Romantizmden “An” Çalmak

0
71

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız? Şöyle romantik, damardan girecek bir yazı yazmak istiyorum ama bir türlü yazamıyorum. Başlıyorum siliyorum ve yine yeniden başlıyorum olmuyor, peki neden inat ediyorum romantik bir yazı yazacağım diye? Valla bilmem Ağustos’un 19’u ve sanki bazı gündüz saatleri ile gecenin bir yarısı sonbahar havası esiyor diye olabilir mi? Evet kaç günden beri, havalar sanki sonbahar? Hafif bir rüzgar esiyor, yapraklar dökülüyor, hava da sırtımızı ürperten bir serinlik var. Karşı ki dağlarda yoğun, tertemiz yıkanmış paklanmış gibi duruyor fundalıklar. Topraklar sabahın dördünden gecenin geç bir saatine dek sürülüp sulanarak ekime hazırlandığından, işlenen toprak koyu sarı, yer, yer canlı kahverengi görüntüsü ile ruhumuza neşe saçıyor.

Gece balkonda otururken kesinlikle bir cekete ihtiyaç duyuyoruz gece yatarken de battaniye. Ve bütün bunları sanki sonbaharı yaşıyormuşuz gibi hissederek ince bir sızı ve hüzün katıp, nahiflersek romantik bir yazıya itiyor bendenizi. Ancak romantizmi yaşamak için duygularımızın, aklımızın önüne geçmesi gerekiyor ki, ne yazık ki o da olamıyor. Romantizmden çaldığımız anları yaşıyoruz sadece, aklımızdan kaçırdığımız sabah yüzmelerini ve denizde açılırken denizanalarına rağmen aslında yaşadığımız bütün mutluluklar “mış” değil de şimdilerde yalnızca çalıntı  gibi duygularımızdan ve hayattan!!!

yase-sonbahar1

& & & & &

Berke’ye bakıyorum, yüzmenin en zevkli anında. Neşeliyiz, mutluyuz ve düşünüyorum. “Biz bu çocuklara ne bırakıyoruz?” Biz büyürken, sokaktaki arkadaşlarımızla, yalnızca birbirimizin adını bilirdik. Evlerini, güzel pasta böreklerini ve çerezlerini… Ne ailelerimiz söz ederdi değişik bir şeyden, ne biz anlardık. Kardeştik, arkadaştık, dosttuk. Bu bize yeterdi. Ve alabildiğince özgürdük bu yüzden bizi bağlayan engelleyen bir şey yoktu.

Hepimiz çocuktuk, ortak dilimiz vardı çocukça konuşurduk, yaşardık, ailelerimizde aile dili kullanırdı onlarda özgürdü komşuları ile. Nasıl oldu, ne oldu anlayamadık! Bir şeyler değişti, sen şusun sen busun dendi oysa biz çocuktuk, aynıyıydık, sen şusun, sen busun, değildik ki? İçimiz sıkılmaya, aklımız karışmaya başlamıştı. Çoğu zaman kendimi Babil’de yaşamış gibi sanırım bu yüzden. Hani o zaman teknoloji gelişmişti, insanlar çok mutluydu herkes aynı dili konuşurdu.

Ve bir an geldi dünya durdu “pat” diye; bir saniye mi bir saniyenin onda bir zamanı kadar mı, bir göz kırpması zamanı da olabilir bu zaman ve insanlar uyandıklarında zaman akarken bir de baktılar ki değişik diller konuşuyorlar, birbirlerini anlamıyorlar. Bizde çocukça konuşuyorken sanki “pat” demiş dünya durmuş, yeniden akmaya başladığında ise büyümüştük, birbirimizi anlamaz olmuştuk. Oysa biz aynıydık. Değişmemişti düşüncelerimiz, duygularımız, kardeşlik, arkadaşlık bağlarımız bizi neden şu bu diye ayırmışlardı anlayamadık.

Ve büyüdük. Ancak yinede içimizdeki çocuğu hiç kandırmadık, hiç üzmedik ve her şeye rağmen içimizdeki güzelliklerle birlikte büyümeyi becerdik. Biz şanslıyız, bize ayırım yapmamız öğretilmedi. Biz de öğretmeyeceğiz. Ancak yinede bakıyorum Berke’ye sabahın serinliğinde, suyun en temiz aktığı zamanda ve içim burkuluyor. Onlar bizim yaşadıklarımızı yaşayamayacak diye. Her gün gazetelerde okudukları içlerini karartıyor. Ancak biz onlara bize öğretileni öğreteceğiz, yaşadığımız, bildiğimiz dostlukları ve çocuk dilimizi, gençlik dilimizi ve insan dilimizi aşılayacağız. İçim hem üzgün ona bakarken, acaba öğretemem mi diye düşünürken diğer tarafım “şu anda bile öğretiyorsun” havuzda şu an konuştuğun selamlaştığın bütün bu dünya vatandaşlarına gösterdiğin yakınlıkla ve buna rağmen içim kuşkulu ve romantik yazılar yazmak bana zor geliyor. Umutsuz olmadığım halde. Ve sevgili okuyucularım, sağlıkla, sevgiyle ve ayrımsız gayrımsız kalalım her zaman… Yase

