Her Zaman Ayrımsız Gayrımsız

0
66

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah?  Bu sabah yine on şehit haberi ile uyandık. Evlerden ateş kor eksik olmuyor. İçimiz kavruluyor ve kavrulduğumuzla kalıyoruz. Teselli edilemez durumlar yaşıyoruz. Zaten zor bir sürçten geçiyoruz, hallaç pamuğu gibi her tarafa serpiştirilmişiz. Bir tarafta ardı arkası kesilmeyen onlarca şehit haberi, bir tarafta tutuklamalar, gözaltılar kim suçlu kim suçsuz bilmediğimiz, sorgulayamadığımız olaylar. Başsağlığı sabır dilemekten başka ne yapılabilir bilmiyoruz ve sıranın şimdi hangi evde olduğunu… Köşemizde oturmuş bekliyoruz, neyi bekliyoruz bilmeden. Zor zamanlar bu zamanlar tek kelime ile. Ancak hiçbir zorluk sonsuza dek sürmez bunu da biliyoruz. Ve hayırlısı ile bu zor günlerin geçmesi için dua ediyoruz.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım, dik durmayı bilmek gerek her ne olursa olsun diye düşünüyorum. Bizim bizden başka dostumuz yok çünkü. Hep birlikte gördük sözde dostumuz olan Almanya’nın milletvekilimiz Sayın Dudu’ya yaptığını. Teröristlere bile böyle davranmamışlardır. Çünkü ne de olsa onları elbirliği ile besliyorlar sözde gizli, ancak herkes biliyor artık her şeyi, hiçbir şey gizli kalmıyor. Onlarda bilindiğini biliyor ya!

Bu yüzden dik durmak zorundayız azıcık tökezlesek üzerimize basarak geçmek için pusuda bekliyorlar. Biz milletçe ele ele yürek yüreğe olunca kimse bize bir şey yapamaz.

& & & & &

Ve okullu çocuklarımız ve atama bekleyen çocuklarımız hepsinin moralleri sıfır. İşsiz kalma düşüncesi herkesi çıldırtıyor, özelikle atama bekleyenleri. Kardeşim bile patlamaya hazır bomba gibi dolaşıyor etrafta “sabır” diyorum “biraz sabır” kardeşime. Yay gibi gergin duruşuna bakarak. “Her şey döner dolaşır olacağına varır” diye söylüyorum ama acaba ona mı söylüyorum kendimi mi avutuyorum bilmeden ancak söylediklerime kesinlikle inanmak istiyorum.

Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım el ele yan yana ayrımsız gayrımsız. Biz böyle olunca kimse bize ilişemez bölemez. Yase

& & & & &

Ve yine ders veren bir hikayeye ne dersiniz…

15 kişiyi yakarak katletmekten elektrikli sandalye cezası verilen bir mahkûmun infaz günü gelmişti. İki görevli onu sandalyeye götürüyordu. Elleri kelepçeliydi. Kelepçeler sadece mahkûmun elini değil, hayatını da sımsıkıya bağlar. Bu mahkûmda aynen öyle bir durumdaydı. Sandalyeye getirip oturttular. Kelepçeleri çözdüler. Sandalyenin olduğu oda loştu. Görevliler net olarak seçilmese de, mahkûmun olduğu sandalye aydınlıktı. Görevliler birbirlerine bakarak vaktin geldiğini ifade eden bir edayla bakıştılar. Adetten bir soru soracaklardı.

“Son isteğin nedir mahkûm?”

