Kötü Anıların Efendisi…

0
56

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah, kötü anıların kötü efendisi dayandı gönlümün en ince teline. Ağırlığı altında inim, inim inlerken, Mahzunu Şerif yetişti imdadıma.

Mevla’m gör diye iki göz vermiş, / Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı?

Dura dura bir sel oldum erenler / Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı?

Sayıklar gibi döküldü sözler dilimden bir perde olur diye kötü anıların kötü kalpli hükümdarı ile aramda? Yaşlar dondu gözlerimde sonra bir yakarışa döndü acılar. Yase’yim dindir acımı ve hemen bir gönül alıcı yanıt geldi. “bazen acılardan al ilacını” diye.

Gönül bu, bir anda: karanlık anılarından bir sözcükle kurtulabilir. Ve bir anda umarsızlığa kapılabilir ve isyana düşebilir. Ki “bana ne” diyebilir, her şeye “bana ne ya bana ne?” Ve sonra yine bir anda doruğa doğru uzanabilir dünya mihnetinden uzaklara Aşık Daimi gibi…

Ben bülbül olmuşum dostun gülüne
Karganın konduğu daldan bana ne?
Aradım özümde buldum mevlayı
Mecnunun gezdiği çölden bana ne

Gönlüme yazılmış cananın adı
Canan imiş aşıkların muradı
Her şeyden üstündür sohbetin tadı
Arının yaptığı baldan bana ne

Uyulur mu ikrarsızın sözüne
Gidilir mi cehaletin izine
Varmak istiyorum aşk denizine
Mandanın yattığı gölden bana ne

Dertli Daimi’yim yardır sevdiğim
Gerçek aşıklara pirdir sevdiğim
İkilikte değil birdir sevdiğim
Ben beni bilirsem elden bana ne

Ve sevgili okuyucularım kötü anıların kötü hükümdarı, başınızda bilemeye devam ederse kılıcını, Mahzuni Şerif’e ve dertli Daimi’ye sığınmak kaçınılmaz olur. Yoksa o kara anıların hükümdarı bir tek sözcük istiyor dilimden düşsün o zaman uçuracak kellemi. Mahzuni ve Daimi ile ona karşı koymaya devam edeceğim düşmeyecek o söz dilimden. Bir inci, bir yakut, bir pırlanta olacak dura, dura. Ancak yinede kömür kadar kara bir yanıt yakıyor dilimi, dişlerimin arasından tıslayarak çıkmak için savaşıyor çünkü her şeye rağmen çok ama çok yanıyor yüreğim…

“Uyulur mu ikrarsızın sözüne, gidilir mi cehaletin izine” deseniz de, varmak isteseniz de aşk denizine. Gönül telinize hoyratça dokunan kara anıların kara hükümdarların kapkara elleri sizinde dilinizin altından tıslayarak çıkmak isteyen sözcükler olabilir ve onları salmak istemediğinizden, geriliyor ve isyan içinde olabiliyorsunuz. Ve bu, aşk denizine yapmak istediğiniz yolculuğu uzatabiliyor ya da erteletebiliyor. Ama yinede eninde sonunda yolunuz denize düşüyor ve içinizde biriktirdiğiniz her ne varsa dışarı çıkıyor tıslamadan bunun içinde sabra sığınmak gerekiyor. Ve sevgili okuyucularım dilerim karanlıklar çökmesin yüreklerinize aşk denizinde yüzelim hep birlikte her zaman sağlık ve sevgiyle. Yase

& & & & &

Cennet

Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi… Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar… Adam çok susamıştı.. biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. rengarenk çiçeklerle süslü bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı, ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın.. Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu: “Af edersiniz… Burası neresi?”

Kadın ona gülümsedi: “Burası Cennet, efendim…”

Adam bunun üzerine sevinçle “Harika…!!!” dedi “Peki bana biraz su verebilir misiniz, gerçekten çok susadım”….

Kadın cevap verdi: “Tabi efendim, içeri girin… içerde dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz..” Böylece adam köpeğine döndü, “Hadi oğlum içeri giriyoruz” diyerek kapıya yürüdü… ama kadın onu birden durdurdu: “Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez… Hayvanları içeri almıyoruz…”

Bunun üzerine adam bir an durdu.. düşündü.. ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular…. bir süre geçtikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular, ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı… adam sordu: “Afedersiniz… Bana biraz su verebilir misiniz??”

