Güler Yüz Tebessüm Çok Şeyi Halleder

0
376

Değerli okurlarım yaşam içinde bizleri başarıya, güzelliklere götürecek hiçbir şey vermeden çok şeyler kazandıracak bazı özellikler vardır ki, nedense bir insanlar, çoğu zaman onları göz ardı ederiz. Oysa güleryüz, tolerans, hoşgörü, çağdaş insanın iskeletinde bulunması gereken önemli özelliklerdir. Ailede, çevrede, iş yerinde, okulda, güne güler yüzle başlamak, işlerin gün boyunca olumlu bir atmosferde devam etmesine yardımcı olur. Çevremizdeki insanların motivasyonunu ve verimliliğini arttırır, iletişimi kolaylaştırır, korkuya, endişeye yer vermez.

Gülümseme insanın doğasına güzellik katar, çevreye de pozitif enerji yayar. Güler yüzlü olmak, doğuştan gelen olabileceği gibi, sonradan da pekala kazanılabilir.

Toplumumuzda, güler yüzlü, hoşgörülü insanların çoğalmasının yolu, aileden, çevreden geçtiği gibi, önemli ölçüde eğitimden geçer. Okullarımızda, iş yerlerimizde, toplu yaşanılan ortamlarda, yöneticilerin ve diğer personelin, gülümsemenin, iyileştirici yönünden yararlanmaları gerekir.

Nezaket ve gülümseme sıcak, samimi, güven veren, sağlıklı bir ortam yaratır, aynı zamanda bulaşıcıdır da. Zincirleme olarak çevreye yayılır. Bu yolla, çalıştığımız ortamlarda güler yüzlü, mutlu, başarılı, özgüvenli, kendisi çevresiyle barışık birey sayısı, mutlaka artış gösterir ve içinde yaşadığımız toplumun kalitesinin yükselmesine katkıda bulunur.

İnsanlar arasında kaf dağı yok tabii ki. Yine de mevcut mesafeyi kısa tutmak (kısaltmak) için, nezaket ve gülümseme çok büyük bir güçtür. Sermayesi bile olmayan bu büyük güçten, toplumumuzun her bireyi mutlaka yararlanmalıdır. Konuyu biraz da şu açıdan görmemiz gerekir… Barışın en büyük düşmanı, hoşgörü, başka bir ifadeyle toleranstır. Barışın en büyük dostu, yasal hak ve özgürlüklere saygıdır.

öcal sanat14

Bu hoşgörü ve tolerans zaman zaman rahatsız edici de olmaktadır. Öznesi ve nesnesi arasında güç dengesizliği mevcuttur.

Hoş gören, yani bağışlayan güçlü, hoş görülen, yani bağışlanan güçsüzdür. Burada şunu söylemeye çalışıyorum. Güçlüyü güçsüzü bir tarafa bırakacak olursak, sık sık hoş görmek ya da bağışlamak, bireyleri suça teşvik ettiği gibi, diğerlerine de haksızlık etmiş oluruz.

Bu nedenle hoş görürken de, bağışlarken de, toleranslı olurken de, tadını kaçırmamak, adaletli davranmak en doğrusu olacaktır. Bütün bunlara rağmen, Yüce Yaradan, yüzünüzden tebessümü, gönlünüzden sevgiyi, bir an bile eksik etmesin, daim kılsın…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Yaşam ve Şah Mat

Değerli Okurlarım, bu makalemde sizlere satranç oyununu anlatacak değilim. Fakat satranca tıpatıp benziyor. Nasıl mı? Hayat bir hayat, hayatta satranç gibidir. Her parçanın bir önemi bir işlevi vardır. Bazıları zayıf, bazıları ise güçlüdür. Bazı parçalar oyunun başında, bazıları da oyunun sonunda işimize yarar. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta skor tutulmaz. On parçanı kaybetsen de, niye de kazanma olasılığı vardır. Satrancın güzelliği budur ama işler bir anda da tersine dönebilir.

Yaşam satranç gibidir, çünkü ikisinde de kayıplar, kazançlardan daha fazla şeyler öğretir insana. İkisini de tamamen çözebilmek pek mümkün değildir. Bu mümkün olsa bile, bir ömür gereklidir. Yaşamı da satrancı da çözebilmek bir ömre bedeldir. Ancak ikisi de bitirilmek ve kazanılmak için oynanır. Akıl ve zeka ikisinde de önemli bir meziyettir ama tek faktör değildir.

İkisinde de oynamayı bilmiyorsanız kazanamazsınız. İyi bilmeniz bile kazanmanızı garanti etmez. Çok ilginç değil mi? İkisine de doğru hamleler kazandırır, ikisinde de vazgeçişler, seçimler vardır.

İkisinde de teoriler değil, pratik konuşur, ikisinde de piyonlar, vezirler olabilir. Her ikisinde de “denedin yenildin, bir daha dene ve daha iyi yenil” felsefesi geçerlidir… İkisinde de geçmiş oldukça önemlidir. Yaşamda da satrançta da, önceden karşılaşılan ve uygulanan stratejilerin akılda tutulması büyük avantaj sağlar.

İkisinde de ilk bölümü kazanmak için oynarsınız. Sonrakinde üzerinize yorgunluk çöker ve “artık ne olursa olsun” tarzında bir oyun sergilersiniz. Son bölümde ise “bu kadar oynadım bari kazanayım” diye çırpınır durursunuz.

Her ikisinde de başarılı olmak için en azından birkaç hamle sonrasını düşünmek gerekir. Hırs yapıldığındaysa keyif almak yerine haris bir mutsuza dönüşüyor.

İkisinde de attığınız adımı geri alamazsınız. Birisinin yazılmış, öbürünün yazılmamış kuralları öyle der. O kurallar “Önceden düşünmeliydin” der… Her ikisinde de sonlara doğru küçük şeylerin değeri anlaşılır; tıpkı “piyonlar” gibi… İkisinde de en son hatayı yapan oyunu kaybeder, emekler heba olur gider…

İnsan yaşamı sona erdiğinde toprağa, satranç oyunu bittiğinde, şah da piyon da aynı kutuya konur… Acaba, bu benzetmeme, sizler de iştirak ediyor musunuz?

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Sinema ve Sanatın Önemi

Sanatının tüm dallarına baktığımızda, tesadüfen de olsa bir çıkış noktası bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar sanatın kökenlerini binlerce yıl önce yaşamış insanların ortaya koyduğu ürünlerde arıyorlar. Ancak o çağın insanının yaratma isteğini ve sürecini tanımlamak pek kolay değildir. Mağara duvarlarına çizdiği resimlerle neyi amaçlıyorlardı tarih öncesi insanları? Oyalanmak için mi, yoksa bir gerçeği ispatlamak için mi? Yoksa gerçekçi, bilinçli bir yaratma ihtiyacının ürünleri miydi?

Eski çağlardan günümüze intikal eden heykelciklerin bir simgesel anlamı, saptanmış belirli bir formu mu vardı? Tüm bu soruların yanıtları kolayca verilecek gibi değil. Filmlerdeki sanat ürünleri araştırmaları bizi yanıltmasın, onunla da sinemadır.

Sinema deyip de geçemeyiz. Sinema güzel sanatların en zor olanıdır. Çünkü en gelişmiş tekniklerin kullanılmasını ve uyumlu takım çalışmasını gerektirir. Sinema insanlara doğrudan hitap eder, sanatın en önemli dalıdır.

Günün Sözü

Mutu Günler Allah’ın Lütfudur!

Öcal’dan İnciler

Beklentisiz Ziyaret Dost Kazandırır.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here