Sendikaların Krizle İmtihanı

0
66

Türkiye ekonomisi, tarihinin “en büyük krizlerinden” birini yaşıyor. Kurban Bayramı sonrasında krizin daha da derinleştiğine, ne yazık ki tanık olduk. Daha doğrusu, daha da derinleşecek krizin olumsuz sonuçlarını yaşayacağız.

Yaşı biraz ileri olanlar, 1958-1961, 1969-1970, 1978-1983 ve 1988-1989 krizlerini anımsarlar. Yaşı biraz daha genç olanlar ise 1991, 1994 ve 1998-2002 krizlerini iyi bilirler. 2008 krizi ise akıllardadır. Bu son kriz, bunların hepsinden daha kapsamlı ve etkili olacak.

Bu krizin üçayağı var.  Dünya kapitalist sistemi, 2008 yılında üçüncü küresel krizini yaşamaya başladı. AKP iktidarları 16 yıldır ülke kaynaklarını çok kötü kullandı ve tüketti. Özellikle özelleştirmelerle Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığının ana dayanağı olan kamu sektörü büyük ölçüde tasfiye edildi.

Türkiye’nin 24 Temmuz 2015 tarihinde bölücü terör örgütüne karşı başlattığı büyük operasyonla hızlanan bağımsızlık mücadelesi ve ardından atılan adımlar sonucunda ABD’nin bölgede güç kaybetmesi sonrasında ABD’nin başlattığı ekonomik savaş etkilerini göstermeye başladı.

Bugün öncelikli olarak gündemde olan ABD emperyalizminin ekonomik alandaki saldırılarıdır. Artmakta olan sıkıntıların temelinde kapitalizmin küresel krizi ve AKP’nin yanlış politikaları tabii ki vardır ancak gündemdeki emperyalist saldırıya karşı konulması öncelikli görevdir. Peki, gelir getirici bir işte çalışanların yüzde 70’ini oluşturan işçilerimiz ve memurlarımız ve onların, ne yazık ki, küçük bir bölümünün örgütlü bulunduğu sendikalarımız emperyalizme karşı açık ve etkili bir tavır alabilecekler mi?

İşçi sınıfımızın ve sendikaların bugün karşı karşıya bulunduğu büyük sınav bu konudadır. Ancak bugüne kadar bu örgütlerin bu yeni ve çok daha büyük saldırı karşısında ciddi alternatifler geliştirmemiş olmaları büyük bir eksikliktir.

Türkiye, kapitalizmin ikinci küresel krizi olan 1929-1934 buhranını devletçilikle aştı. Atatürk, İttihat ve Terakki’den devraldığı “milli ekonomi” anlayışını geliştirerek ve Sovyetler Birliği ile dostça ilişki temelinde, halkçılık ve devletçiliği uyguladı, 1933 yılında Birinci Sanayi Planımız hazırlandı.

Emperyalizme karşı ancak güçlü devletlerle direnilebilir. Güçlü devletin bir ayağı da güçlü ekonomidir. Güçlü ekonominin önkoşulu ise devletin ekonomiyi yönlendirmesi ve ekonomide doğrudan etkili olmasıdır.

Türkiye, günümüzde plansız-programsız bir ekonomik gelişim yaşıyor. Çok yetersiz gördüğümüz Devlet Planlama Teşkilatı’nın bile tasfiye edilmesi, ekonomik gelişme konusundaki keyfiliğin göstergelerinden biridir. Ekonomik krizin derinleştiği koşullarda, Türkiye’nin sorunlarının çözümünün birinci adımı, ekonominin planlanmasıdır.

Bakalım sendikalarımız ve üst örgütleri, Türkiye ekonomisinin planlanması konusunda bir öneri getirecekler mi; bu önerinin hayata geçirilmesi konusunda somut adımlar atacaklar mı?

Türkiye ekonomisinin, diğer bir deyişle, Türkiye’nin kaderi sermayedarlara teslim edilemez. Sermayedar, kendi sınıf çıkarına göre hareket eder. Başı çok sıkışırsa, gidebileceği başka ülke vardır. Sermayedarı ülke çıkarları doğrultusunda hareket etmeye zorlayacak olan, devletçiliktir.

Bakalım sendikalarımız ve üst örgütleri, devletçiliğe sahip çıkacak mı, devletçiliğin yeniden hayata geçirilebilmesi için mücadele edecek mi? Sınav öncelikle bu iki konuda verilecek.

Sadık KARAKAŞ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here