Güneş Karabulutların Ardından Doğacak

0
134

Uzun bir aradan sonra Antalya – Gazipaşa’dan kocaman bir günaydın nasılsınız bu sabah? İçimiz yine yanıyor yine şehit haberleri gelmeye devam ediyor. Ne demokrasi yürüyüşlerinin, ne demokrasiye indirilmek istenen korkunç darbenin, ne de OHAL durumunun gölgesinde kalmıyor, içimizi kavuran bu şehit haberleri! Hepsine Allah’tan rahmet diliyoruz mekânları cennet olsun!

& & & & &

Kuşkusuz her türlü darbeye karşıyız. Atatürkçü ve cumhuriyetçiyiz. Ve bu darbeyi gerçekleştiren hain, acımasız masum vatandaşlarını o vatandaşların parası ile alınan silahlarla vuran, tanklarla ezen, meclisi bombalayan ki, bunca darbe yaşamış güzel ülkemizde böyle bir şey asla yaşanmamıştı önceden, ancak yaşanmamış olması masumdu anlamı gelmiyor kuşkusuz.- En ağır cezayı almalarını isteriz ama idama, kana karşıyız kesinlikle. Çünkü İdamın serbest olduğu zamanları da gördük.

Yaşları büyütülerek o sehpalarda sallanan gencecik çocukların görüntüsü hala gözlerimizin önünden gitmemişken, hala karabasanlarımız olmaya devam ederken, binlerce insanın idam edilmesini düşünmek bile korkudan nefesimizin kesilmesine yetiyor. Çocukları düşünüyorum, yeni yetme gençleri nasıl etkilenecekler bundan? Ya dünya ne söyleyecek bize? Halk istemiş, iyi güzelde halkın her istediği oluyor mu acaba? Ağaçlar kesilmesin dendiğinde bizler halk değil miydik?

Valla şu an ömrümüz de olmadığımız kadar seçilmiş hükümetin yanındayız. Ve “sokağa çıkın” dendiği zaman tankların önüne kendini siper eden yalnızca “idam isteriz” diyenler değildi, hepimiz bir ve beraberdik orada ve biz asla idama “evet” demiyoruz. Bu darbecileri düşündüğümüzden değil. Ki idam edilmek ve hemen ölmek aslında onlara verilen bir ödüldür.

Onlar en ağır hapis cezası ile kendi kendilerine kavrulsunlar bakalım nasılmış halkın iradesine halkın silahları ile saldırmak? Aslına bakarsanız onların gerçekten asılması gerekiyor bunu hak ediyorlar suçlarının cezası bu ancak biz ülkemizin dışarıdaki imajını ve çocuklarımızı düşünüyoruz. Zaten şimdiden yaşadıkları cehennem gecesi ile tarumar olmuş vaziyetteler. Yaşadığımız cehennem bize ömrümüzün sonuna kadar yeterde artar bile. Yeni cehennemlere hiç gerek yok. Yargılansınlar ve cezalarını çeksinler. Bu da halktan olan, bizlerin isteği…

& & & & &

Ve masum bir şeyden haberi olmayan “görev var” diye sokağa çıkarılan askerlerin dövülmesi, kötü muameleye tabi tutulması ve  bazıların ölümüne neden olanlarda  yargılansın!

Burası bir anarşi ülkesi değil eğer hala, “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek, demokrasimize ve kendimize sahip çıkmak için sokakları dolduruyorsak. Bu cümlenin hakkını vermeliyiz ve demokrasinin gerçekten demokrasi olabilmesi için  birbirimizin haklarına saygılı ve sevgili olmalıyız. Evet “her işte bir hayır var” demiş atalarımız bunu gözlerimizle görüyoruz. Ve bunu devam ettirmek dileğindeyiz.

& & & & &

Kamu spotları, TV’de yayınlanan, doğrusu böyle bir görüntüyü ve içeriği özlemiştik. Bayrağımız nazlı nazlı özgürce dalgalanıyor. Ve ardından birlik beraberlik mesajları veriliyor. Milliyetler, dinler mezhepler tek tek sayılarak. Doğrusu gerçekten çok güzel.

yase-asker1

& & & & &

Ve aslında atasözlerimiz hiçte boşa söylenmemiş. Örneğin “besle kargayı oysun gözünü” Yani yanı başımızda yaverimiz, yardımcımız aslında darbeciymiş. Birlikte yedik içtik, ailemizin içine girdin ve bizi arkadan vuruyorsun, boğazımızı kemerle sıkıyorsun. Meclise milletin meclisine peygamber ocağına bomba atıyorsun. Bu ne demek? Kimseye güvenmeyeceksin demek? Sağ gözünü diğerinden sakınacaksın demektir ki bu da çok zor? Aslında gerçek insan olmak çok zor bir şey… Hırslar ve kıskançlıklar insanı insanlığınındın çıkaran en önemli unsurlar. Bunu açık ve net gördük. Bir cehennem yaşadık ama ardından cennet bekliyoruz. Siyah bulutların ardından doğacak  güneşi bekliyoruz.

Önümüz umut dolu… Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman ayrımsız gayrımsız, FETÖ’süz PKK’sız her türlü terörden uzak. Yase

Günün Şiiri

Canım İstanbul

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;

Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.

İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;

O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.

Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;

Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.

Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,

Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canım;

Vatanım da vatanım…

İstanbul, İstanbul…

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;

Servi, endamlı servi, ahirete perdelik…

Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at;

Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat…

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;

Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?..

Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;

Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…

O manayı bul da bul!

İlle İstanbul’da bul!

İstanbul, İstanbul…

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;

Çamlıca’da,  yerdedir göklerin derinliği.

Oynak sular yalının alt katına misafir;

Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.

Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,

Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar…

Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?

Cumbalı odalarda inletir ” Katibim”i…

Kadını keskin bıçak,

Taze kan gibi sıcak.

İstanbul, İstanbul…

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!

Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…

Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,

Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından

Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…

Gecesi sünbül kokan

Türkçesi bülbül kokan,

İstanbul, İstanbul…

Necip Fazıl KISAKÜREK

Günün Fıkrası

Böyle Soruya Böyle Cevap

Renkli kişiliği ve düşük not vermesi ile öğrencileri arasında özel bir üne sahip olan felsefe öğretmeni, sınav yapacağı gün öğrencilere, önce kâğıt ve kalemlerini hazırlamalarını söyledi, sonra da sandalyesini kaldırıp
masanın üzerine koydu.

Sonra: “Sınav sorumu soruyorum” dedi. “Bu sandalyenin var olmadığını kanıtlayınız.”

Sıfırcı felsefe öğretmeni, sınav kâğıtlarını okuduktan sonra, bu konudaki ününe gölge düşüreceğini bilmesine rağmen, hayatında ilk kez bir öğrencisine yüz üzerinden yüz vermek zorunda kaldı.

Öğrencinin sınav kâğıdında yalnızca şu iki sözcük yer alıyordu: “Hangi sandalyenin?”

Günün Sözü

Bu toplumda ‘biliyor olmak’ mutlak surette bir haksızlığa maruz kalmak demektir. Çünkü bilgi borçlandırır, ‘anlamak’ zorunda bırakır. Cahil, acıma duygusu uyandırır. Yıkıcılığı bağışlanır. Bu, onların lüksüdür. Oysa aydın, bilgilenmek gibi bağışlanmaz bir suçtan müebbeden mahkûm edilmiştir. Bastığı yerde ot bırakmayan cahili vicdanının demir parmaklıkları arasından seyreder…

Alev Alatlı

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here