaman Her Derde Deva

0
93

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Zaman bazen kurşun yarası gibi geçse de derde deva olduğu inkâr edilemez bir gerçek. Ve şimdi hem acıtıyor hem de tedavi ediyor. Teşekkür ediyorum gönülden. Zamanın bu özelliği olmasa bugün bilgisayarımın başına geçemezdim. Ne diyelim geçmiş olsun hepimize. Ancak bendeniz geçmişin geçtiğine inananlardan değilim, her sabah yeniden dirilmeye inandığım halde geçmiş her zaman bizimle şimdi gibi yaşamaya devam eder, diyenlerdenim. Bu yüzden “geçmiş zaman olur ki hayali…….değer” türünden söylenen bütün sözleri de kabul etmiyorum. Çünkü zaman hiçbir zaman bu zaman olmaz. Her zamanın güzelliği, olayları, felaketleri her ne yaşanıyorsa o zamana aittir ve geçtiği zamanda güzel ya da üzüntülüdür, bu yüzden geçmişe özlemden çok geçmişi, şimdiyi ve geleceği birlikte okuyabilmek önemli diye düşünüyorum.

Ve bunu aslında yapmadığımız içindir ki zamanın deva olan özelliğinden bi haber oluyoruz ve tarihi sürekli tekerrür etmek zorunda bırakıyoruz. Eğer gerekli dersleri alıp sevgileri depolayıp günümüze taşıyabilseydik hataları orada bırakır yeniden bir tarih yazabilirdik! Dilerim sağduyu galip gelir artık!

Ve sevgili okuyucularım “ah üslup ah ah üslup! Yazmaktan bıktım ama yazmaya devam edeceğim gibi.” Nasıl, ne zaman bu kadar ağzı bozuk olduk diye soruyordum kendime yanıtını hemen dün Adana’dan dönerken aldım. Eve yürüyerek dönüyorum başım önümde, sanki uzayda yer çekimi olmayan bir yerde ayaklarım yere değmeden yürüyormuşum gibiyken nasıl duydum? Yeryüzünde yürüyen gençlerin sesini, konuşmalarını hala şaşıyorum! Ama duydum işte ve gök çatlasa içine gömülsem ya da yer yarılsa içine girsem hatta yedi kat aşağı insem diye düşündüm keşke kulaklarım sağır olsaydı bari. Genç çocuk zaten Türkçesi bozuk bir garip ve ağza alınmayacak bel altı küfürler ediyor kıza! Kızda çıt yok hatta yine keşke kulaklarım duymasaydı diyebileceğim tatlı bir sesle çocuğa sevgi dolu sözcüklerle yanıt verdi. Önüme geçtiler baktım çocuğun koluna adeta  asılmış!?

“İşte” dedim. Sorunun yanıtı. Kızlar erkeklerin bu iğrenç dillerine boyun eğdiğinden beri üslup bu kadar bozuldu, bu kadar değerler yerle bir oldu. Ve milletin anısına… Sözlerini sarf eden mangandalar dünyaya geldi yetmedi başımıza büyük adam kesildiler.

Hala kitap okumayın diyen zihniyetler varsa ki bunlar, okumuş belli bir makama gelmiş öğrenci yetiştiren insanlar söylüyorsa daha bendeniz neden kendim soruyorum ne zaman biz böyle olduk diye. Aslında hep böyleymişiz uzun zamandan beri. O anneyi yazmıştım önceden anımsarsanız çocuğunu saçlarından asıp vücudunu -ki konuşurken bile o anı yaşıyor gibiydi.- morarıncaya kadar sopayla dövecek bir anneyi. İşte bu anne ve gibilerinin elinde büyüyen çocuğun psikolojisi ne olacak, kendisi ne olsun, anası bacısı ne olsun. Ve üslup bozuksa bu biz kadınların yüzünden diye düşünmeye başladım. Evet, okumayan, düzgün konuşmayan -ki şimdilerde sözcükleri eğip bükmek kırmak moda.- Bir annenin çocuğu nasıl olur. Kız çocukları okutulmamış, eğitilmemiş doğar doğmaz “kız beşikte çeyiz sandıkta” mantığı ile büyütülmüş ve bunu yapan bizzat anne! Kendisi böyle büyütüldü çünkü ve kraldan kralcı kesildi. Aileler toplumları oluşturur. Ve aile düzeni bozuksa, dil bozuksa eğitim yoksa ya da var gibi olup kötü olan her şey baki kalmış ise ortaya işte ya küfürbaz ya da aşırı kırılan acayip bir toplum çıkıyor. Sonrada aptal aptal düşünüyoruz “ne zaman böyle olduk” diye.

