“Evet, her şerde bir hayır var” demiş büyüklerimiz. Bizde buna inanıyoruz ve sonunda demokrasinin kazanacağına inancımız tam. YSK cumhuriyet tarihinde bir ilki gerçekleştirdi valla ne denir bilmiyorum? Bu gün doğrusu YSK’da görevli olmadığıma milyonarca şükrediyorum ve düşünüyorum acaba dün nasıl uyudu bu insanlar ya da uyuyabildi mi; acaba çocukları, torunları, kararlarını nasıl buldular, tartıştılar mı kendi aralarında?
Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Demokrasiye, millet iradesine inanan herkes bugün derin düşünceler içinde. Seçimle kazanılmış haklar, hangi geçerli gerekçe ile geri alınıyor bilen yok? Aklın, mantığın, vicdanın, kabul etmeyeceği bir şey bu!… Ama zaten çoktan beri bu durumdayız, çokta sürpriz olmadı yani. Zaten YSK’nın önüne o bariyerler konmaya başladığında bendeniz “tamam” dedim “bunlar iptal kararı aldı.” Ama neden korkuyorlar ki? Haktan mı? Halktan mı? Birde Ramazan ayındayız ilk gün üstelik “Allah kul hakkı ile gelmeyin” diyor kutsal kitapta!
Hak nasılsa yerini bulur? Aynen çocukluğumuzda inandığımız gibi inanıyoruz buna; hala çocuk olmak ne güzel! Her şey güzel olacak bundan kuşkumuz yok. Her şey güzel olacak! Buna inanmak çok güzel.
Güzel olmayan ise her şeyin yeniden başlıyor olması. Dolar 6 TL’yi geçti. İşsizlik had safhada, gençlik bunalımda, ekonomi durma noktasında. Ve bu durumda iken bir sürü para seçim için yeniden saçılacak ortalığa! Pahalık artacak. Ve ne yazık ki ayrım gayrım tarifsiz artacak bilenecek insanlar ah keşke hiç böyle olmasaydı?
Ama biz demokrasiye, insana olan inancımızı yitirmeyeceğiz ve her şey güzel olsun diye çalışacağız. Son damlamıza dek demokrasiyi savunup hakkımızın ardından gideceğiz. Çünkü haklı olmanın rahatlığı içindeyiz. Seçim günü tıpış-tıpış oyumuzu kullanacağız özgür irademizle. Üç doğru bir yanlış olamayacak! Onu nasıl becerdik valla anlayamadım!
Ve sevgili okuyucularım kırılsak da kırmama felsefesine sahip olduğumuz için kırıldığımız, incindiğimiz, yerildiğimiz gibi yermeyeceğiz, kırmacayız, incitmeyeceğiz. Ve hakkımızı alacağız. Bunun her hangi bir partiyle ya da isimle ilgisi yok! Hak nerdeyse bizde oradayız. Bu yüzden her şey güzel olacak.
Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle, hak ve hukukla kalalım, her zaman ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Konfücyus’den Bir Ders
Konfüçyus, bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karşısına geçti. Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı vazonun içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve şöyle dedi: “Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı yiyebilir.” Çocuklardan biri açıkmıştı, ilk o davrandı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalışıyor, ama başaramıyordu. “Elimi çıkaramıyorum!” Konfüçyus, “Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman mümkün olmayacaktır,” dedi.
Çocuk elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda zorunlu olarak bıraktı. Elini vazodan çıkardığında, yüzünde şaşkınlık okunuyordu. Elmanın vazodan nasıl çıkarılabileceği konusunda sizin bir fikriniz var mı? Konfüçyus, vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma vazonun içinden yuvarlanıp avucunun içine düştü. Çocukların hepsi gülmeye başladı. Aslında o kadar basit bir şeydi ki bu! Konfüçyus, “Fakat bu, göründüğü kadar basit değil,” dedi. Elmayı havada tutuyordu konuşurken. “Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir iştir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekarlığı hemen durdurmalısınız. İşte, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz.”
& & & & &
Kuyumcu Ustası
Genç bir adam, değerli taşlara ilgi duyarmış ve mücevher ustası olmaya karar vermiş. Bu mesleği yapacaksam, iyi bir mücevher ustası olmalıyım diye düşünmüş ve ülkedeki en iyi mücevher ustasını aramaya başlamış. Sonunda bulmuş, yanına varmış, bir süre bekledikten sonra usta tarafından kabul edilmiş. Anlat, dinliyorum demiş usta. Genç adam anlatmaya başlamış; taşlara ilgi duyduğunu ve iyi bir mücevher ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış. Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş, sözleri bitince de ona bir taş uzatmış, Bu bir yeşim taşıdır dedikten sonra genç adamın avucuna taşı bırakmış ve avucunu kapatmış. Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma. Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle-güle demiş ve şaşkın genç adamı öylece bırakıp kalkmış, odadan çıkmış.
Genç adam evine dönmüş, kendisini merakla bekleyen annesiyle babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da kendisine çok anlamsız gelen bu hareketi ve soğuk konuşması nedeniyle kızdığı ustaya olan öfkesi artıyormuş. Günler geçmeye başlamış. Genç adam sürekli söyleniyor ama avucunu hiç açmıyormuş. Nasıl böyle budalaca bir şey yapmamı ister. Bir de ülkenin en iyi mücevher ustası olacak. Bu saçmalığa bir yıl boyunca nasıl katlanacağım, böyle bir eziyetle nasıl yaşarım. Bu ne biçim ustalık… Ustalık kaprisi yapacaksa, bari başından yapmasaydı diye devamlı söyleniyor, her önüne gelene ustadan yakınıyor ama avucunu hiç açmıyormuş. Avucu kapalı uyuyor, bütün işlerini diğer eliyle yapıyormuş. Ve bu duruma da giderek alışmaya, diğer elini çok rahat kullanmaya başlamış.
