Ramazan Geldi Hoş Geldi

0
90

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız sabah? Ramazan ayı geldi; hoş geldi. Ramazan “Remz” sözcüğünden türemiş sıcak anlamında bir isim. Ve adına uygun olarak yılın en sıcak aylarına döne, döne gelmeye başladı. Çocukluğumuzda ilkokula giderken anımsıyorum sıcak havalarda oruç tuttuğumuzu, ne kadar dirençli çocuklardık ki susuzluktan dudaklarımız pul, pul olsa da su içmeye ikna edemezdi bizi hiç kimse. Şimdi düşünüyorum da neden oruç tutardık biz? Ailemiz oruç tutuğu için mi? Ramazan da Müslüman âlemi oruç olduğu için mi? Oruç hakkında ne biliyorduk ki? Müslümanlık hakkında ne biliyorduk?

Valla hiçbir şey bilmiyorduk gibi geliyor bana. Yani Ramazan ayı oruç ayıdır insanlar Ramazanda oruç tutar, Ramazan 30 gün sürer 30 günün ardından bayram yapılır bütün evlerde bayram kakesi telaşı başlar bu kez. Tepsiler dizi, dizi fırınlara taşınır içimizi buran baharat kokuları sokağımızı, evlerin içini doldururdu. Masalımsı bir şeydi sanki. Tatlı ve baharat kokusu? Şimdi bile o masalımsı tadı damağımda algılarlarken gözlerimi kapatır o günlere yolculuk yapar o havayı teneffüs ederim.

Büyüdükçe anlamını çözmeğe başladık sorarak dinleyerek görerek. Çocukken o kadar rahatlıkla fütursuzca masumca tuttuğumuz orucun anlamını çözmeğe başladıkça bir sürü şeyler öğrendik. Aslında yemek içmenin hiçte önemli olmadığını ancak, nefsimizi denetlememizin çok önemli olduğunu öğrendik. Yemek içmekten kesilerek aslında onu bir nebze olsun denetleyebileceğimizi öğrendik. Yemek içmekten kesilmek işin en kolay tarafıydı. Onu herkes yapabilir ancak ele, dile, bele, sahip olmak! İşte bütün giz burada; Aç kalıp yalan söylüyor, gıybet yapıp önyargıyla insanları ayırıyorsun. Hak yiyor, kulak ve maddi hırsızlığı yapıyorsun. Yetim hakkına öksüz hakkına el uzatıyorsun. Bire bin katarak satış yapıyorsun. Cana kıyıyorsun. Ve “orucum” diyorsun? “İşte bu olmaz çocuklar” demişti annemiz biraz aklımızı başımıza alınca.

Çocukken ruhumuz masumdu, sakınmamız gereken bir şey yoktu ancak büyüdüğümüzde, anladık ki, masum kalmak hiçte kolay değilmiş. Her hareketimizin, her davranışımızın başkaları üzerinde değişik etkileri oluyordu, bazen çok üzebiliyorduk etrafımızdakileri, yaşımız gereği isyankâr, sorgulayan mantıklı yanıtlar arayan çocuklar olmuştuk.  Allah, din inanç kavramlarını araştırıyorduk. Çocukken bütün insanlar tek bir Allah’a inanırdık Allah yukarılarda bir yerde otururdu ve bizi izlerdi yukardan. Biz de onun yukarda üşüyüp üşümediğini, kardeşim, abim ve kuzenlerimizle merdiven basamaklarına oturur bunu düşünürdük.

O zamanlar okula gitmeden çok önceki zamandı. Neden hiç büyüklere sormazdık ki… Her şeyi kendi aramızda konuşur düşünürdük!. Şimdilerde havuzda böyle çocuklar görüyorum yaşları altı yedi gibi. Havuzun uzun kuytu bir köşesi var. Oraya sığınıp beş altı minik çocuk fısır fısır bir şeyler anlatır bir şeyler tartışıyorlar. Onlara bakınca kendimizi görürüm sanki kendi masum konuşmalarımız sevgi ve şefkatimiz gelir gözümün önüne, her şeye olan. Bu çocuklarda kendilerinden küçüklere acayip şefkatliler. Belki şefkatimiz bizi masum yapıyordu?