Ve tabi bununla bitmiyor, yalanlar, iftiralar, gelişi güzel sözcükler havalarda uçuşuyor. Ne günah ne de vebal ödeme korkusu var! “at çamuru izi kalsın” bunu da kocaman adamlar yapıyor üstelik?

Sen ne yazıyorsun be gafil toplum bu sözleri alkışlıyor, senin gibi üslup diye yırtanlarda yırtınmaya devam etsin. Bendeniz gibilere herhalde de “hangi zamanda yaşıyor” diyorlardır. Tabi onlar bu sözleri kullanmaz; bu durumlar için kullandıkları sözcükler vardır dolu dolu bendenizin dilinin dönmediği.

Ve tabi yalnız kötü şeyler okuyup duymuyoruz. Yine Adana’dan dönerken arabanın penceresine dayanmış yol boyu billboardlara asılan belediye başkan adayların resimlerini ve sloganlarını okuyorum. Bazılarına gülüyor bazılarına kızıyorken aniden. Refah partisinin sloganına takılıyorum. “İşte bu” diye bağırıyorum herkes bana bakıyor “hayırdır” diye. Refah Partisinin adayı gülümseyerek “Bu seçimi öyle bir kazanacağız ki kaybedeni olmayacak” diyor. İşte bu kadar! Ne kadar öz, ne kadar toparlayıcı ve güzel! Ayrım, gayrımı, nefreti kusan konuşmaları duyduktan sonra insan kendini bir nebze olsun iyi hissediyor canım. Hatta enikonu iyi yazarken bile rahat bir nefes çekiyorum.

“Yoları açık olsun” diyorum tabi ki bendeniz partici değilim refah hiç değilim ama doğru ve haklı, düzgün, adil, eşitlikçi olanlara kısaca insan gibi değil insan olanlara saygı duyarım aynen onların duyduğu gibi. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, ayrımız gayrımsız her zaman hep birlikte… Yase

& & & & &

Calinus ve Deli

Calinus, etrafındaki dostlarına: “Bana filan ilacı verin” dedi. İçlerinden birisi: “Ey üstat, dedi, bu ilacı delilik için verirler. Delilik ise senden uzak.”

“Bana bir deli baktı” dedi Calinus. “Bir müddet yüzümü seyretti. Bana göz kırptı, sonra yenimi yakamı yırttı. Onunla bir münasebetim olmasaydı nasıl olur da yüzünü bana çevirirdi?! Benim onunla bir ilgim olmasaydı, nasıl olur da gelir bana çatardı?! İki kişi uzlaştı mı, aralarında ortak bir özellik var demektir. Kuş ancak kendi cinsinden olan kuşlarla uçar. Kendi cinsinden olmayanla sohbet, adeta mezara girmedir.”

& & & & &

Ayının Dostluğu

Bir ejderha, bir ayıyı yakalamış parçalamaya çalışıyordu. Yiğit bir adam, yolda giderken ayının bağırmalarını duydu. Hemen koştu, her ne kadar ejderha daha güçlü idiyse de, o adamın hem gücü hem de hilesi vardı. Ayı, ejderhadan kurtulunca Ashab-Kehfin köpeği gibi o adamın peşine takıldı. Adam hasta olup yere baş koyunca da ayı onu bırak­madı, başında beklemeye başladı. Oradan geçen birisi:  “Ey kardeş, dedi, bu ayıyla ne işin var?”

Adam, ejderha olayını anlattı. Bunun üzerine o şahıs: “Ayıya güvenme, dedi, ahmağın dostluğu düşmanlıktan beterdir.”

“Sen bunu hasedinden söylüyorsun. Ayıya bakma, bana olan sevgisine bak.”

“Ahmakların sevgisi aldatıcı bir sevgidir. Benim bu hasedim onun sevgisinden iyidir. Gel benimle bir ol da o ayıyı uzaklaştır git­sin!”

“Git başımdan hasetçi herif, kendi işine bak!”

“Ben bir ayıdan daha aşağı değilim ya. Başına bir şey gelecek di­ye yüreğim titriyor. Sakın böyle bir ayı ile ormana gitme!”