Dede “İçeri gel” dedi.. “kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir çeşme var…” Adam sordu: “Peki arkadaşım da benimle gelip oradan içebilir mi?” Dede “Tabii…” dedi.. “Çeşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kâse bulacaksın…”

Bunun üzerine adam kapıdan girdi… biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çeşmeyi buldu.. Adam çeşmeden köpek de oracıktaki kâseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler… Derken adam geri giderek girişte bekleyen dedeye sordu: “Su için çok teşekkür ederim… peki burası neresi..?” Dede “Burası cennet” dedi. Bunu duyan adam şaşırdı: “Ama nasıl olur? Az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler…”

Dede “şu rengârenk çiçeklerle süslü altın kapılı yer mi?” dedi… “ama orası Cehennem…” Adam iyice şaşırmıştı: “Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz..??” Dede gülümsedi: “Kızmıyoruz… Çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşını yarı yolda bırakanları Cennet’ten uzak tutuyorlar…

Günün Şiiri

VAY KURBAN

Dağlarının, dağlarının ardı,

Nazlıdır.

Uçurum kıyısında incecik bir yol

Gider dolana – dolana,

Bir hastan vardır, umutsuz,

Belki Ayşe, belki Elif

Endamı kuytuda başak,

Memesinin, memesinin altında,

Bir sancı, Bir hayın bıçak…

Ölüm bu, Fıkara ölümü

Geldim, geliyorum demez.

Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü,

Ya da seher, mahmurlukta,

Bakarsın, olmuş olacak.

Bir hastan vardı umutsuz,

Hasreti uykularda,

Hasreti soğuk sularda.

Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,

İki mavi, kocaman korku çiçeği,

Açar, derin kuyularda…

Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.

Hiç akıl edip de düşünen var mı?

Gün kimin hesabına tutar akşamı,

Rahmetinden kim demlenir bulutun,

Hayırlı evlat makina

Nasıl canavar kesilir.

Kurdun, karıncanın rızkını veren

Toprak nasıl ayartılır,

Yüz vermez topal öküze,

Ve almaz koynuna kara sabanı.

Sepetçioğlu’m kömür işçisidir,

Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif

Mal, haraç-mezattır,

Can, pazar-pazar.

Kırmızı, ak ve esmer,

Yumuşak ve sert buğdaları

Yaratan ellerin sahibidir bu,

Kör boğaz, nafaka uğruna,

Haldan düşmüş, tebdil gezer…

Dağlarının, dağlarının ardı

Nasıl anlatsam…

Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.

Çırılçıplak,

Vay kurban…

“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda.”

Yiğitlik, sen cehennem olsan bile

Fedayı kabul etmektir,

Cennet yapabilmek için seni,

Yoksul ve namuslu halka.

Bu’dur ol hikayet,

Ol kara sevda.

Seni sevmek,

Felsefedir kusursuz.

İmandır, korkunç sabırlı.

İp’in, kurşun’un rağmına,

Yürür pervasız ve güzel.

Sıradağları devirir,

Akan suları çevirir,

Alır yetimin hakkını,

Buyurur, kitabınca…

Gün ola, devran döne, umut yetişe,

Dağlarının, dağlarının ardında,

Değil öyle yoksulluklar, hasretler,

Bir tek başak tanesi bile dargın kalmayacaktır,

Bir tek zeytin dalı bile yalnız…

Sıkıysa yağmasın yağmur,

Sıkıysa uyanmasın dağ.

Bu yürek, ne güne vurur…

Kaçar damarlarından karanlık,

Kaçar, bir daha dönemez,

Sunar koynunda yatandan,

Hem de mutlulukla sunar

Beynimizin ışığında yeraltı.

Her mevsim daha genç, daha verimli,

Sunar, pırıl – pırıl, sebil,

Ömrünün en güzel aşk hasadını,

Elimizin hünerinde yeryüzü.

Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar,

Bir’e on, bir’e yüz’le akşama gebe

Şafakla doğan işgücü.

Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür,

Ol kitapta böyle yazılıdır,

Ol sevda, böyledir çünkü…

Ahmed ARİF

Günün Fıkrası

Adamın biri lokantaya gitmiş, garsona: “Barmen bana bir soda ama içine limon koyma.” demiş. Garson bir süre sonra geri dönmüş ve: “Kusura bakmayın, limon kalmadı, portakal koymasak olur mu?” diye sormuş.

Günün Sözü

Varacağın yeri bilmiyorsan vardığın yerlerin hiçbir önemi yok. Altınları zamanla biriktirerek satın alabilirsiniz. Ancak zamanla biriktirdiğiniz altınları vererek geçen zamanı asla satın alamazsınız. Haksızlığa sapıp bütün insanlar seni takip edeceğine, adaletle hareket edip tek başına kal, daha iyi.
Gandi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here