İskenderun Gelecekte Daha Güzel Olacak mı?

0
212

İnsanların, daha doğrusu gezegenimizde yaşam mücadelesi veren tüm canlıların yaşamları bir “masal” gibidir. Bu makaleyi neden yazdım diye bazı kişiler merak edecekler. Zaman o kadar hızlı şekilde gözlerimizin önünden akıp durdukça, kendimizi olaylar karşısında bir türlü frenleyemiyoruz.

İlk patlaklar aile içinde daha sonra çevreye odaklanıyor. Evlat yetiştirdim diye övünürken, ilk darbeyi onlardan alıyoruz. Enteresan olan şey gelişeceğiniz yerde çevrenizde kendinizi yalnız hissediyorsunuz. Örf ve adetler hak getire… Saygı ve sevginin kaybolduğu bir ortamda ne yapacağımız bilinmez halde gözlerimizi kapatıp birçok şeyi görmezden geliyoruz.

Bir babanın hali vakti yerinde olmadıkça, çocuklarına gelecek sağlaması da zorlaşıyor. Özellikle yüksek okul okutturma şansı evladın maharetinde… Gülme denen şeyi unuttuk gittik. Size soruyorum. Son olarak ne zaman kahkaha atarak güldüğünüzü hatırlayabiliyor musunuz? Hatırlasanız bile çok kısa bir günün içinde kaybolmuştur. Hafızalarımızda yer tuttuğu kesinlikle belli değil.

Peki, bizlere ne oldu da gülmeyi hayatımızdan çıkarttık? Bunun cevabını bulmak çok güç. Öte yandan ağlama içgüdülerimiz sonuna kadar açık. Çoluk çocuk, genç yaşlı demeden hemen ağlar haldeyiz. En ufak bir olay karşısında sinirlerimize kesinlikle hâkim değiliz. Karşımızdakinin kimliği ne olursa olsun, bir anda onu ezip geçiyoruz.

Kendi kendime bazen soruyorum. Tüm bu olumsuzlukların altında yatan ne? Devlet mi yoksa bizler mi suçluyuz? Bence ne devlet suçlu ne de bizler suçluyuz. Tek suçlu kaderimiz. Hızla artan dünya nüfusuna ayak uyduramıyoruz. Her şey çok hızlı değiştikçe, onlara ayak uydurmamız güç hale geliyor. İnsanların alım güçleri zorlaştı. Az bir parayla çok şeyler alınmıyor. Gelecek vaat edenlerin istekleri karşısında ebeveynler çaresiz. Kuşaklar değiştikçe yeni oluşan tarzlar oluşuyor. Oluştukça da yoksulluk denilen bela hortluyor.

Emeklinin, çalışanın ve serbest olarak iş yapanların kazançları, bir anda “kuşak” denen değişim dişlilerinin arasında eziliyor. Elden de bir şey gelmiyor. Allah’tan tek temennim insanlar gülmeyi unutmasın.

İskenderun, tek kelimeyle olağan üstü bir yer. Fakat ne hikmetse onun kadrini ve kıymetini bilmeden yaşıyoruz. Bazen geçmiş yaşantısını bir an gözlerimin önüne sermek istiyorum. Bir avuç insan ama bir birlerini tanıyan insanlar. Bir yaz günü akşamı gelip çattığında, nevalesini kapan aileler bir solukta sahilin etrafında toplanır, gecenin ilerleyen saatlerine kadar gülüp eğlenirlerdi. Kimileri denize girer kimileri yere serilen bez parçalarının üzerine uzanarak çay içme keyfini yaşardı. Diğer bir akşamın planları bir gün evvelinden yapılırdı.

Eşim ile birlikte geçen gece bir sahil turu atalım dedim. Sahil koridoru kalabalık insanların yürüyüşü ile anlamlaşırken, paten giyip kayan gençlerin bir anda üstümüze doğru geldiklerini gördüm. İnanın eşimin elini tutarak kendimizi kenar tarafa zor attık. Tehlike geçti derken arkadan bir diğerleri, bir diğerleri bir türlü bitmek bilmediler.

Anladık ki bunlar yürüyen halkın arasında akrobatik yarış yapıyorlar. Biri sağdan diğeri soldan yılan gibi kıvrılıp akıyorlar. Yürüyenlerin arasında bebeğini arabasıyla sürenler, çoluk-çocuk hamile-yaşlı her insan sahilde yürüyüş yapıyor. Allah korusun birine vursalar diğerleri tıpkı domino taşı gibi etrafa savrulacak. Önlem alınsa da alınmasa da bunlar yapacağını yapacak. Çünkü yukarıda dediğim gibi toplumsal saygıyı ve sevgiyi yitirmiş haldeyiz.

Görmeye alışık olmadığımız bu gibi durumlar bizleri üzmeye yetiyor. Gelecekte yaşanır bir kenti şimdiden özler vaziyetteyiz. Acaba özlenen kent, olacak mı olmayacak mı? Şimdiden ben tereddütteyim.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here