Gazetecilikte Unutamadıklarım (5)

0
68

Değerli Okurlarım, bu makaleyi yazmaya başladığımda duygusal anlar yaşadığımı ve de gözyaşlarımı tutamadığımı samimi olarak belirtmeliyim. Dile kolay tam yarım asır önceki anılarımdan ve bana ekmek veren ustalarımdan söz etmiş, bazılarını da rahmetle anmıştım.

Bu meslek hiç bir mesleğe benzemez ve anılar bitmez. Öyle bile olsa, bugün bazı muhteremlerin ruhlarını yâd ederek, helallik isteyerek bitirmeye çalışacağım. Yüz binlerce tirajı olan, Efkar-ı iptal edilerek yalın Tasvir olarak yayın hayatına devam eden “TASVİR’İ EFKAR” Gazetesi’nin sahibi ve benim Patronum rahmetli Gazanfer Kunt Ağabeyimden, vefat yıldönümü nedeniyle hem kişiliğinden ve hem de bana verdiklerinden söz etmeye çalışacağım.

Matbaanın, yazı ailemizin yakınında olmasına rağmen Spor ve Sanat-Kültür sayfamın mizanpajını biriyle göndermiştim. Sayfaların son şeklini görmeye gittiğimde ne göreyim. Sayfalar şişirilmiş, başlık altlarına sarı pirinç çizgiler doldurulmuş, yani her şey berbat. Tabi bana göre.

Rahmetle andığım ustalardan (Satılmış Ağabey) izin alarak sayfalarımı istediğim şekle soktum. Futbolculuğumdan dolayı da onlarla aram çok iyi idi. Sıcak bir gündü ve sayfalarımla uğraşırken elim yüzüm boya içinde kalmıştı. Beni camdan gören Gazanfer Ağabey dakikalarca izlemiş anlatıldığına göre. Benim çok sonra haberim oldu. Ertesi gün bir telefon! Telefon eden Gazanfer Ağabey…

-Öcal biraz gelir misin?

-Tabi Efendim…

Odasına girdim, Tuğrul Aşuroğlu da oradaydı. Doğrusunu söylemem gerekirse korkmuşum. Çünkü Patronların çağırması pek hayra alamet değildir. Önce iyi bir matbaacı olan Tuğrul Ağabey konuştu…

-Öcal, sen matbaacılıktan, sayfa tertibinden anlıyor musun?

-Biraz Efendim…

Daha sonra Gazanfer Ağabey konuya girdi.

-Öcal, senin sayfaların bu işi bildiğinden zarif ve göze hoş gözüküyor ne dersin?

-?!?!?

-Peki, spor sayfana makale yazmayı düşünüyor musun?

-Bilmem ki!

-Yarından itibaren günlük spor Makalelerini okumak istiyorum.

-Tabi ki, yalnız klişe başlık düşünmedim.

-Senin çok maçlarını, antrenmanlarını izledim. Çok ofsayda düşüyordun ve başlığın klişe olarak belli: OFSAYT…!

O günden sonra, geride kalan yarım asırda “Ofsayt” klişeli başlık makalelerimi süsledi ve değiştirmeyi de hiç düşünmedim.

Zamanın en iyi giyinen erkeklerindendi ben de irsi olabilir ama ondan da kalıntılar olduğunu sanıyorum. Bazı dostlar gıyabımda “Ya adam 49 derece sıcakta Kruvaze ceketinin önünü kapatıp geziyor” diyerek bazı şeylerin altını çiziyorlar. Bir gerçek var ki; gazeteci Nezihtir, Zariftir, bir Beyefendidir ve uzaktan fark edilen bir kişiliği olmalıdır. Altında buruşuk kot pantolonla ve ter kokusu kırk metreden duyulan bir tişörtle haber almaya, röportaja gidilmez. Ben ustalarımdan aynen böyle gördüm ve elimden geldiğince uygulamaya çalışıyorum.

Mademki bir gazete temsil ediliyor, gereği yapılmalıdır. Bu sözlerim o muhteremlere aittir. Nur içinde yatsınlar, mekânları cennet olsun. Onlardan öğrendiğimi yaşamım boyunca uygulamaya özen gösterdim. Konuyu izam ettiysem ve de sürçü lisan ettiysem af ola!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here