Bu sözler adamın kulağına girmedi: “Git başımdan” dedi.

“Ben senin düşmanın değilim. Peşimden gelirsen kendine iyilik etmiş olursun.”

“Uykum geldi, beni bırak, işine git!”

“Benim gibi bir dosta uy da, himayemde uyu.”

Adam: “Bu galiba bir katil, diye düşündü, uyuyunca beni öldürecek. Ya da benden bir şey umuyor, bir dilenci.”

Adamın yola gelmediğini gören nasihatçi kızarak ve içinden “La havle…” diyerek oradan ayrıldı.

“Ben ona ciddiyetle nasihat ettim, o ise benden daha kötü şüphelendi” diye düşündü.

Adam da uyuyakaldı. Yüzüne sinek konuyor, ayı da onu kovalı­yordu. Sinek kovulunca kalkıyor, fakat inadına tekrar aynı yere konuyordu. Bu böyle sürüp gitti. Ayı, sineğe kızdı, gitti kenardan ko­ca bir taş getirdi. Sineğin yine adamın yüzüne konmuş olduğunu gö­rünce, o koca taşı sineğe fırlattı. Taş, uyuyan adamın yüzünü param­parça etti. Ahmağın sevgisi, ayının sevgisidir. Kini sevgisi, sevgisi kinidir. Ahdi gevşek, sözü büyük, vefası zayıftır.

MESNEVİ’DEN

Günün Şiiri

Yağmur Yağıyor Gibi Ölüyorsun

nasıl unuturum bir sap menekşe

ağzının kıyısında duruyor, öylece

uyuyorsun. Nasıl ölüyorsun

upuzun kavaklar devrilir gibi

değil. dağ yıkılır orman tutuşur

gibi değil. bir nehir

akıyor gibi ölüyorsun.

ağzının kıyısında bir sap menekşe

gibi duruyor yaşın.

şimdi başkalarının oturduğu

evlerdeyiz. birer balkon

birer eşik olmaya

yeraltından yaralarımızla

şimdi başkalarının oturduğu

evler odalar olmaya

yaşamak ki mavi bir şal boynunda

kar üstünde ayak izlerin, gülüyorsun

sürgit bir acı bu, nasıl unuturum. yağmur

yağıyor gibi

Çiğdem SEZER

Acıyla Akran

Bur da mayalanan aşkın yedeğinde

Gün vurdu mu yüzünü sulara

Bir haber beklerim sevinçli

Ulaşan mermere, taşa, içerdeki dosta

Usulcacık bir türküye girer gibi

Bir haber; kuşların kanadında

 

Burada taşrada bir esimlik rüzgar

Üşüttü mü gül yaprağını gizlice

Duyarım yüreğimde sessizce

Geri gelmeyecek örselenmiş gençliğimi

 

Bir haber döndürebilir beni

Buğulu mavi bozkır günlerime

Sarınıp yıldızlı gecelere, öyle ki

Çekip gidebilirim ipsiz serseri

Çalımsız bir ıslık tutturarak

Kırık dökük dizelerime benzeyen

 

Burada ırmağın sesinden başka

Yüreğimi uslandıracak kimse kalmadı

Haber gönder, çık gel, acıyla akranım artık

Ağarabilir usulca göğsümdeki karaltı

Ahmet ADA

Eskimeyen Yeni Yıllar
usulca sokulur, hayata girer zaman
tık nefes biter, zaman biter işte o an
kalır geride bıraktıkların, bir de sen
hayatı içen ömür,artık giymiş kefen

geçen zaman mı? Hayat mı? Biten ömür mü?
takvimden kopan yapraklar, yoksa ölüm mü?

bitti eski yıl, geldi yeninin eskisi
bekleme boşadır, hiç gelmedi yeni yıl
artık hiç gelmeyecek yılların yenisi
artık hiç eskimeyecek yılların eskisi

İsmail Haşimoğlu

Günün Fıkrası

Temel bir gün oyuncakçıya girmiş. Ve oyuncakçıdan pembe panter istemiş. Oyuncakçı Temel’e pembe panter verince Temel bunun mavisi yok mu demiş…

Günün Sözü

Zayıf, daima adalet ve eşitlik ister, halbuki bunlar kuvvetlinin umurunda bile değildir.
Aristoteles

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here