Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Geçtiğimiz hafta İskenderun Kaymakamı Sayın Recep Soytürk gazetemizi ziyaret etti. Aile ortamındaymış gibi geçen söyleşinin tadı damağımda kaldı dersem abartmamış olurum. Kaymakam bey açık sözlü, içten ve gerçekten güzel konuşan, konuştuğunu dinleten, neşeli, olumlu bir insan… Zaten İskenderun’a gelen kaymakamların çoğu, İskenderun’un ya şansından ya havasından ya da insanından olacak, çalışkan, özverili ve halktan biriymiş gibi davranan rahat insanlar. Sayın Soytürk’ten önceki bütün kaymakamların bizde özel bir yeri var, bizler onları saygıyla ve özlemle anımsarız her zaman.
Aslında bizler İskenderun halkı vefalıyız ve vefalı olanları unutmayız. Sayın Soytürk “hepimizin değişik inançları, siyasi görüşleri var ancak hepimiz her zaman bir arada olabilmeliyiz” dedi. Ziyaret etmekte olduğu ilköğretim kurumumdaki ziyaretin uzamasından dolayı birkaç dakika geç geldiği için özür diledikten sonra.
Aslında, bizler Hatay halkı olarak çok kültürlü bir aileyiz ve farklıklarımız zenginliğimizdir. Sayın Soytürk’ün de bu konuya parmak basması bizleri tabi ki sevindirdi. Bizler İskenderun ailesi olarak bu görüşü benimsemiş insanlarız, değişik inanç ve değişik siyasi görüşlerimiz olmasına rağmen bir tek gün bile birbirimize ters düşmedik, gerçek ailelerde bile ortaya çıkabilecek sorunların bir tekini bile yaşamadık ki yıllardan beri aynı çatı altında işimizi büyük bir özveri ile yapıyoruz. Ve değişikliği zenginlik kabul edenlerin yanındayız her zaman.
Kaymakam Sayın Soytürk, görev yaptığı yerlerde halkla iç içe olmak gerektiğini sokağa çıkınca halkın onu tanımasını, onun da halkı tanıması gerektiğini, böylece yabancılığın ortadan kalkacağını vurguladı, sonuna kadar bu sözlerin arkasındayız. Yürüyüşte, şurada, burada halkı tanımak, halkın tanıması, selamlaşmak, selamlaşmanın verdiği güven ve sıcaklık, değeri biçilmez bir şeydir özelikle TEOG ya da başka bir sürü nedenden ötürü yabancılaşmaya başladığımız bu günlerde.
“Yabancılık” demişken. Çok sıcak bir geri dönüşüm yaşadık, ortak yaşanmışlıklardan ötürü. Sayın Soytürk geçmişte yaşadıkları evin sokak kapısının hiçbir zaman kapanmadığını söyledi. Bizimde sokak kapımız kapanmazdı, sokağımız ön bahçemizdi. Kapıyı tıklayan girerdi. Sofra açıksa oturur lokmayı paylaşırdı. Softamız, evimiz herkese açıktı, ne randevu almaya ne de başka bir şeye gerek yoktu diye devam ettiğinde o günleri yaşıyormuş gibi olduk. Hatta gözlerimiz daldı, aynı yaşanmışlıkları paylaşmak bize çok iyi geldi, aslında orada bulunan herkesin kapısı hala açıktır, yüreği de. Her ne kadar yabancılaştıksa da bulunduğumuz ortama geçmişten gelen içselleştirdiğimiz değerler bizi korumaya devam ediyor.
Bazen çalışanlar motive olmak için başarıların belgelenmesini isterler, bu çok normal bir şeydir. Geçenlerde arkadaşımın da içinde bulunduğu 347 öğretmene Sayın Soytürk’ün girişimleri ile başarı belgesi verildi. Kaymakam bey tek-tek el sıkarak öğretmenlere belgesini verdi. Onları kutladı. Arkadaşımın sevinci görmeye değerdi doğrusu. Kolay değil öğrencilerine tam puan aldırmıştı ve çalışmasının sonucu elle tutulur, gözle görülür bir şekilde önünde duruyordu; başarılı öğrencileri, evlatları, geleceğin sahipleri ve onun başarısını taçlandıran belge.
Bu onun inancını, gayretini artırdı, daha güzele, daha iyiye doğru, daha çok çalışmak ve yılmadan ve yorulmadan ve bıkmadan çalışmak hırsını tetikledi. Karşılığı olmayan başarı bir müddet idare eder sonrada bıkkınlık başlar. Bunu en iyi bendeniz bilirim bir sanatçı olarak. Kaymakam Soytürk; “Çalışan birisine ‘iyi yapıyorsunuz, sizi tebrik ediyorum’ demek güzel bir şey” dedi ve ilave etti; “347 öğretmene başarı belgesi verdik. Bunu neye göre tespit ettik. Son derece nesnel bir şekilde tespit ettik. TEOG sınavında öğrencisine tam puan aldırmış öğretmenleri seçtik.
Değerlendirmemiz gereken kişinin işini ne kadar iyi yaptığıdır, bunu da nesnel olarak değerlendirebiliriz. Siyasi düşüncesine, mezhebine, sendikasına bakmıyoruz. Hatay’ın bütün ilçelerine bakın, eğitim öğretim yılının başında nesnel bir şekilde öğretmenlerine takdirname verilmiş başka bir ilçe yok. En çok aldığım övgü, ‘Kaymakam bey takdirnameleri okul marifetiyle göndermedi, tek-tek elimizi sıkarak takdim etti. Çok memnun olduk’ şeklinde oldu. Bazen sizin algılayamadığınız bir yerden insanlara farklı bir şekilde dokunuyorsunuz, farklı bir olumlu hava yaratıyorsunuz. Motivasyon açısından bu çok önemli!”
