Nefret Eken, Nefret Biçer. Gül Eken, Gül Derer…

0
171

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Daha çok konuşacağız herhalde seçim sonuçları üzerine. Partililer koalisyon seçeneklerini  araştırıyor. Seçim öncesi meydanlarda atılan nutuklar, verilen sözler bakalım ne kadar yerine getirilecek? “AKP ile koalisyon yapmam kesinlikle” diyenler nasıl davranacak? Bendenizce, istikrar, devlet bahaneleri ile liderler sözlerinin önüne geçecek gibi görünüyorlar dünden beri… Ve böyle bir şey yaparlarsa bizi düş kırıklığına uğratmamış olurlar! Neyse bu konuda seçenekler tartışılırken çokta bir şey söylememek gerekiyor diye düşünüyorum. Yalnızca halkın artık değişiklik istediği ortada, bunu da kabul etmek gerekiyor. Ve HDP’nin mecliste olmasından hoşlanmayanlar var. O hoşlanmayanlara sormak gerek. Neden senin temsil edilme hakkın varda Kürtlerin yok mu? Aynı vatanın vatandaşları değil miyiz?  Hükümetimiz bir değil mi?

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım. Bu ayrımcı gayrımcı, benim dediğim, benim inancım, benim memleketim, benim seçtiğim diyenlerden gına geldi artık. Dünya hızla değişirken hala etnik kimliklerle ve ben sen egoları ile uğraşıyor olmamız kocaman bir eksiklik, kocaman bir ayıp, kocaman bir aymazlık ve ön yargılılık. Ve koskocaman bir ilkellik diye düşünüyorum. Neden kendi kendimizi aşmıyoruz? Neden bir tek saniye durup düşünmüyoruz… Yeryüzünde ve altında ve ortasında yalnız değiliz. Milyarlarca canlı ile birlikte yaşıyoruz, herkesin rızkı kendine, herkesin aklı kendine, neyi paylaşamıyoruz? Birisinin inancını, yaşam koşullarını, etnik kimliğini yerince, elimize ne geçiyor? Kendi nefretimizi kustuğumuzda acaba kendimizi de  yaralamıyor muyuz? Keşke bilseydik aslında nefret biriktiren nefretle boğulur. Gül yetiştiren  ise gül kokar.  Keşke bir saniye durup düşünebilsek… Keşke gül dikip gül devşirebilsek… Bu günlerde o kadar sıkılıyorum ki, o kadar da canımı yakıyorlar ki  bu  ayrımcı gayrımcı zihniyetler artık  öleceğimi düşünüyorum… Ve eğer ölürsem bendeniz ahrette onlardan kesinlikle şikayetçi olacağım…

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalmaya gayret edelim. -Çünkü bazen gerçekten zor oluyor– ayrımsız gayrımsız  ayrımcılara inat. Yase

Fena Halde Mutsuz Adam

Bir zamanlar bir tepenin üzerindeki villada bir oğlan çocuğu yaşarmış. İyide yaşarmış köpekleri, atları, otomobilleri ve müziği severmiş. Yüzmeye gider futbol oynar güzel kızlara bayılırmış ve bir gün “buldum” demiş kendi kendine… “Neler?” demiş tanrı. “Büyük bir evde yaşamak isterim, ön kapısında heykeller, arka kapısında iki köpeği ve birde uçsuz bucaksız bahçesi olsun. Siyah saçlı uzun boylu mavi gözlü gitar çalan ve tatlı, tatlı şarkılar söyleyen bir kadınla evlenmek isterim. Üç güçlü oğlum olsun isterim ki onlarla futbol oynayabileyim. Büyüdüklerinde birisi büyük bir bilim adamı öteki millet vekili üçüncüsü futbolcu olsun. Ben bir seyyah olayım  okyanuslara yelken açayım, dağların zirvelerine tırmanayım, insanları kurtarayım.”

