Kesintilere Devam Değişen Yok!

0
63

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İskenderun’da, elektrikler kesilmeye devam ediyor, gazetemizden okuduğum kadarı ile. Tabi elektronik aletlerde hızla bu yüzden bozulup duruyor. Gazipaşa’ya gelmeden bir gün öncesi apartmanın bütün sigortalarını değiştirmek zorunda kalmıştık, bu saatli saatsiz  kesintilerden.  Bu  sadece bir tek misal… Buzdolapları, klimalar, tv’lerde nasibini alıyor birçok yerde. Herkesin değişik  şekilde sıkıntısını çektiği bu kesintilerin bir  nedeni vardır zahar diye düşünüyoruz ve bu neden, neden  bir türlü çözümlenemiyor, diye soruyoruz. Elektik faturaları el yakıyor, iki gün geç kalsanız  dayanıyor memur kapınıza keseceğiz diye. Alacaklarına şahin ama hizmet göstermelik…

İçinde bulunduğumuz durum zaten her saniye canımızı sıkmaya devam ederken bir de bu kesintiler! Zaten Gazipaşa belediyesine de kızgınım. Belediye başkanı CHP’li esnaf mutluydu. Çünkü o büyük  markalı marketlere  izin vermiyordu. Küçük marketler, manavlar ve esnaf mutluydu. Köylüler mallarını indiriyor, halk ve yazlıkçılar pazardan alıyordu. Eti kasaptan, yumurtayı yine köylüden, yufkayı yufkacıdan… Ama bu yıl bir geldik ki maşallah minnacık Gazipaşa’da  bütün adı sanı belli  marketler dizi, dizi açılmış. Gazipaşa zaten ufak bir yer. Bu marketler ne iş yapacak şaşarım hepsi birden şubelerini kondurmuşlar… Yazlıkçılar için bir yere kadar kolaylaştı işler ancak esnaf zaten kışın bir şey yapmıyor bekliyor yazlıkçıları, onlarında sayıları çok fazla değil, bu fazla olmayan sayı da  bölününce büyük marketler arasında resmen bunalıma girmişler haklı olarak. Konuştuğum herkes şikayetçi bu durumdan. Hayır o kocaman hımbıl mağazalarda da durum aynı.

Biz 20 yıldan beridir her yaz Gazipaşa’ya yazlığa geliriz değişen bir şey görmedik. Ufak, ufak değişiklikler oluyor ama aman-aman büyük değişiklikler yapılmıyordu. Çünkü burasının kapasitesi bu kadar. Ancak değişen iki şey var ki geldiğimden beri içimi acıtan. Üzerinden geçtiğimiz bir köprü var siteye gelebilmek için. O köprünün altından sarı su diye bir dağdan gelip denize dökülen bir ırmak var. Çevresi ufak bir ormanlık  sık ağaçlar ve üzerlerinde kuşlar ve ağustos böcekleri. Berke ile Emre orada ufak bir film çekmişlerdi geçen yıllarda çevre koruma üzerine… Türkiye çapında ikincilik almışlardı. O kadar hayat doluydu derenin iki kenarındaki minnacık ormanlık. Ama şimdi orayı bir görseniz tüyleriniz diken diken olur. Bütün ağaçlar kesilmiş. Ortalık çöle dönmüş bir tek kuş sesi ve bir tek insanın korunacağı gölgelik kalmamış. Efendim orası düzenlenecekmiş. Ağaçlardan ne istediniz? Bu ağaç düşmanlığı nasıl bir şey? Ağaçlar varken düzenleme olmuyor mu? Kaldı ki geleli iki ay oldu hala bir hareket yok? Canımı çok sıkan şikayetlerim sürüyor. İki adımlık yer için yine belediye zam yapmış belediye otobüslerine. Biletler yüzde yüz zamlanmış el insaf? Yetmedi. Her yıl festival düzenlenirdi müzik festivalli sahilde. Ne güzel açık havada dinlerdik gelen sanatçıları şimdi aynı festivali Alanya’da yapıyorlar Gazipaşa’da bir şey yok.

Yalnızca yollar düzeltilmiş bisiklet yolları yapılmış ki daracık ve gidiş dönüş aynı kaldırımda. İki bisiklet yan yana gidemez. Engelliler içinde bir şerit yapılmış aynı kaldırımda. Valla ne yalan söyleyeyim bu derenin içler acıtan görüntüsü, bu zamlar, bu marketlerin çöplük durumları resmen canımı sıktı. Rahmetle, saygıyla, özlemle andığımız geçenlerde yitirdiğimiz değerli insan, ressam gazeteci Fikret Otyam, yıllar önce Gazipaşa’da kalıyordu. Defalarca arabasına almışlığı vardır bizi. Uzun, uzun konuşurduk  Gazipaşa’dan ve gündemden… O zamanlar gerçekten bakirdi Gazipaşa ancak sahil çalışmaları ve oralara kondurulan sosyal tesis görünüşlü beton kutular her şeyi bir anda değiştirdi ve rahmetli orayı bırakıp gitti. Şimdi bendenizde bırakma zamanı buraları diye düşünmeme rağmen aslında gitmek istediğim yer bu dünyadan daha uzak  bir dünya. Pislikten, yozluktan, haksızlıktan, uzak insanın insanca, hayvanın hayvanca, bitkinin bitkice yaşayabildiği bir dünya… Varsa öyle bir yer bize de söyle mi diyorsunuz?  Belki o yer içimizde bir yerde…