Ve büyüdükçe sorgulayan, araştıran, ezberini bozan ve sancılanan çocuklar olduk.  İlk başta bütün insanların oruç tutmadığını öğrendik, dinlerin değişik olduğunu falan… Değişiklik ve farklılıklar bizi ayırır diye çok kızdık. Allah’ın öyle gökte oturup bizi izlemediğini öğrendik. Ama öğrendiğimiz şey daha güzeldi. O bizimleydi aslında, bize gözkapağının kirpiğine olan uzaklığından daha yakındı. Ve o istenince verendi! Bunu bilmek çok hoş bir şeydi doğrusu. “Allah’ım lütfen benim şu dersten on almamı sağla” dediğimizde hemen on alacağımızı sanır olmuştuk. Ama birde baktık ki olmuyormuş, öyle ısmarlama not almalar? Peki, neden olmuyormuş hadi onunda peşine düş. Yaş büyüdükçe sorular büyüdü, büyüdü okuduklarımız, duyduklarımız, yaşadıklarımız birbirine karıştı doğru ne yanlış ne diye dağıttık!

Geceler karabasanlara döndü düşünmekten, yol aramaktan, çünkü biz böyle çocuklardık. Çocukken bize dayatılan bir şey yoktu, dogmatiktik, ancak büyüdükçe sorgulayan olduk. Annemiz ağabeyimiz, öğretmenimizden öğrendiklerimiz yetmiyordu, bizi kesmiyor sorularımıza yanıt olmuyordu.  Bu yüzden sürekli yeniden baştan araştırmalar yapmak durumunda kalıyorduk. “Mantığımıza uymadı, duygularımızı tatmin etmedi hadi baştan yeniden” dedik. Sorularımız çoktu kitaplarımız vardı hiçbir şeyi körü körüne uygulamak ya da inanmak zorunda algılamıyorduk kendimizi, sonunda öğrendiklerimiz bizi tatmin etti, ancak sorularımız her zaman olacaktı ancak artık dışarı değil içeri soracaktık. Yani dışarıda dolaşmamız uzun sürdü artık içerilerde dolaşmamız gerekiyordu, kendi içimizde ve birde baktık ki dışarısı da neymiş?

İçimizdeki seyahat bitmek bilmez bir yolculuk maşallah yürü, yürü uç, uç bitmez! Ve hala orada yolculuktayız. Milyon kez “bitirdik” dedik milyon kez sıfırdan başladık ve yine, yeniden sıfırdan başlamak üzereyken, Ramazan geldi çattı! Biz “orucumuz tutulmuş, namazımız kılınmış”  diye düşünecek seviyeye gelebilseydik. İçimizdeki yolculuk bitmiş olurdu?  Ancak daha çok ramazanlar yaşamamız gerekecek bunun için hatta yetmeyecek. Bu yüzden, hem Ramazan ayı ki o ayda kutsal kitap indiği gece bin yıldan evladır. Hem de her gün. Maddi ve manevi orucuz. Şimdi o ruhla Ramazan ayını yaşamak istiyoruz hem dışarıdan hem içerden kendimizi doyurmak için.

Ve sevgili okuyucularım. Ramazan ayı sükûnet demektir benim için. Barış sevgi, paylaşım demektir arınmaktır bütün pis ağırlıklardan…

& & & & &

yase-ramazan

Ve “Oruç sizden öncekilere de farz kılınmıştı” diyor Kuran-ı Kerim ve devam ediyor: “O Ramazan ayı ki; Hak ile batılı ayırt eden, hidayet ve deliller halinde bulunan Kur’an onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya erişirse oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diliyor, zorluk dilemiyor. Bir de o sayıyı tamamlamanızı ve size gösterdiği doğru yol üzere kendisini yüceltmenizi istiyor. Umulur ki, şükredesiniz!” (Bakara suresi 185. ayet)

