Bir Varmış Bir Yokmuş

0
135

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Masallar “bir varmış bir yokmuş” diye başlar “evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde bir ….. varmış” diye devam eder. Ne kadar bilgece değil mi? Ya zamanı kalbura benzetmek nasıl bir şey! Öylesine okuyup gittiğimiz masalar aslında bilgece felsefi ve tasavvufi başlangıçlarla insana “masalı okumadan önce bir dur; sen kimsin nesin önce onu düşün” demek ister gibi! Bu kalbur zaman içinde betimlemesi ise “Bir gün sende bu zaman kalburun süzgecinden geçeceksin ve bir varmış iken birden bir yokmuş olacaksın…” diye uyarır gibi?

Valla masalar aslında büyükler için yazılmış olmalı, küçük çocuklar bunu nasıl anlasın? Ki bizde anlamamıştık sade bir tekerleme diye ağzımızda yuvarlamıştık ve hala yuvarlamaktan zevk alıyoruz.

Dünya öykü gününde, bildiğiniz gibi kütüphanede söyleşi ve imza günü vardı. Oradan toplu olarak ilçe kütüphanesine gidilecek orada da öğrencilerle söyleşecek onlara masalar anlatacaktım.

Ancak tamda öykü gününde zamanın kalburuna bir müddetten beri takılı kalan sevgili canım ablam tamda o gün o süzgeçten kayıverdi. Ve bir anda bir varmış bir yokmuş oluverdi. Ve tabi bendenizin bütün kafasında hazırladığı öyküler, masallar ‘bir varmış bir yokmuş’a karıştı! Ancak verilmiş bir söz vardı ve çocuklara verilen sözlerin ne olursa olsun yerine getirilmesi gerektiğine inan biri olduğum için, söyleşiye kendimi ablamın yanında son nefsinde bırakarak sadece hayalimle gittim. Yani bir vardım bir yoktum. Ve tabi o kuşlar gibi cıvıldayan çocuklara yalnız hayalimle bir var bir yok durumunda değil varlığımla yapacağım bir söyleşi borcum var şimdi. İnşallah en yakın zamanda borcumu ödeyebilirim.

Sıcak anne gibi kucaklayan kütüphanenin yumuşak havası bendenizin kaybımı açıklaması ile ağırlaştı, ağırlaştı bir ara omuzlarımızı çökertecek duruma geldi. Ancak ne zaman çocuklar kuşlar gibi cıvıldaşarak salona girdiler o zaman ağırlık birden buhar oldu uçtu! Nasıl bir tılsım var bu çocuklarda anlayana aşk olsun!..

Söyleşi başladı ne zaman sıra bendenize geldi. Aman Allah’ım o sabırlı soğukkanlı hazırcevap Yase yok oldu.  Konuşmaya başlarken sesi çatalı titrek ve sanki bir yabancının ağzından çıkıyor gibi oldu! Kendimi toparlamaya ve zaman kazanmaya çalışarak. “Her sabah okuyucularıma ‘Günaydın nasılsınız?’ diye sorarak, günlük yazılarıma başlıyorum”  diyerek “Bu sabah bu soruyu size yönlendiriyorum, nasılsınız bakalım hep birlikte iyi miyiz?” diye sordum. yanıt şahane tek kelime ile… Hep birlikte bir ağızdan “eeevet iyiyiz” diye cıvıldaştılar. Nasıl bir güzellik bu?  Normal zamanda olsam coşardım valla.

“Madem hep birlikte iyiyiz size bir öykü anlatayım mı öykü gününde” diye devem ettiğimi anımsıyorum ama ne anlattığımı kesinlikle bilmiyorum, hazırladığım öykü değil. Önceden hazırladığım öykü gitti uçtu aklımdan sanki beynim bomboş başımı iki elimin arsına koyup, sıkmamak için kendimi zor tutum. Buna rağmen bir şeylere anlattım. Ne kadar anlaşıldı valla bilmiyorum artık ama çocukların yüzünde gördüğüm tebessüm doğru yolda olduğumu söylese de gerçekten artık kopmuştum, artık orda değildim. Nasıl bir şey bu başa gelmeden anlaşılmaz.

Neyse bir orada bir burada, sorular faslına geldik. Sorulan sorular şahane bir soru bazen üç kez soruldu ancak bendeniz yeniden duymuşum gibi yanıt veriyorum, bütün kopukluğuma rağmen. Ve çocuklar ve hocalar gerçekten olağanüstü, içim sevgi dolu ama gözlerimden sesimden anlaşılmıyor biliyorum çünkü boş baktığımın da ayrındayım.