“Ne güzel bir hayal bu mutlu olmanı dilerim”  demiş tanrı. Bir gün oğlan futbol oynarken ayağını incitmiş. Ondan sonra değil dağlara ağaçlara bile tırmanmaz olmuş. Okyanuslara yelken açmakta Hayal olmuş tabi. Bunun üzerine pazarlama okuyup, tıbbi malzemeler dağıtan bir şirket kurmuş. Bir kızla evlenmiş çok güzel iyi huylu, ama uzun değil kısaymış saçları siyahmış ama gözleri mavi değil elaymış, gitar çalmaz şarkı söylemezmiş ama harika yemek pişirir olağan üstü güzel kuş resimleri yaparmış. İşi dolayısı ile kent dışında bir villada değil kentte bir apartmanın teras katında oturmak zorunda kalmış ama evinin deniz manzarası yinede harikaymış. İki köpek besleyecek bahçesi yokmuş  evinin de  güzel bir kedisi varmış. Üç oğlu olmamış ama sahip olduğu üç kızı da kendisini çok severmiş. Onunla futbol oynayamazlarmış ama  birlikte denize parka giderlermiş. Uçurtma uçurdukları bile olurmuş. En küçükleri hariç tabi… O  gölgede bir ağcın altında oturur gitarı ile şarkılar söylermiş. Bir sabah uykudan üzüntüyle uyanmış ve en iyi arkadaşlarına koşmuş. “Ben hiç mutlu değilim” demiş. “Neden?” demiş arkadaşı… “Çocukken siyah saçlı mavi gözlü gitar çalan bir kızla evlenmek isterdim. Oysa karım uzun saçlı değil, ela gözlü gitar çalmıyor” demiş. “Karın çok güzel harika resimler enfes yemekler pişiriyor” demiş. Adam dinlememiş bile onu. Bir gün karısına “hiç mutlu değilim” diye dökmüş içini. “neden” demiş karısı. “çünkü büyük bir bahçe içinde villada yaşamayı düşlerdim oysa kırk yedinci katta bir apartman dairesine tıkıldım. İki köpeğim bir bahçem olsun isterdim. Hani nerde” demiş ona. “Konforlu bir apartmanda yaşıyoruz, oturduğumuz yerden okyanusu görüyoruz, gülüyor eğleniyor birbirimizi seviyoruz, kedimizi okşuyor, güzel kuşların resimlerini yapıyoruz, üçte harika çocuğumuz var” demiş karısı.

Adam dinlemiyormuş bile. Bir gün psikologa koşmuş “ben mutlu değilim” diye. “Niye” demiş doktor. “Çünkü ben bir gezgin olmak, okyanuslara açılmak, dağlara tırmanmak, insanları kurtarmak isterdim oysa masa başı işim ve sakat bir dizim var şimdi” demiş adam. “Ama sattığın tıbbi malzemeler yığınla hayat kurtarıyor” demiş doktor. Adam yine dinlememiş. Bir gün muhasebecisine “ben çok mutsuzum” demiş. “Neden” demiş muhasebecisi “ben kırmızı Ferrarim olsun isterdim hep ve dünya umurumda olmasın. Oysa işe metroyla gidip geliyorum bir yığın da sorunum var” “İyi giyiniyor, iyi restoranlara gidiyorsun, bütün Amerika’yı gezdin” demiş muhasebeci.

Öyle mutsuzmuş ki hastanede beyaz giyinmiş hemşirelerle dolu bir odada yatıyormuş. Vücudun da teller, hastaneye kendi sattığı kalp cihazıyla gidiyor, kollarına bağlı serumlarla besleniyormuş. Fena halde mutsuzmuş adam şimdi. Ailesi ve dostları yatağın başına toplanmışlar onlar da üzüntü içindeymiş. Bir gece adam odasında tanrı ile yalnız kaldığında “tanrım hatırlar mısın çocukken sana yalvarmış isteklerimi sıralamıştım.” “hatırladım” demiş tanrı “güzel bir hayaldi.” “peki niye onların hiçbirini vermedin bana?” “verebilirdim” demiş tanrı. “ama sana istemediğin şeyleri vererek bir sürpriz yapmak istedim, bak neler verdim. Güzel sevecen bir eş, iyi bir iş, yaşanacak güzel bir ev ve üç tatlı kız evlat bir araya getirdiğim en güzel yaşam paketlerinden biriydi bu” “evet ama bana benim gerçekten istediklerimi vereceksin sandım” demiş adam. “ben de senin, benim gerçekten istediklerimi vereceksin sandım” demiş tanrı. “sen ne istedin ki” demiş adam hayretle. Tanrının da bir şeyler isteyeceğini hiç düşünmemiş hayatında. “sana verdiklerimle mutlu olmanı istemiştim” demiş tanrı.

