Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bendenizi sorsanız kaç zamandır karabasanlarla boğuşuyorum uykularımda bu yüzden güne güzel başlayamıyorum. Ve tabi bu durumuma neden olanlardan da şikâyetçiyim sonsuza kadar. Şikayetim Allah’a, çünkü bir tek o kaldı şikayetimizi dinleyecek! Başımı yastığa her koyduğumda gözlerim bile kapanmadan üşüşüyor üzerime kanla yıkanmış insana benzer yaratıklar. Zombi filmlerinden fırlamış gibi. Ter içinde sıçrayarak uyanıyorum. Zaten kocaman bir mezarlığa dönmüş sevgili ülkemizde acımız içimizi eziyor, birde birisi çıkıp kanlarını akıtıp onunla yıkanacağız diyor.
İmza sahibi akademisyenlere! Benim kitabımda kimse kimseye alenen böyle tehditler savuramaz. Fikrine uysun uymasın. Savursa da böyle alenen yapmaz. Çünkü olayla hiç ilişiğimiz olmadığı halde biz normal sokaktaki insanların psikolojisini kimsenin bu şekilde bozmaya hakkı yoktur. Neden sanatla uğraşırken aklım beynim bu gibi zararlı, vahşet ötesi tehditlerle allak bullak olsun? Neden uykularım karabasana dönsün? Bu kadar rahat mı olduk? Ağzımıza geleni söyleriz, kan içer, kanla yıkanırız ve kimse bize bir şey söyleyemez? Var mı böyle bir şey bu alemde? Ama varmış, paran olunca paran kadar konuşmak böyle oluyormuş. Tabi akıllı telefonunda varsa böyle konuşabilirsin oradan da tehditleri savurabilirsin aynı fikirle aynı kafada aynı vicdanda olmadığın herkesle.
Bu yazı tamamen bendenizin karabasanları ile ilgili olduğu için kaleme alındı. Kaç gündür yazı bile yazamıyorum. Resim yapmıyorum, güne mide bulantısı ve huzursuzlukla başlıyorum ve eminim ki birçok kişi bu durumda. Ve bu yüzden şikâyetçiyim kardeşim. Kişisel haklarıma tecavüz edilmiş algılıyorum kendimi. Ülkenin bir tarafında terör belası var. Mehmetçik bir taraftan savaşıyor. Bir taraftan sivil halkı kurtarmaya çalışıyor kurşun yağmurunun altında, sonra Şehit oluyor her şehit haberi bizi kendimizden alıyor. Ama onların çocuklara dağıttıkları şekerleri ve kurşun yağmuru altında çocukları kurtarmaya çalıştıklarını gözümüzün önüne getirdikçe acımız ekstra bir sevgiyle şefkatle harmanlanıyor.
İşte o çocuklar orada kurşun bomba yağmuru altında sevdiklerinden uzak savaşırken, biz burada fikrimize uymadığı için kimseyi tehdit etme lüksüne sahip değiliz ve hakkımız yok, diye düşünüyorum. Ya birileri de bizim fikrinizi paylaşmıyorsa o zaman ne yapmalı? Birbirimizi el birliği ile yok edebiliriz belki böylece uyar mı? Oysa onları tartışabilecek kadar medeni olabiliriz. Bu zor zamanlarda el ele verip bu beladan nasıl çıkarız birlik ve beraberliğimizi yeniden nasıl sağlarız diye düşünebiliriz.
Valla biz sokaktaki normal insanlar olarak her zaman barış dedik her zamanda barış diyeceğiz. Mehmetçiğimiz bu işin sonuna doğru geliyor her gün teröristlerden birçoğunu imha ediyor. Sivil halkla ilgileniyor onları koruyor. Biz zaten sivil halkla iç içeyiz, terör ne onlardan ne de bizden. Onun milliyeti, dini vicdanı yok. Adı ne olursa olsun. Terörü ve destekleyenleri kabul etmiyoruz.
& & & & & &
Ve sevgili okuyucularım yağmur yağdı yine etraf çamur su birikintileri ile dolu. Okul yolu diyorum dilimde tüy bitti. Ara yollara insanlar girmiyor, su gitmiyor, menfezler yüksek su birikiyor. Sonrada çamur oluyor. Trafik zaten akıllara zarar… Dilimdeki tüylere bir yenisini ekleyerek bu sokağı düzeltin diyorum kardeşim bizim için değil çocuklar için. Yapın artık bu işi ya! Okulumuz Mithatpaşa İlkokulu yeniden anımsatayım bari. Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım ayrımsız gayrımsız her şeye herkese inat. Yase
& & & & & &
Ümit Taşı
Küçük çocuk, deniz kenarında gördüğü yassı bir taşın güzelliğine hayran olmuştu. Mutlaka bir mücevherdi bulduğu. Şekli de bir insan kalbi gibiydi. Üstelik parıl parıl parlamaktaydı. Çocuk taşı avuçlayıp eve koştu. Ve onu büyük bir heyecanla babasına uzattı. Adam, yavrusunun soğuktan morarmış avucundaki taşın, birbirine sürtüldüğünde kıvılcım çıkaran bir çakmak taşı olduğunu hemen anladı. Fakat bunu ona söylemedi. Küçük çocuk, rüyalarını süsleyen bisiklete kavuşmak için elindeki taşı satmak istiyor ve o paranın bir bölümüyle bir de top alacağına inanıyordu. Fakat babası buna yanaşmıyordu. Çocuk, işin kendisine düştüğünü anladığında, tatilde simit sattığı çarşıya gitti. Kuyumcu vitrinleri, göz kamaştıran ışıkların aydınlattığı altın kolyelerle doluydu. Bir de, elindeki taşın çok daha küçük olanlarıyla süslenen pahalı yüzüklerle.