Kitap imzalama faslına girince de çok minik tatlı sıcak içimi coşturan şeyler oldu. Acele ile iki satır çiziktirdiğim çocuklar, yanlarında öğretmenleri “bana az yazmış arkadaşıma daha çok” diye gelip yeniden ek yapmamı istemeleri…. Yüzme sevgiyle bakmaları hatta içlerinden birinin yanım gelip kulağıma yavaşça “siz tanıdığım yazarların en güzelisiniz, sizi çok sevdim” demesi yok mu? Valla keşke o kadar hayal olmasaydım, şimdi yazarken yüzümü bir tebessüm kaplıyor. “Allah’ım ne kadar şanslıyım” diyorum.

Çocukların sevgisi büyüklerinden çok daha fazla önemlidir bendeniz için. Onların akılarında böyle kalmak büyük onurdur bendeniz için. Bayıldım valla. Bir varmış bir yokmuşu yaşarken yanımda çocukluğundan beri öğrencim olan atölyemde büyüyen şimdi üniversite öğrencisi ve Boncukcan resimlerini birlikte hazırladığımız ona asistanım dediğim, Can Hadduroğlu vardı.  Çocuklar ona da sorular yönelttiler. Öğretmenleri Boncukcan için yazara teşekkür etmeler gerektiğini anımsatırken. Hep birlikte “teşekkür ederiz ”diye cıvıldaşmaları ile noktalandı söyleşi. Bendeniz çabuk-çabuk orayı terk ederken çocuklar Harika Hanımın ikramı olan öğle yemeklerini yiyorlardı. Herkes hayatından memnundu. O kadar kafam boş olmasaydı bendenizde çok hoşnut olurdum. Ve işte o çocuklara düzgün bir sesle gözlerin içine baka-baka öykü anlatma borcum var şimdi.

Ve içim tabi ki çok acıyor rahmetle, nur içinde uyu sevgili ablacığım. Artık bu hayatta ablacığım diye sesleneceğim kimsem kalmadı. Teşekkür ablam olduğun için. Seni sevmeme izin verdiğin ve bendenizi sevdiğin kollayıp koruduğun için. Sürekli yanımda “biraz  daha kal” diye gözlerime baktığın halde, hep acelem olduğu için… Sonra dediğim ve sonraların sonu gelmediği için bendenizi afet ablacığım. Yeni mekânında nur içinde huzurla uyu canım ablacığım. Allah rahmeti döksün üzerine dilerim. Nur yüzlüm, güler güzlüm.

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla sevgiyle ve ayrımsız, gayrımsız kalalım her zaman ve  hiçbir işimizi sonraya bırakmayalım mümkünse. Yase

Günün Şiiri

Gizli Bakışlar

Bir bakış ki açıyor gönül muammasını,

İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,

Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,

Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.

 

Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,

Bir bakış, bir aşığı saatlerce ağlatır

Bir bakış, bir aşığı aşkından emin eder,

seven insanlar daima gözleriyle yemin eder.

Faruk Nafiz

TABİAT ODAM

Severim kırlarda ben yaşamayı,

On iki ayı.

Severim kırların yeşil göğsünü,

Bütün süsünü.

 

İstemem başımın üzerinde dam,

Tabiat odam.

İstemem topraktan başka bir yatak,

Kehkeşanlar tak.

 

Kuşlardan savrulan bir incecik tüy,

Üstümde örtü.

Ve aydan kırpılan bütün yıldızlar,

Rüyamda kızlar.

 

Her sabah neşeyle uyanan bir eş,

Koynumda güneş.

Dallarda ötüşen kuşlar kabilem,

Bilmezler elem.

 

Ağlarsak bizimle beraber olur,

Hemşirem yağmur.

Sızlarsak bizimle beraber sızlar,

Kardeşim rüzgâr.

 

İsteyen toplasın binlerce arşın,

Karlardan kışın.

Mutlaka öptürür bağlarda temmuz,

Çıplak bir omuz.

 

Severim kırlarda ben yaşamayı,

On iki ayı.

Severim kırların yeşil göğsünü,

Bütün süsünü.

 

Ölürsem istemem ne yas, ne kefen,

Ne başka bir fen…

Üstümden kalkmasın çimen, çiy, yosun,

Ruhum uyusun.

Yazar: Ahmet Kutsi TECER

Günün Fıkrası

Nasreddin Hoca göl kıyısında karısı ile çamaşır yıkıyormuş. Yanlarına simsiyah bir karga yaklaşmış. Karga sabunu alıp kaçmış. Nasrettin hocanın karısı telaşla yaygarayı basmış “hoca efendi yetiş karga sabunu kaptı!” Nasrettin hoca yerinden bile kıpırdamadan, “hatun görüyorsun karganın üstü başı bizden daha kara. Biraz da o yıkansın..”

Günün Sözü

Arkamda yürüme, öncün olmayabilirim, önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece eşit oluruz.
Ute Kabilesi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here