Hoş Geldin Hayat

0
136

Günaydın sevgili okuyucularım uzun bir bayram tatilinden sonra nasılsınız bu sabah? “Eylül telaşı var şimdi önümüzde” mi diyorsunuz? Doğru valla Eylül telaşı ve pastırma sıcakları doğrusu canımızı burnumuzdan getirmeye başlayacak her zamanki gibi.

Ancak keşke her şey bu kadar olsaydı. Her saniye duyduğumuz, yaşadığımız, gördüğümüz manzaralarla nereye böyle hızla yuvarlanıyoruz, dedirtiyor.

Yani birisi çıkıyor kelli felli “bir Atatürk gider bini gelir” diyor. Birisi “mezarıma Atatürk’ü sevenlerden kimse gelmesin” diyor. Ondan öncede bu sevgili şahıs “Yunan bayrağı altında kalsaydık” demişti.

Çanakkale’de Conk bayrında, Sakarya’da, yoklukla, yoksullukla, hastalıkla mücadele ederek henüz bıyığı terlememiş gencinden, yaşlısına, kadınından erkeğine, vatan için özgürlük ve bağımsızlık   için mücadele eden Mehmetlerin, Ayşelerin, Fatmaların, Zehraların hatta o zamanlarda açlıktan  yenen çekirgelerin, börtü ve böceklerin kanla yoğrulmuş toprağın, canı bu kadar yanmamıştır; bu sözün söylendiği zamana dek.

Bu malum şahsı kanla sulanmış, ahla, acıyla, gözyaşı ile sulanmış bu kutsal topraklara gömmek nasıl bir şey olur?

Valla ciddiye almayalım dedikçe her şey üzerimize üzerimize geliyor. Şimdi “tesettürsüz kadınlar domatese benzer” diyor çokbilmiş bir hatun. O hatun bir şey biliyor olsaydı, Kuran-ı Kerim’de söylendiği gibi, Takva giysisinin bütün giysilerden üstün olduğunu bilirdi. Cehalet, adaletsizlik ve ön yargılarımız ile nereye gidiyoruz diye kimse dönüp de kendine sormuyor. Herkes, her şeyi biliyor, Allah bizi bu çokbilmiş ayrımcı gayrımca yaratıklardan korusun. Kula kulluk etmekten de.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım. Bir zamanlar Ferda Kitapevi vardı İskenderun’da. Sevgili Kemal Düz  sık sık  söyleşi ve imza günleri düzenlerdi. Ulusal, yöresel   şair, yazar ve düşünürleri okuyucuları ile buluştururdu. Bu buluşmalara gazeteci ve sıradan bir vatandaş olarak katılırdım. Ve çok büyük zevk alırdım. Bir gün bende bu söyleşilerin fertlerinden biri olacağım diye hiç düşünmedim. Ömrüm yazarak ve çizerek geçtiği halde -ömrüm derken okumayı çözdüğüm andan başlar.-

Ve Ferda Kitapevi İskenderun’dan gitmesin diye çok mücadele verdik ama olmadı. İstanbul’a gitti ve aradığı okuyucu kitlesi ile orada buluştu.

Gazipaşa’da telefonum çalana dek İskenderun’da başka bir Ferda Kitabevi olduğunu bilmiyordum. Telefondaki ses “Ben Kitap Otağı sahibi Aşir” deyince doğrusu çok heyecanlandım. “Kitap Otağı” çok güzel bir isim. Gözümün önüne içinde kaybolacağım bir sürü kitabın tıka basa dolu olduğu devasa bir çadır geldi. Ve o otağın sahibi bendenizi yerel sanatçıların düşünür ve yazarlarının bir araya geldiği  söyleşi ve imza gününe davet ediyordu.

Doğrusu her şeyden çok Kitap Otağı’nın İskenderun’da olması bendenizi  heyecanlandırdı. Aşir beyi bundan dolayı canı yürekten kutlarım. Arsuz festivali boyunca yerel yazar çizerleri ile okuyucuyu buluşturdu, ne yazık ki  bendeniz son gün zar zor yetişebildim son anda Gazipaşa’dan kalkıp gelerek geldiğime değdi tabi onur duydum. Çok güzel bir organizasyondu. Ve bunun devamı gelecek. Sevgili Aşir bey İskenderun’un en büyük eksiklerinden birine çok güzel parmak basmış ve başarılı olmuş.

Bu etkinlikte en güzel şeylerden biri, birbirini tanımayan, hiç  bir araya  gelmemiş yazar-çizerlerin aynı masa etrafında buluşması, tanışması, kitap alışıverişinde bulunması oldu doğrusu bendeniz için bu çok önemliydi. Tabi okuyucularla buluşmak da çok güzeldi. Kısaca o gece çok özeldi ve bir ilke imza attığı için Kitap Otağı sahibi sevgili Aşir Bey ve ekibine canı yürekten teşekkür ediyoruz.

Ve sevgili okuyucularım yine koşturuyorum, yine millet sokakta bekliyor bendenizi. Kızıyorum ama yazım bitmedi diyorum biz hala bayramdayız diyorlar. “O zaman sokakta bekleyin” diyip yazımı bağlıyorum. Sağlıkla, sevgiyle hep birlikte kalalım her zaman ayrımsız gayrımsız. Geçmiş bayramımız kutlu  olsun çokta bayrama benzemese de bayramlar hep gelir hep geçer hayatımızdan… Yase

Günün Şiiri

Baba Bana Bağırma
baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna

yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları
çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların

hiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
Uğur Mumcu’yu biz yapan bombanın

hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba

baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
Buenos Aires’te olsaydım diyorum içimden
Eva’nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı
Sovyet Rusya’da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba

baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için

baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir

Akgün AKOVA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here