Kentlilik Bilincine Önsöz!

0
287

Hem fiziki hem sosyal doğamızı içeren kültürel mekânlarımızdır kentler.. Hatıralarımız saklıdır konaklarında, okullarında, caddelerinde, meydanlarında, parklarında.. Kentin dokusuna sinmiş hatıralarımızın farkına varmaktır kentlilik bilinci.. Önce yurttaş, sonra kentli kimliğimizle, doğasına, tarihine, kültürel mirasına sahip çıkmaktır.. Kente ait hissetmektir kendimizi, “hemşehri” olmaktır.. Yurdakul’un; “Ey hemşehri, Sakın kesme!” dizeleriyle başlayan şiirini yaşamaktır mesela..

Medeni olmakla eş anlamlıdır bir beldede yaşamak.. Kırdan, yabandan ayrı; köy, kasaba, kent fark etmez toplumsal yaşam içinde olmaktır bu anlamda..  ‘Yabani’ olmamaktır yani.. ‘Vahşi’ olmamaktır diğer ifadeyle.. Uygarlaşmamış anlamında kullanılır vahşi, gerçek anlamıyla.. Mecaz kullanımı içindedir kaba, kırıcı, duygusuz, merhametsiz anlamları..  Ki medeniyet yağmalayıcılarının sıfatıdır vahşilik.. Marks’ın; “Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser” sözü, hem mecaz hem gerçek anlamıyla tanımlar mesela vahşiliği.. “Kısa vadede kâr ve haz, uzun vadede acı ve yıkım getiren” şeklinde tanımlar toplumcu iktisatçılar da kapitalizmi..

Kentli yaşamın, Doğu’dan Batı’ya öteden beri  “medeni yaşamla” eş anlamda kullanıldığını biliyoruz.. Mesela Medeni; Medineli, şehir halkından olanı tanımlanmakta.. Kültür sözcüğünün kökünde ise; bakmak, özenmek anlamı yer almakta.. Dolayısıyla kültür; emekle, özenle bakarak yetiştirmeyi, bir değer ortaya çıkarmayı  tanımlamakta..

Will Durant,  “Medeniyet kültürel yaratmayı harekete getiren sosyal bir düzendir” tanımıyla başlıyor “Medeniyetin Temelleri” adlı eserine.. Ve ekliyor; “İnsan ancak toprağı işlemek ve önceden tayin edilemeyen istikbal için tedbirler almak üzere bir yere yerleştiği vakit, medeni olmak için zaman ve sebep bulabilir.” Kentleri oluşturan kültürdür diyor yani diğer ifadeyle.. Ve kültürü süreç içinde koruyan da, geliştiren de kentlerdir diyor özetle.. Ki; emeği ile ürün sergileyen insanlar kültürlü, emeğin ürünlerini değerlendiren, koruyan, saygı gösteren insanlar da kentli oluyor bu anlamda.. Rantçı, bireyci değil; kamucu emekle değer üreten toplumcu olmaktır bu bağlamda kentlilik bilinci..

Madem ki kentli; kültürü muhafaza ederek geliştiren demek oluyor, bu halde insanlığın kültür ve uygarlık tarihinin hafızaları anlamına geliyor kentler de.. Bu tür hafızanın muhafazasına yönelik bir kıssa: “Antropologlar, önlerinde bir yerliyle Amazon bölgesinde bir keşif gezisine çıkıyor.. Yüksekçe bir ağaca levha asarak kaybolmaları durumunda bu ağaca doğru gelmeyi kararlaştırıyorlar.. Bir süre sonra mırıldanmalar başlıyor: ‘Kaybolduk galiba!’ Yerli pek bir anlam veremiyor. Mırıldanmalar artınca sebebini soruyor; ‘galiba kaybolduk’ diyorlar. Yerli kendi bedenini yokluyor, beyazlara dokunuyor ve gülüyor. ‘Buradayız, buradaysak nasıl kaybolmuş olabiliriz?’ Antropologlar soruyor: ‘Peki işaret levhası?’ Yerli rahatlıyor: ‘İşaret levhası kayboldu desenize!..”

Kıssadan hisse ile bakalım kent belgesellerine..  Görmek istediklerimiz ne? Tarihi dokuları muhafaza edilen, kültürel hafızaya vurgu yapan işaret levhaları.. Burada söz konusu edilen, kent içinde kalan binlerce yıllık  tarihi törensel yapılar değil sadece.. Bu da var elbette ve fakat asıl bugün hala içinde yaşanılan evler, okullar, sokaklar, meydanlar, parklarda duyumsanan kentlilik bilincidir söz konusu olan.. Sorabiliriz bu bağlamda kendimize: Belleğimize vurgu yapan kültürel dokumuzun işaret levhaları anlamıyla mimari yapılarımızdan kaç tane konak görebiliyoruz içinde yaşadığımız kendi kentlerimizde? Kaç okul, kaç meydan kaç park?  Ah, fakat görmek için, kültürün köklerinde bulunan anlamdan fotosentez yaparak, ‘özenle bakmak’ gerektiğini söylemeliyiz diye düşünüyorum ben..

Devam edebiliriz bu bağlamda sormaya: Neden, penceresinden balkonuna, duvarlarından bahçesine, evleri, apartmanları geleneksel yapı tarihimizin dokusuna yakışır biçimde yeniden üreterek inşa etmiyoruz, edemiyoruz? Nedeni; “kısa vadede kâr ve haz, uzun vadede acı ve yıkım getiren” tanımın içinde mi yoksa? Tanımın içindeki nedenden dolayı mı bakamıyoruz acaba özenle kentlerimize? Aynı nedenden dolayı mı muhafaza edemiyoruz kültür, uygarlık belleğimiz olan tarihi yapılarımızı, yoldaki işaret levhalarımızı? O nedenden dolayı mıdır yoksa kayboluşumuz, zaman ve mekân tasavvurlarımızın içini boşaltan veya dolduran beton ormanlarında?

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here