& & & & &

Derviş Hırkasını Çıkartın

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır. Ve ona sorar; “Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”

Derviş kendini savunur; “Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”

Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki; “Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”

Kuş kendini savunur; “Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”

Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.

“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.

Kuş o anda; “Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.

“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.

Kuş sebebini şöyle açıklar; “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar… Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın… Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”

Günün Şiiri

Beyaz, İpek Gibi Yağdı Kar

Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde
Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri
Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak
Şarkılar çaldı odalarda
Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm
Düşmanlarımız dışında
Düşmanlarımız çünkü
Sevgiyi yok ettikleri için
Düşmanımız oldular-
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.
Uzaktaki şehir
Uykuya dalmıştır şimdi.
Düşündüm bir bir
Kardeşlerimin ne yaptıklarını
Nihat
Uyumuyor olmalı.
-Nefis bir şarkı
Söylüyor yandaki odadaki kız
Bir Rus
Halk şarkısı.
Ve şimdi koroyla
Başladılar-
Nihat düşünüyordur
Karanlıkta.
-Sanırım
Bir saatten sonra
Hapishanede
Dışarıdan söndürüyorlar ışıkları-
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kelebek adımlarıyla
Geçip gitti karın üzerinden.
İnsanlar kendi şarkılarını
Kendi hayallerini taşıyorlar.
Çağdaş şarkılar
Gerekli onlara
Hem Hayatlarının
Derinliklerinden söz eden
Gerçekleştirilmiş
Gerçekleştirilmemiş duygularından,
Hem
Kavgayı ateşleyen
Somut
Anlaşılır
Akıllı şarkılar.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Acılarla dolu bu dünyaya.
İnsafsızlık
Vahşet
Hala güçlü
Ve hala iktidarda.
İnsanlar
Ölüyorlar.
Gepgenç
Sımsıcak
Ölüyorlar
Sanki
Ölmüyorlarmış gibi.
Bir yandan sürüp gidiyor-
Hayat;
Bir yanda tel örgüler
Parmaklıklar.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Yağdı kirpiklerine bir kızın
Yağdı mavi bir nehre
Saçlarıma yağdı
Otobüslere
Ağaçlara
Evlere.
İçimden okşadım onu.
Kelebek adımlarını
Yanımdan geçen kızın.
Herhangi bir kız
Hayalleri olan.
İstedim ki
Daha güzel
Olsun şu dünya.
İstedim ki
Beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Bitsin artık
Bu sürüp giden alçaklıklar.
Bir bebek
Ölüm tehdidi altında yaşamasın
Beşiğinde.
Ve paramparça olmasın
Sımsıcak
Capcanlı
Yaşayıp giderken insanlar.
Bırakın, beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Hayallerimiz olsun.
Yaşayalım
Özgür
Güzel
Düşünceli.
Anlatalım
Düşündüklerimizi birbirimize.
Sevinç egemen olsun her yerde
İnsanca
Bir kaygı.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar.
Yağsın.
Dünya daha güzel olacak
İnanıyorum buna.
Bir insan kalbinin güzelliğine
Çocukluğuna
Sonsuz cesaretine, olanaklılığına
İnandığım kadar.
Ataol BEHRAMOĞLU

Günün Fıkrası

Tek Asker

Manevra varmış. Temel elde tüfek yerde yatıyormuş. Komutan gelip sormuş: “Düşman önden gelirse ne yaparsın Temel?”

Temel cevaplamış. Şu yandan, bu yandan, arkadan gelirse, diye tekrar sormuş komutan. Temel bunları da cevaplamış.

Komutan en sonunda: “-Ya düşman tepeden gelirse” deyince…

Temel dayanamamış ve: “Ha bu memleketin tek askeru ben miyum komitanum daa!”

Günün Sözü

Delilik, kişide seyrek görülür; ancak gruplar, partiler, uluslar, çağlar için bir kural halindedir…

Friedrich Nietzsche

Bir filozof söyledikleri ya da yazdıklarıyla tanınmamalı, nasıl yaşadığıyla, hatta yürüyüşüyle tanınmalıdır.

Friedrich Nietzsche

Dünyada görmeyi istediğiniz değişimin kendisi olunuz.

Mahatma Gandhi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here