Bundan çıkardığımız sonuç kaymakam beyin eğitim ve öğretime verdiği değer ve başarının mutlaka ödüllendirilmesi…
Ve basın tabi, basın bu günlerde sancılı, hepimiz işimizi tam olarak yapamadığımızdan mustaribiz. Şu ya da bu şekilde… Sayın Soytürk’e gazetemizin tarihini ve Hatay’da ilk ve tek olduğu günlerden günümüze dek süren serüvenini, görsel, yazılı ve sözlü olarak anlatmağa çalıştık. Sağ olsun, çok ilgilendi soru sordu. Ve basının önemini anlattı ve basının tarafsız olması gerektiğini vurguladı. Eleştirililerde haksızlıktan kaçınmak gerektiğini ve rutine bağlanmamak gerektiğini de. Aslında haber yazmanın ve haber kovalamanın hiçte kolay olmadığını söyleyen sayın Soytürk, başarılar ve başarının devamını diledi.
Ziyareti uzun değildi çünkü başka ziyaretleri de vardı. Ancak biz onun ziyaretinden fazlası ile memnun kaldık ve daha rahat zamanlarda, daha uzun konuşmalarda, birlikte olmak istediğimizi de ilettik. Ancak onun bütün okulları ziyaret etmek, sorunlarını dinlemek, eksiklerini ve yapılması gerekilenleri yerinde incelemek gibi çok önemli uğraşları var.
Sayın Soytürk, bize başarılar dileyerek ayrılırken bizde ona aynı dilekleri iletiyoruz ve çok teşekkür ediyoruz nazik ziyareti ve ilgisi için. Ve sağlıkla ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım her zaman ayrımsız gayrımsız. Yase
Günün Şiiri
Pencere
Bir pencere, bakmaya
Bir pencere, duymaya
Bir pencere, yeryüzünün yüreğine ulaşan tıpkı bir kuyu gibi
Tekrarlanan mavi şefkatin enginlerine açılan.
Yalnızlığın küçücük ellerini
Cömert yıldızların verdiği gece bahşişi kokularıyla
Dolduran bir pencere
Belki de konuk etmek için güneşi şamdan çiçeklerinin gurbetine
Bir pencere, yeter bana
Oyuncak bebeklerin ülkesinden geliyorum ben
Bir resimli kitap bahçesinde
Kâğıt ağaçların gölgesi altından
Toprak yollarında geçip giden
Kurum mevsiminden, kısır aşk ve dostluk deneylerinin
Sıralarında veremli okulların
Alfabelerin soluk harflerinin büyüdüğü yıllardan
Ve karatahtaya taş sözcüğünü yazar yazmaz çocuklar
Ulu ağaçlardan sığırcıkların çığlık çığlığa kanat çırparak
Uçup gittikleri
O andan
Etobur bitkilerin köklerinden geliyorum ben
Ve hâlâ başım
Dopdolu
Bir deftere toplu iğnelerle
Çakılan
O kelebeğin yabancı sesiyle
Asılınca güvenim adaletin koptu kopacak ipiyle
Ve bütün kentte
Parıldayan ışıklarımın yüreğini parça parça edince onlar
Koyu renk mendiliyle yasanın, bağladıklarında
Aşkımın çocuksu gözlerini
Ve isteğimin acı şakaklarından
Fışkırdığında kan
Yaşamım artık
Hiçbir şey olmadığında, hiçbir şey olmadığında duvar saatinin
tiktaklarından başka
Anladım birden yolum yok yolum yok yolum yok
Çılgınca sevmekten başka
Bir pencere yeter bana bir tek pencere
Bilince ve bakışa ve suskunluğa
İşte öylesine boy atmış ki ceviz fidanı
Anlatabilir artık genç yapraklarına tüm bir duvarı
Ve sor aynadan
Adını kurtarıcının
Ve işte senden daha yalnız değil mi
Ayaklarının altında titreyen yeryüzü?
Yıkıntı elçiliğini, peygamberler
Kendileriyle birlikte getirmediler mi çağımıza?
Ve yankıları değil mi o kutsal metinlerin
Bu patlamalar art arda
Bu zehirli bulutlar?
Ey dost, ey kardeş, ey herkes!
Yazın tarihini gül soykırımının
Aya vardığınızda!
Düşler
Ne kadar safsalar o yükseklikten düşer ölürler
Şimdi dört yapraklı bir yoncayı kokluyorum ben
Eski düşüncelerin gömütünde boy atmış yonca
Ve soruyorum saflığın ve bekleyişin kefeninde toprak olan o kadın
gençliğim miydi benim?
Çıkabilecek miyim yeniden o merak merdivenlerinden?
Merhaba diyebilecek miyim o iyi Tanrı’ya çatılarda dolaşan?
Seziyorum zaman geçip gitti artık
Seziyorum an, tarihin yapraklarından benim payıma düşendir
Seziyorum aldatıcı bir aralıktır bu masa saçlarımla o garip ve kederli
adamın elleri arasında
Bir şey söyle bana
Teninin tüm sevgisini sana bağışlayan insan
Ne istiyor diri kalma duygusundan başka?
Bir şey söyle bana
Kıyısındayım pencerenin
Ve güneşle bağlantıda…
Furuğ FERRUHZAD / Çeviri: Onat KUTLAR – Celal HOSROVŞAHİ