Ve sevgili okuyucularım sinirlerimiz laçka anlaşılacağı gibi. Ya üç maymunu oynayıp havuzda eğleneceksin. Ya da havuzda yalnız ve sessizce suyun dibinden yüzeceksin. Onu da yapmadık bu sabah? Sorumsuz annelerin, terbiyesiz çocukların yüzünden havuzu kirletmişler. Kirlenmeyen yer kaldı mı niye sinirleniyorum ki? Ve şimdi sağlıkla, sevgiyle kalalım eğer elimizden geliyorsa. Ayrım gayrım yapmayalım da. Çocuklarını salıvermiş konkenci anneleri bağrımıza basalım! Her şeyi bir yana bırakıp biz yine gerçekten sağlıkla sevgiyle kalmaya çalışalım sevgili okuyucularım… Yase

& & & & &

Aynadaki Aksimiz

O yıl New York’ta kış, Nisan’ın sonuna kadar uzamıştı. Kör olduğum ve yalnız yaşadığım için çoğunlukla evde kalmayı yeğledim. Sonunda bir gün soğuk hava gitti, bahar kendini gösterdi. Hava coşkulu bir kokuyla dolmuştu. Arka bahçeye bakan pencerenin önünde küçük, neşeli bir kuş devamlı cıvıldıyor, sanki beni dışarıya çağırıyordu.

Nisan ayının değişken havasını bildiğimden kışlık mantoma sarıldım. Fakat havanın ılıklığını içimde hissedince, yün kaskolumu, şapka ve eldivenlerimi bıraktım. Üç  çatallı bastonumu alıp neşeyle sundurmaya çıktım ve kaldırımın yolunu tuttum.

Yüzümü güneşe doğru kaldırıp, onu selamlayan bir gülümseme sundum. Sessiz çıkmaz sokağımızda yürürken kapı komşum ´Merhaba´ diyerek seslendi ve gideceğim yere götürmeyi teklif etti: ´Hayır, teşekkür ederim. Şu bacaklar bütün kış dinlendi.

Eklemlerimin harekete ihtiyacı var. Bu yüzden yürüyeceğim´ diye cevap verdim. Köşeye vardığımda alışkanlıkla durdum. Birinin gelip yeşil ışık yandığında beni karşıya geçirmesini bekledim. Nedense bu sefer, öncekilere göre daha uzun süre beklemiştim ve hâlâ hiç kimse teklifte bulunmamıştı.

Sabırla beklerken, eskiden hatırladığım bir melodiyi mırıldandım; çocukken öğrendiğim ´Hoş geldin bahar…´ şarkısıydı. Birden güçlü bir erkek sesi konuştu: ´Sesinizden çok neşeli bir insan olduğunuzu hissettim. Sizinle caddeyi birlikte geçme şerefini bağışlar mısınız bana?´ Kibarlıkla iltifat görünce gülerek başımı salladım ve duyulabilir bir sesle ´Evet´ dedim. Kibarca koluma girdi ve birlikte kaldırımdan yola indik. Yavaşça yolun karşısına geçerken, konuşulabilecek en iyi konudan, havadan konuştuk. Adımlarımızı birlikte atarken hangimiz rehber, hangimiz yardım alıyor, belli olmuyordu. Yolun karşısına varmamıza az kala ışığın değiştiğini anlatırcasına kornalar sabırsızca çalınmaya başladı. Kaldırıma çıkmak için birkaç çabuk adım daha attık.

Ona dönüp, bana eşlik ettiği için teşekkür etmek üzere ağzımı açmıştım ki, ben daha bir şey söylemeden o konuştu:´Bilmem farkında misiniz? Sizin gibi neşeli bir insanla karşıya geçmek benim gibi bir kör için ne kadar muhteşem bir şey…´ O bahar gününü hiç unutmayacağım. Bazen evrende kendimizi en yalnız hissettiğimizde, sıkıntımızı atlatmak ve farklılığımızı ve yalnızlığımızı hafifletmek için Tanrı bize, aynadaki aksimiz gibi bir ikiz gönderir.´

Günün Şiiri

Mırıldandıklarım

Kırdın mı incittin mi birilerini

Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler?

Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?

Yeniden düşünmeliyim

Dostluklarımı, ilişkilerimi

Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı

Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?

Borçlarımı ödedim mi?

Doğru seçtim mi soruların fiillerini?

Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,

Giysilerim ütülü, odam düzenli mi?

Geri verdim mi aldıklarımı:

Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,

Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?

Yokladım mı duygularımı

Hâlâ sevebiliyor muyum insanları?

Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma

Ovmalı umutları

Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan

Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım

Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar

Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar

Gece telefonları, ıssız konuşmalar

Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler

Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey

O kadar çok anlattım ki

Kendime kaldım anlatmaktan…

Bunaldım kendisiyle boğuşmasını

Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan

Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,

Ofset duyarlılıklardan

Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum

‘İçtenliğin’ ya da ‘dünya görüşünün’ kirletmediği

Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum

Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları

Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde

Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar

Hâlâ bir umut var mıdır

Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde

Ne çıkmaz sokaktayım ne de mutsuz

Sadece rüzgârlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar

Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken

Kış güneşinin mutlu ettiği bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız

Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim

Senin ve benim, yani bizim için…

Murathan MUNGAN

Günün Sözü

Mutlu olmak için uğraş vermelisiniz. Mutluluğa, iş, para ya da aşkla ulaşılmaz. Mutluluk sizinle kendiniz arasında bir meseledir.

Rufus Wainwright

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here