Mahkûm, hafif gülümseyerek bir sigara istedi. Son isteği bir sigaraydı. Odadaki bir görevli dışarı sigara almaya gitti. Döndüğünde mahkûm da hala aynı yüz ifadesi vardı. Sigarayı uzattılar. Mahkûm sigarayı eline aldı ve parmakları etrafında bir tur attırdı. Sigarayı ağzına götürürken duraksadı “Bu sigarayı bir hayat olarak düşünelim” dedi ve gülümsedi. Ağzına götürdü. Görevlilerden biri çakmakla sigarayı yakmak istedi ama mahkûm elini tuttu engelledi. “Birinci kural, hayatını kesinlikle başkasına yaktırmayacaksın. Hayatta her işi kendin yapacaksın” dedi mahkûm ve görevlinin elinden çakmağı aldı, kendi yaktı. Görevliler şaşırdılar ama karşı koymadılar. Sigarasını içmeye başlamıştı ve bir anda tekrar konuşmaya başladı. “Daha demin sigarayı hayat olarak göstermiştik. Hayatımızı ne olursa olsun kendimiz yakalım, kendimiz tutuşturalım ve kendimiz söndürelim” dedi. Görevliler dikkatle dinlemeye devam ettiler. “Şimdi de sigarayı, öldürdüğüm insanların hayatı olarak görelim. Hayatlarını yaktım, hepsini tutuşturdum aynı sigara gibi ve hepsini söndürdüm aynı sigara gibi…”

mahkum ile ilgili görsel sonucu

Görevliler hafif ürkmüştür. Mahkûm arada sırada öksürmektedir. Sigarayı içmekte güçlük çekiyordur. “İkinci kural, kimsenin hayatına karışmayacaksın. Ben karıştım ve sonum burası gördüğünüz gibi” Zaman akıp geçmektedir. Mahkûmun sigarası da bitmeye başlamıştır. “Üçüncü kural, sigara bir hayat ise dibini göreceksin. Aynen ben şimdi hayatımın dibini göreceğim gibi”.

Görevliler artık zamanın geldiğini söylerler. Ve mahkûmun ellerini elektrikli sandalyeye bağlarlar. Mahkûmun kafasına ve kollarına kablolar takılır. Ve başlayın işareti verilir. Mahkûm son kez ağzını açar; “Dördüncü kural, bilmediğiniz şeyi yapmayacaksınız”

Görevliler, işareti verir ve infaz gerçekleşir. Mahkûm can verir. Kurallarıyla birlikte hayata gözlerini yumar.

-2 sene önce-

O gün yine işine geç saatte gelmişti. Evi işyerine uzaktı. Bu yüzden işe gitmeye çok zorlanıyordu. Tüp fabrikasında çalışıyordu. Tüpleri kalite kontrol yapıyordu. Az para alıyordu ama geçimini sağlıyordu. İş yerine geldiğinde hemen işinin başına geçti. Onun dışında 14 kişi daha kalite kontrolde çalışıyordu. Yan yana iş yapmaktaydılar. 5 saniyede bir eline bir tüp geliyordu. Test edip damgalıyordu. Telefonu çaldı. Evinden arıyorlardı. Açtı konuştu. Acilen hemen tüpü bırakarak çıktı. Hemen oradan bir çırağı çağırdı. “5 dk benim yerime tüpleri kontrol et. Ve sakın sigara içme” dedi ve çıktı. Çırak tüplerin başına geçti. Bu konuda bir bilgisi yoktu. Diğer kişilere bakıp o da aynı şeyi yapmaya çalışıyordu. Bilmediği bir işti. Gelen tüplerden biri hafif şişikti. Gaz sıkışması vardı. Çırak bu tüpe de geçerli damgası vurdu. Diğerlerinin yanına bıraktı. 5-6 tüpü de aynı bu şekilde diğer gazı sıkışmış tüpün yanına yolladı. O tüp arada sıkıştı. “Tıs” diye bir ses duyuldu. Ve korkunç bir patlama gerçekleşti. İçerdeki 14 görevli ve çırak yanarak feci şekilde can verdi. O sırada iş yerinden çıkan adam işe dönmüştü. Alevleri görünce şoka uğradı. Acil işi ise komşusunun kalp krizi geçirmesiydi. Karısı misafirlikteyken kriz başlamıştı. Ve karısı haber vermişti. O da koşup acilen bakmıştı. Geldiğinde arkadaşlarının yanarak can verdiğini gördü. Polisler sorgu üzerine adamı götürdüler.

