İskenderun Kaymakamı Sayın Soytürk’e Nazik Ziyaretlerinden Dolayı Çok Teşekkür Ederiz

0
793

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Geçtiğimiz hafta İskenderun Kaymakamı Sayın Recep Soytürk gazetemizi ziyaret etti. Aile ortamındaymış gibi geçen söyleşinin tadı damağımda kaldı dersem abartmamış olurum. Kaymakam bey açık sözlü, içten ve gerçekten güzel konuşan, konuştuğunu dinleten, neşeli, olumlu bir insan… Zaten İskenderun’a gelen kaymakamların çoğu, İskenderun’un ya şansından ya havasından ya da insanından olacak, çalışkan, özverili ve halktan biriymiş gibi davranan rahat insanlar. Sayın Soytürk’ten önceki bütün kaymakamların bizde özel bir yeri var, bizler onları saygıyla ve özlemle anımsarız her zaman.

Aslında bizler İskenderun halkı vefalıyız ve vefalı olanları unutmayız. Sayın Soytürk “hepimizin değişik inançları, siyasi görüşleri var ancak hepimiz her zaman bir arada olabilmeliyiz” dedi.  Ziyaret etmekte olduğu ilköğretim kurumumdaki ziyaretin uzamasından dolayı birkaç dakika geç geldiği için özür diledikten sonra.

Aslında, bizler Hatay halkı olarak çok kültürlü bir aileyiz ve farklıklarımız zenginliğimizdir. Sayın Soytürk’ün de bu konuya parmak basması bizleri tabi ki sevindirdi. Bizler İskenderun ailesi  olarak  bu görüşü benimsemiş insanlarız, değişik inanç ve değişik siyasi görüşlerimiz olmasına rağmen bir tek gün bile birbirimize ters düşmedik, gerçek ailelerde bile ortaya çıkabilecek sorunların bir tekini bile yaşamadık ki yıllardan beri aynı çatı altında  işimizi büyük bir özveri ile yapıyoruz. Ve değişikliği zenginlik kabul edenlerin yanındayız her zaman.

Kaymakam Sayın Soytürk, görev yaptığı yerlerde halkla iç içe olmak gerektiğini sokağa çıkınca halkın onu tanımasını, onun da halkı tanıması gerektiğini, böylece yabancılığın ortadan kalkacağını  vurguladı, sonuna kadar bu sözlerin arkasındayız. Yürüyüşte, şurada, burada halkı tanımak, halkın tanıması, selamlaşmak, selamlaşmanın verdiği güven  ve sıcaklık, değeri biçilmez bir şeydir özelikle TEOG ya da başka bir sürü nedenden ötürü yabancılaşmaya başladığımız bu günlerde.

“Yabancılık” demişken. Çok sıcak bir geri dönüşüm yaşadık, ortak yaşanmışlıklardan ötürü. Sayın Soytürk geçmişte yaşadıkları evin sokak kapısının hiçbir zaman kapanmadığını söyledi. Bizimde sokak kapımız kapanmazdı, sokağımız ön bahçemizdi. Kapıyı tıklayan girerdi. Sofra açıksa oturur lokmayı paylaşırdı. Softamız, evimiz herkese açıktı, ne randevu almaya ne de başka bir şeye gerek yoktu diye devam ettiğinde o günleri yaşıyormuş gibi olduk. Hatta gözlerimiz daldı, aynı yaşanmışlıkları paylaşmak bize çok iyi geldi, aslında orada bulunan herkesin kapısı hala açıktır, yüreği de. Her ne kadar yabancılaştıksa da bulunduğumuz ortama geçmişten gelen içselleştirdiğimiz  değerler bizi korumaya devam ediyor.

Bazen çalışanlar motive olmak için başarıların belgelenmesini isterler, bu çok  normal bir şeydir. Geçenlerde arkadaşımın da içinde bulunduğu 347  öğretmene Sayın Soytürk’ün girişimleri ile başarı belgesi verildi. Kaymakam bey  tek-tek el sıkarak öğretmenlere belgesini verdi.  Onları kutladı. Arkadaşımın sevinci görmeye değerdi doğrusu. Kolay değil öğrencilerine tam puan aldırmıştı ve çalışmasının sonucu elle tutulur, gözle görülür bir şekilde önünde duruyordu; başarılı öğrencileri, evlatları, geleceğin sahipleri ve onun başarısını taçlandıran belge.

 

Bu onun inancını, gayretini artırdı, daha güzele, daha iyiye doğru, daha çok çalışmak ve yılmadan ve yorulmadan ve bıkmadan çalışmak hırsını tetikledi. Karşılığı olmayan başarı bir müddet idare eder sonrada bıkkınlık başlar. Bunu en iyi bendeniz bilirim bir sanatçı olarak. Kaymakam Soytürk; “Çalışan birisine ‘iyi yapıyorsunuz, sizi tebrik ediyorum’ demek güzel bir şey” dedi ve ilave etti; “347 öğretmene başarı belgesi verdik. Bunu neye göre tespit ettik. Son derece nesnel bir şekilde tespit ettik. TEOG sınavında öğrencisine tam puan aldırmış öğretmenleri seçtik.

Değerlendirmemiz gereken kişinin işini ne kadar iyi yaptığıdır, bunu da nesnel olarak değerlendirebiliriz. Siyasi düşüncesine, mezhebine, sendikasına bakmıyoruz. Hatay’ın bütün ilçelerine bakın, eğitim öğretim yılının başında nesnel bir şekilde öğretmenlerine takdirname verilmiş başka bir ilçe yok. En çok aldığım övgü, ‘Kaymakam bey takdirnameleri okul marifetiyle göndermedi, tek-tek elimizi sıkarak takdim etti. Çok memnun olduk’ şeklinde oldu. Bazen sizin algılayamadığınız bir yerden insanlara farklı bir şekilde dokunuyorsunuz, farklı bir olumlu hava yaratıyorsunuz. Motivasyon açısından bu çok önemli!”