Uyurken de yanlışlıkla avucu açılıp taş düşmesin diye hep yarı uyanık uyuyormuş. Böylece bir yıl geçmiş, her günü zorluklarla dolu, her gecesi de yarım uykuyla yaşanmış bir yılı tamamlamış. Ve o gün gelmiş. Genç adam tam bir yıl sonra, büyük ustanın karşısına çıkmış. Usta bir süre beklettikten sonra yanına gelince, genç adam ne kadar saçma bulursa bulsun, bu sınavı başarıyla tamamlamış olmanın verdiği gururla elini uzatmış, avucunu açmış. İşte taşın demiş, Bir yıl boyunca avucumda taşıdım, şimdi ne yapacağım? Yaşlı usta sakin bir sesle cevap vermiş: Şimdi sana bir başka taş vereceğim, onu da aynı şekilde bir yıl boyunca avucunda taşıyacaksın.
Bu söz üzerine genç adam bütün sükûnetini kaybetmiş, bağırıp çağırmaya başlamış. Yaşlı ustayı bunaklıkla, delilikle suçlamış, mücevher ustalığını öğrenmek için gelen genç bir insana böyle eziyet ettiği için, hasta olduğunu bağıra çağıra söylemiş. Genç adam bağırıp çağırırken, yaşlı usta ona hissettirmeden bir taşı avucuna sıkıştırmış. Öfkeden yüzü kıpkırmızı genç adam, bir yandan bağırıp çağırırken avucundaki taşı hissetmiş. Durmuş, taşı biraz daha sıkmış ve heyecanla konuşmuş: BU TAŞ, YEŞİM TAŞI DEĞİL USTA!
Öğrenmek için zaman gerekir, sabır gerekir, ustaları izlemek gerekir. Dünya hızlandıkça zaman kısalabilir ama öğrenmenin esası değişmez.
Günün Şiiri
Biraz da Kitaplar Seni Okusun
Canlı bir kitapsın, yazarı Mevlâ
Açık dur, kitaplar seni okusun.
Yüzünde şavklansın nazarı Mevlâ
Eğilsin mehtaplar seni okusun.
Kasırga ol, döne döne zikir et
Her nefese on bin misli şükür et
Şüphe burgacında Hakkı fikir et
Uyansın girdaplar seni okusun.
Erisin geceler gündüze gel ki
Kalmasın tek engel bir düze gel ki
Secdede Rabb’inle yüz yüze gel ki
Minberler, mihraplar seni okusun.
Ezel’in, ebetin şifresi sende
Menfinin, müspetin şifresi sende
Çözülsen de olur, çözülmesen de
Sorular, cevaplar seni okusun.
Aşktan, estetikten, ahenkten yana
Şiir, resim, müzik imrensin sana
Camiler, sebiller gelsin lisana
Hayırlar, sevaplar seni okusun.
Bedenin coğrafya, tarihtir dünün
Ayrı ayrı sayfa saatin, günün
Dört kapısı açık dursun gönlünün
Âlimler, erbablar seni okusun.
Nefret boşta kalsın, aşk ile dol da
Işık, kılavuz ol gittiğin yolda
Kurandan feyz alan bir mektup ol da
Yazdığın kitaplar seni okusun.
Akıl Karaya Vurdu
Abdurrahim KARAKOÇ
Bırakın Kalsın
‘Çok’ta kederlenir, ‘az’da gülerim
Ustura ağzında düşüncelerim..
Deliliktir belki.. bırakın kalsın.
Doğan her bebeğin hakkı var bende
Öğütülen benim her değirmende
Ne sonu, ne ilki…bırakın kalsın.
Sevdam büyüdükçe dünyam dar olur
Zamandan çıktığım zamanlar olur
Ve öyle güzel ki.. bırakın kalsın.
Saatler ya geri, ya hep ileri
Kıran yok hileli terazileri
Umutlar ırakta.. bırakın kalsın.
On bin’lerle sohbet on bin nafile
Dönmüyor toprağa giren kafile
Öfkeler yürekte.. bırakın kalsın
Ne yarım tam yarım, ne bütün tamam
Yolcular anlamaz, ben anlatamam
Tren son durakta.. bırakın kalsın.
Gelir beni yakar suya düşer kor
Düşünen baş çekmek, dert çekmekten zor
Kutsaldır bu yara.. bırakın kalsın.
Dursun ayazına uyandığın kış
Dursun ki şevk ile sürsün bu yarış
Lüzum yok bahara.. bırakın kalsın.
Yıkılır, yırtılır her kalın perde
Hesaba çekilir dünya mahşerde
Yazın şu duvara.. bırakın kalsın.
Abdurrahim KARAKOÇ
Günün Sözü
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
Mustafa Kemal ATATÜRK
Dünyada iki farklı insan var, bilmek isteyenler ve inanmak isteyenler.
Friedrich NİETZSCHE
Engelsiz bir yol bulursanız, muhtemelen hiçbir yere gitmez.
Frank A. CLARK
Zihin paraşüt gibidir. Açık değilse işe yaramaz.
Frank ZAPPA