Adam karanlık odasında sabaha kadar düşünmüş. Sonunda yeni bir hayal kurmaya karar vermiş. Yıllar önce kurduğu hayal yerine “keşke bunu hayal etseydim” dediği bir hayal… Bu seferki hayalinde sahip olduğu şeyler varmış hep. Adam kısa zamanda iyileşmiş, 47.kattaki dairesinde mutlu yaşamış. Kızlarının şen şakrak sesleri, eşinin derin ela gözleri ve harika kuş resimleri arasında mutlu olduğunu hissetmiş. Geceleri de okyanusa yansıyan kent ışıklarının dalgalar üzerinde oynaşmasına bakarak gülümsermiş…

Yaşamımızın herhangi bir anında gerçekten neleri istediğimiz ve neleri hak ettiğimiz konusunda bir fikrimiz olmuştur, fakat çoğumuz yaşamın güçlükleriyle karşılaşınca, rüyalarımızı unuturuz. Özlemlerimizin geleceğimizi şekillendirmedeki gücünü unutarak, onları bir kenara bırakırız. Güven ve ümidimizi kaybederiz. Yaşamda her şeyi değiştirecek gücün, içimizde uyuyor olduğunu hatırlamayız. Bugünden başlayarak, bu gücü uyandırabilir ve rüyalarını yaşama geçirebilirsin. Olumlu düşünme, şüphesiz önemli bir başlangıçtır. Ancak olumlu düşünme, tek başına yaşamını değiştirmek için yeterli değildir. Düşündüklerini, hissettiklerini ve yaptıklarını değiştirmek için, neler yapacağını gösteren bir plana sahip olman gerekir.

Günün Şiiri

Eski Bakır

Bir çığlığın içinde yakalıyorum seni

kaç kez İstanbulsu,

parıldayan, ısıtan, yakan bir alev gibi.

Üstünde uzun, pis, yalnız sokakların yağmuru…

Odaların, merhabaların, gülücüklerin sıkıntısı

tramvayların, vapurların sıkıntısı

yitmiş aşkların, yitecek aşkların

aynı vazoların, aynı öğütlerin, aynı yasakların sıkıntısı.

Yakalıyorum, öpüyorum, avutuyorum.

Karanlık etini kemiriyor,

vaktimiz kısa,

düşlerimizi kolluyorlar durmadan

durmadan kovuşturuyorlar.

Mendilimi ıslatıp alnına koyduğum

suyundan içtiğimiz hayat çeşmesi,

yalnız – geceler boyu uzanan kadını bakırlarda

durmadan horluyorlar.

Geyiğim, saklım benim.

bakma arkana, ne olur, aldırma,

onulmazlığımızdan büyük yapılar kurduk

horlandıkça aşkımız, derya.

Vaktimiz kısa,

karıncalara, rüzgârlara, sulara dokunmak

uyanan toprakları bilmek gerekiyor.

Ormanlar görmüş dolunayın tılsımını

ağlamayı utanmadan

dövüşmeyi bilmek

tırnaklarınla tutunmayı bilmek gerekiyor

aşağılandığımız, kollandığımızı bilmek gerekiyor.

Kapa tunç kapıları gece

Soğukta, kırgın, parasız milyon kişi.

Geyiğim, saklım benim,

ölüm dayanmadan kapıya

sev, öp, yitir beni.

Ahmet OKTAY

Günün Sözü

Düzeltilmesi gereken bir yanlışlık, doğruluktan daha ağır bir yüktür.

Dag Hammarskjölk

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here