Bundan çıkardığımız sonuç kaymakam beyin eğitim ve öğretime verdiği değer ve başarının mutlaka ödüllendirilmesi…

Ve basın tabi, basın bu günlerde sancılı, hepimiz işimizi tam olarak yapamadığımızdan mustaribiz. Şu ya da bu şekilde… Sayın Soytürk’e gazetemizin tarihini ve Hatay’da ilk ve tek  olduğu günlerden günümüze dek süren serüvenini, görsel, yazılı ve sözlü olarak anlatmağa çalıştık. Sağ olsun, çok ilgilendi soru sordu. Ve basının önemini anlattı ve basının tarafsız olması gerektiğini vurguladı. Eleştirililerde haksızlıktan kaçınmak gerektiğini ve rutine bağlanmamak gerektiğini de. Aslında haber yazmanın ve haber kovalamanın hiçte kolay olmadığını söyleyen sayın Soytürk, başarılar ve başarının devamını diledi.

Ziyareti uzun değildi çünkü başka ziyaretleri de vardı. Ancak biz onun ziyaretinden fazlası ile memnun kaldık ve daha rahat zamanlarda, daha uzun konuşmalarda, birlikte olmak istediğimizi de ilettik. Ancak onun bütün okulları ziyaret etmek, sorunlarını dinlemek, eksiklerini ve yapılması gerekilenleri yerinde incelemek gibi çok önemli uğraşları var.

Sayın Soytürk, bize başarılar dileyerek ayrılırken bizde ona aynı dilekleri iletiyoruz ve çok teşekkür ediyoruz nazik ziyareti ve ilgisi için. Ve sağlıkla ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım her zaman ayrımsız gayrımsız. Yase

Günün Şiiri

Pencere

Bir pencere, bakmaya

Bir pencere, duymaya

Bir pencere, yeryüzünün yüreğine ulaşan tıpkı bir kuyu gibi

Tekrarlanan mavi şefkatin enginlerine açılan.

Yalnızlığın küçücük ellerini

Cömert yıldızların verdiği gece bahşişi kokularıyla

Dolduran bir pencere

Belki de konuk etmek için güneşi şamdan çiçeklerinin gurbetine

Bir pencere, yeter bana

 

Oyuncak bebeklerin ülkesinden geliyorum ben

Bir resimli kitap bahçesinde

Kâğıt ağaçların gölgesi altından

Toprak yollarında geçip giden

Kurum mevsiminden, kısır aşk ve dostluk deneylerinin

Sıralarında veremli okulların

Alfabelerin soluk harflerinin büyüdüğü yıllardan

Ve karatahtaya taş sözcüğünü yazar yazmaz çocuklar

Ulu ağaçlardan sığırcıkların çığlık çığlığa kanat çırparak

Uçup gittikleri

O andan

Etobur bitkilerin köklerinden geliyorum ben

Ve hâlâ başım

Dopdolu

Bir deftere toplu iğnelerle

Çakılan

O kelebeğin yabancı sesiyle

 

Asılınca güvenim adaletin koptu kopacak ipiyle

Ve bütün kentte

Parıldayan ışıklarımın yüreğini parça parça edince onlar

Koyu renk mendiliyle yasanın, bağladıklarında

Aşkımın çocuksu gözlerini

Ve isteğimin acı şakaklarından

Fışkırdığında kan

Yaşamım artık

Hiçbir şey olmadığında, hiçbir şey olmadığında duvar saatinin

tiktaklarından başka

Anladım birden yolum yok yolum yok yolum yok

Çılgınca sevmekten başka

 

Bir pencere yeter bana bir tek pencere

Bilince ve bakışa ve suskunluğa

İşte öylesine boy atmış ki ceviz fidanı

Anlatabilir artık genç yapraklarına tüm bir duvarı

Ve sor aynadan

Adını kurtarıcının

Ve işte senden daha yalnız değil mi

Ayaklarının altında titreyen yeryüzü?

Yıkıntı elçiliğini, peygamberler

Kendileriyle birlikte getirmediler mi çağımıza?

Ve yankıları değil mi o kutsal metinlerin

Bu patlamalar art arda

Bu zehirli bulutlar?

Ey dost, ey kardeş, ey herkes!

Yazın tarihini gül soykırımının

Aya vardığınızda!

 

Düşler

Ne kadar safsalar o yükseklikten düşer ölürler

Şimdi dört yapraklı bir yoncayı kokluyorum ben

Eski düşüncelerin gömütünde boy atmış yonca

Ve soruyorum saflığın ve bekleyişin kefeninde toprak olan o kadın

gençliğim miydi benim?

Çıkabilecek miyim yeniden o merak merdivenlerinden?

Merhaba diyebilecek miyim o iyi Tanrı’ya çatılarda dolaşan?

 

Seziyorum zaman geçip gitti artık

Seziyorum an, tarihin yapraklarından benim payıma düşendir

Seziyorum aldatıcı bir aralıktır bu masa saçlarımla o garip ve kederli

adamın elleri arasında

 

Bir şey söyle bana

Teninin tüm sevgisini sana bağışlayan insan

Ne istiyor diri kalma duygusundan başka?

Bir şey söyle bana

Kıyısındayım pencerenin

Ve güneşle bağlantıda…

Furuğ FERRUHZAD / Çeviri: Onat KUTLAR – Celal HOSROVŞAHİ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here