Ramazan ayının zamanı Hicri Takvim’e göre düzenlenir. Hicri takvim, Halife Ömer’in zamanında düzenlenmiştir. Ve bildiğiniz gibi Ramazan ayı bütün mevsimleri dolaşan bir aydır. Çünkü Hicri Takvim bir ay takvimi olduğu için yıllar, miladi takvimden 11 – 12 gün kısadır. Bunun sonucu olarak Ramazan ayı her sene miladi takvimde  on gün öne kayar  ve bir dönüşü oluşturur.  Yaklaşık olarak her 32 senede bir, Ramazan ayı aynı tarihlere denk gelir.

Ve Ramazan ayının en büyük önemi Kuran-ı Kerim’in bu ayda indirilmiş olmasıdır. Ayın 27 yedisine rastlayan gece kadir gecesidir ve kuranı kerim bu gecede indirilmeye başlandığından bu gecenin önemi ve değeri diğer gecelerden başkadır.

Ve sevgili okuyucularım Ramazan ayı ile ilgili yazılarım sürecek derlediklerim, düşündüklerim, kendimce bulduklarım ve anılarımla. Şimdi herkesin Ramazan ayını kutluyorum, kolaylık sağlık ve sevgi ile rahmeti  bereketli ve sükûneti hepimizin üzerinde olsun. Yase

& & & & & &

Dereceler Nasıl Yükselir?

Peygamber efendimiz “derecelerin ne ile yükseleceğini haber vereyim mi?” Deyince sahabe merakla, “Söyle ya resullulah” dediler.

“Sana karşı cahilane hareket edene yumuşak olursun. Sana zulmedeni bağışlarsın. Sana vermeyene sen verirsin. Senden alakasını kesenle sen yine ilgilenirsin (Taberani )(ubade bin sabil) den rivayet). Allah kolaylık versin ve nasip etsin dilerim.”

& & & & & &

Bu İşlerin Faydası Dokunmaz

Ali (A.S.) Küfeye gelirken  halkı İranlı olan Anbar şehrine girdi. Anbar şehrinin köy muhtarları ve çiftçileri sevdikleri halifenin o şehirden geçmesine memnun oldular. Onu karşılamaya koştular Ali nim binek hayvanı yola koyulunca onlar (A.S)ın binek hayvanının önünde koşmaya başladılar Ali(AS) onları çağırdı ve sordu “niçin koşuyorsunuz ve yaptığınız iş nedir?”

“Bu bir nevi hürmettir ki emirlere ve saygı değer kimselere gösteririz. Bu aramızda alışa gelmiş bir nevi edebtir.”

“Bu adet sizi dünyada zorluğa ve ahrette hüsrana uğratır. Sizi alçaltan böyle işlerden daima çekininiz. Üstelik bu işlerin, o fertlere ne gibi bir faydası dokunabilir?”

“Nec-hülbalaga”

Günün Şiiri

OĞUL

Anne ben geldim, üstüm başım

Uzak yolların tozlarıyla perişan

Çoktan paralandı ördüğün kazak

Üzerinde yeşil nakışlar olan

Anne ben geldim, yoruldum artık

Her yolağzında kendime rastlamaktan

Hep acılı, sarhoş ve sarsak

Şiirler çırpıştıran bi adam

Kurumuş kuyunun suyu, incirin

sütü çoktan çekilmiş

Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi

Ayrık otları, dikenler bürümüş

Kapıdaki çıngırak kararmış nemden

Atnalı ve sarmısak duruyor ama

Oğlum, mektup yaz diyen

Sesin hala kulaklarımda

Anne ben geldim, ağdaki balık

Bardaktaki su kadar umarsızım

Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?

Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..

Ahmet ERHAN

Günün Sözü

İnsanların en iyisi, insanlara iyilik edendir.

Hz. Muhammed

Ameller niyetlere göre değer kazanır.

Hz. Muhammed

İyiliği başa kalkan kimsenin kusuru ödülünden büyüktür.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here