Mahkemede adam 15 kişiyi öldürmekten suçlu bulundu. Savunmasını gerçekleştiremedi. Çünkü o uğradığı şokla aklı zarar görmüştü. “15 kişiyi yakarak katletmekten elektrikli sandalye cezası verilmiştir” dedi hakim. Ve mahkeme dağıtıldı. Polisler, alev alev yanan işyerinden izmarit külleri bulmuştu. Sigaradan çıkabileceği şüphesi de uyandı. Fakat tüpün başka şekilde patlatıldığı ortaya çıktı. Tek bir şey kalmıştı, o da adam tarafından kundaklatıldığı oldu. Hastane raporlarında mahkumun şu ana dek sigara kullanmadığı bildirilmişti. Ama kanıtlar adamın kurtulmasını sağlayamadı. Eğer mahkûm çırağa sigara içme demese belki de raporlarda sigaradan patladığı anlaşılacak ve suç çırağın olacaktı. Mahkûm başkasının işine karışmıştı. Ve çırağa işi devretmemeliydi. Çünkü çırak işi bilmiyordu. Bilmediğin işi yapmayacaksın. Ve her zaman kendi işini kendin yapacaksın…

Günün Şiiri

Biraz da Yaşamak Korkusu

sevgiyi ve baharı sil hançerden

çok şeyler anlatır, denizler

balıklar ve her gün

ölü bir güzün

karnaval diye katıldığı cami avluları

sebil ve kuşlarla dolmaktadır

kız usulca açar bacağını

her kızın bacağı biraz Antalya

kızlar

cumhuriyetten yakınmaktadır

paralı varşovalı iyi giyimli insanlar

dirilir yüreklerinde derin acılarıyla

yüreklerinde cumhuriyet biraz da

yaşamak ve aldatılmak korkusu

ne yapsak ne etsek biz biraz da buyuz

geceyi ağartan dağ erikleri

eski saz, çakal ulumaları, yalnızlık

güle benzer mezarlıklar

uzun uzun seyreder gibi körfezi

gök yere değerken izmir

kemeraltı…

hüzünden birer heykel gibi insanlar

sonra manisa sonra kubilay

kasım boynuma atkı ve

sessiz körfeziyle izmir

duyulmaz ezilişleriyle insanlardan

birer resmi geçit gibi

sabah buğuludur

radyo ve

vücudumu vida gibi delen neyzen tevfik

neler anlatamaz bu sabah

bir bardak çay fabrika bacaları

acı ve hasret

kasımda hep büyüttüğüm izmir

sabahları her gül biraz umut

ve sevgilim

ve dostum

günlerce düşündürür ölümü

çünkü yabancı sular denizlerimize

karışmaktadır ve her insan

biraz kaybetmek, biraz da yaşamak korkusudur.

Ender SARIYATI

Günün Fıkrası

İki çavuş iddiaya girer hangimizin eri daha salak diye. İlk çavuş erini çağırır ve der ki; “Oğlum al şu 10 milyonu git bana bir araba al.”

Er: “Başüstüne çavuşum” der ve gider.

İkinci çavuş çağırır erini: “Olum git bak bakayım ben evde miyim?” der.

Er: “Başüstüne çavuşum” der ve çıkar.

Bu iki salak er çarşıda karşılaşırlar, erlerden biri: “Yahu bende bir çavuş var o kadar salak ki bana para verdi git bana araba al diye lan keriz bugün pazar arabayı nerden bulayım..”

Diğer er: “Yahu benim ki daha salak yok gidip kendisi evde miymiş değil miymiş diye bakacakmışım be ey lavuk yanında koskaca askeriyenin telefonu var evi arayıpta sorsana…”

Günün Sözü

Büyük fikirleri düşünenler büyük hatalar yaparlar.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here