Çocuk en gösterişli mağazayı gözüne kestirdikten sonra, bir süre vitrin önünde bekledi. İçeride, dükkan sahibi olduğu anlaşılan bir adam vardı. Müşteri olarak da kürk mantolu bir hanım. Küçük çocuk biraz sonra içeri girdi. Ve cebinden çıkardığı taşı dükkan sahibine uzatarak: “Bu pırlantayı deniz kenarında buldum efendim. Eğer isterseniz size satarım” dedi. Adam taşa uzaktan bir göz atıp: “O sadece basit bir çakmak taşı. Bütün sahil o taşlarla doludur” dedi. “Hayır!” diye atıldı küçük çocuk. “İsterseniz ıslatın, ne kadar parladığını göreceksiniz” Dükkan sahibi, zengin müşterisini kaçırmaktan korkuyor ve çocuğu kolundan tutup atmayı planlıyordu. Kadın onun niyetini sezmişti. Çocuğun taşına yakından bakıp: “Tam istediğim şey!” diye gülümsedi. “Onu bana satar mısın?” Küçük çocuk, taşının gerçek değerini anlayan biriyle karşılaşmış olmaktan son derece mutluydu.
Kadının cebine doldurduğu paralar ise, aklını başından almıştı. Defalarca teşekkür ettikten sonra, koşarak uzaklaştı. Kadın, elindeki taşı kuyumcuya vererek ona bir zincir takmasını istedi. Belli ki mücevher gibi taşıyacaktı. Dükkân sahibi, yapmış olduğu ikazı anlamadığı için, kadının aldandığını düşünüyordu. Bu yüzden: “Söylemiştim, ama tekrar edeyim! Satın aldığınız şey basit bir taştır” Kadın, önce pırlanta kolyesine, daha sonra da yüzüğüne bakarak: “Zannetmiyorum! O taş bence bunlardan daha değerli, çünkü küçük bir çocuğun ümidini taşıyor…” dedi…
Günün Şiiri
Gül Zakkum Ya Da Su Boşluğu
İmgeyi antikacıda rehin bırakan usta
ölüm de artık baştan kokar
nerede kalmışsa su zamanı
üç basamak merdiven indiğim
kalbimin şurasında
bugün de ince bugün de kırıldı kırılacak
gülzakkum (?) saçlar. Aşkın,
miras kalan öyküsüyle yaptığın kahve
Masada unutulan kaysı, buzdolabı
Havada dedikodu tadı
Deniz şortunu giyinmiş
Teninde yorumlar gününü güneş, dilimi çağırıyor
Mermerdeki damarlar, tenin soyuluyor terimle
Bir sinek vuruyor cama
Sokağı yok suboşluğuna inen yolun, uzun zamandır
Unuttum sokak adlarını, kedi gözü, memebaşların
Avucumda kokan ot fıskiye
İstanbul’un tozu alınmamış bir köşesinde içtiğimiz
rakı, aşkımızın açıkta kalan kamburuydu komi,
ölü düşler asılı
duvarda, kılıktan kılığa giren su, kimi ölü kimi uzak
kimi adını bilmediğimiz, zakkumu bırakmıştık
vestiyere gülü alıp gidiyoruz,
tozu alınmamış bir köşesine İstanbul’un
güneşin en yorgun saatinde, suskun ben sen ve
herkes kumun ötesinde
anonslar… anonslar
tenimizde pullanır ayetler
aşkımın gülden zakkuma sızdığı
branda da poyraz, sevişme izleri
döşendiği otlar, anonslar
ben sen alışamadığımız bu şehirde
ne varsa yükümüz denizden çıkan gizliden gizliye
öğrendik yalnızlığı
lodos terimizi ve tenimizi okşadı
güneşten gizlediğimiz beyazlık
aynı yerde buluşmalıyız değmeden bıçağın ucu
koynumuza, sakladığımız aşk bir sur içi, bindiğimiz
gece tramvay, aynı yere gitmeli
aradığımız rüzgârın koyunda
su boşluğu, ‘bir savaşın tasviri’nden alıntı bir adrese
sızıyoruz
aşkımız gül kokusu
dalında unutulmuş portakal
bu gecede, baykuş sesine aldandı ay
el çantasında dudak renklerinin iki hali, meçhul
gelişini saptayamıyorum, geceye mi bakıyor
gözlerim gündüze mi? ot kokusu
gözlerim yorgun bakmaktan gülü kuşatan poyraza
karşı pencerenin perdesi çekiliyor
zakkum, zakkum ve zakkum
şimdi
belinden kopmuş karıncayım, başım
kendi merkezi etrafında arıyor dudaklarını, kod adı
bırakıyorum bulamadığım yerde
kasılan zakkumdur terimin birleştiği
ırmakta-gül
gül ve gül
aşkınızla kulaç atıyorum
üç basamak deniz iniyorum
SU BOŞLUĞU
Metin FINDIKÇI
Günün Fıkrası
Merak
Çok kalabalık bir belediye otobüsünde yolculuk eden Temel’in ayağına iri yarı bir adam basar…. Nasırı acıyan Temel, adamın yanına yaklaşır ve sorar: “Ula uşak, sen nerelisun?”
Adam, Temel’e bakar, nereli olduğunu söyler ve sonra da sorar: “Niye sordun?”
“Hiç der Temel, bu cins ayular hangi memlekette yetisur diye merak ettum da…..”
Günün Sözü
Hased ettiğinizde haddi aşmayın, zanda bulunduğunuzda onu tahkik etmeyin, bir şeyde size bir uğursuzluk hissi gelirse onu geçin ve ancak Allah’a tevekkül edin.
Hz. Muhammed