Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Çok düşünceliyim bu sabah… Ve dilimde, Yannis Ritsos’un “O Eski Duvar Saat”i şirinden dizeler;
Şu, iki sarı kemik, / tahtanın içinde…
Ve küçük elmaslı tarağı ölü kadının, / masanın üzerinde…
Çok tuhaf! Nasıl bir şey bu dizelerle uyanmak? Şiir yazanın değil, alanın. Gerçekten şimdi bendenizde yaşıyor o şiir!
Kaç gündür kırgınım, dargınım, şaşkınım… Gece mi, gündüz mü doğru mu yanlış mı, bilemediğim karmaşa içindeyim. Suçlandım, suçsuzdum aslında. Verdim, geri almadım. Benim değil diyerek hakkım yendi ağzımı açamadım. Ve düşünüyorum ki aslında ne olursa olsun hak yerini bulur! Hak verilir mi alınır mıydı şaşırdım. Biz küçükken “Allah hakkı verir” derdik birbirimize karışınca haklarımız. Çünkü inanırdık Allah hakkı verir her zaman. Ne zaman, nasıl verir bilmesek de inanırdık !
Dönelim bu sabaha. Neden bu dizelerle uyandım?
Küçük elmaslı tarağı ölü kadının
masanın üzerinde,
Neden beynimi oyuyor? Gencecik komşumuzun “pat” diyerek kimseye sormadan ölüvermesi mi aslında neden? Küçük elmaslı tarağı yoktu zahir, hiç sözünü etmemişti. Ama büyük ihtimalle komedinin üzerine bıraktığı eski olmayan saati durmuştu. Ve iki küçük elmastan yavrusu vardı geriye kalan!
Ölüm gerçeği; biz de öleceğiz bunu biliriz ama yine de ölümsüzmüşüz gibi yaşadığımızdan tokat gibi çarpar yüzümüze yakınlarımızdan birinin ölümü. Özellikle gençse! Belki düşünce dağınıklığı bu yüzden ve aklımı, vicdanımı oyan “hak ve affetme” kavramları. Yaşam aslında bir “An”dan ibaret… Ve o an geldiğinde affetmemişsek, birilerinin hakkı üzerimizde ise. Gönül kırmışsak? İşte bu yüzden geç kalmayalım affetmek, özür dilemek, hak yememek için.
Düşünüyorum da ansızın ölüm geleydi bendenize bu sabah komşumuzdan önce. Nasıl karşılardım onu? Kırık dökük yüreğim, nasıl onunla giderdim bu durumda?
Kıran inciten ne yapardı sonra ardımda? Ama kimse kendinin ayrımında değil ki? Kırdığının bilincinde değil ki? Herkes haklı ve herkes her şeyi biliyor ya. Sırf bu yüzden bile çok düşünmezdim, takılırdım koluna sadık bir dost gibi ölümün ve hiç ardıma bakmadan giderdim onunla…
Ve biz ölümlüler, ölümsüzlük elimizde bunu biliyorken hoş bir seda olabilecekken varlığımız aslında. Kırıldığımız için kırdığımızın bilincindeyse yüreğimiz, buna rağmen kendimize geçmiyorsa sözümüz. Ah. Bizi bu duruma düşüren benliğimiz ne kadar da hain, ne kadarda zalimmiş kendine. Nur içinde yat sevgili komşum adını bile bilmediğim.
Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım, ayrımsız gayrımsız ölüm gerçeğini bir an dahi unutmadan. Yase
& & & & &
Kırlangıcın Hikayesi
Kırlangıcın biri bir gün bir adama aşık olmuş. Her gün pencerenin önüne gelir onu izlermiş. Bir gün bütün cesaretini toplamış ve adama hey adam ben seni seviyorum uzun zamandır, seni izliyorum, demiş. Adam, “Saçmalama sen bir kuşsun ben ise bir insan durduk yere sende nereden çıktın?” diye bunu içeri almamış, pencerenin önünden kovalamış. Kırlangıç yine gelmiş, “Tamam seni hiç rahatsız etmicem, demiş sadece çok iyi dost olalım.”
Adam yine kabul etmemiş ve kovalamış. Kırlangıç tekrar gelmiş, “bak demiş, hava çok soğuk seninle çok iyi arkadaş olalım, beni içeri al soğukta donacağım. Sıcak ülkelere göç etmek zorunda kalacağım, lütfen beni içeri al” demiş. Adam yine almamış.
Kırlangıç çok üzgün bir şekilde başını önüne eğmiş ve gitmiş. Aradan çok zaman geçmiş, adam pişman olmuş. Yaz gelmiş, diğer kırlangıçlara sormaya başlamış; ama gören olmamış. Sonunda danışma ve bilgi almak için bilge bir kişiye gitmiş, olanları anlatmış. Bilge kişi demiş ki: “Kırlangıçların bütün ömrü altı aydır. Hayatta bazı fırsatlar vardır sadece bir kez elinize geçer; değerlendiremezseniz uçup gider.
Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar; değerini bilmezseniz kaçıp gider ve asla geri gelmez. Dikkatli olun, farkında olun. Bir düşün bakalım acaba sen farkında olmadan bugüne kadar kaç kırlangıç kovaladın.”
& & & & &
Beyaz At ve Hükümdar
Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün maiyetinin (“kendi adamlarının”) hazır bulunduğu bir sırada: “Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum. Onun ölüm haberi bende kriz geçirtebilir” demiş.
Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir. Ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez ki, beyaz atın ölümünü hükümdara haber versinler. Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil. Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kafa gidecek, der. Ve Seyis başı, hükümdarın huzuruna çıkar: “Hükümdarım, der. Sizin beyaz at var ya!”
“Evet” der, Hükümdar.
Seyis başı: “O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor” der.
Hükümdar: “Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!..”
Seyis başı: “Aman hükümdarım! Ben demedim, siz dediniz hükümdarım, siz dediniz” der ve kafayı kurtarır.
Söyleme şeklimiz birçok şeyi değiştirir.
Günün Şiiri
O ve Eski Duvar Saati
Çoktandır kırılmıştı camı ve çarkı
Parmağı ile çeviriyordu akrebi, yelkovanı
Zaman boyun eğmişti ona, sandalyenin üzerine çıkmış
Gülümsüyordu;-saat yedimi dokuz mu olsun
İstiyordu işte.
Saat on iki mi olsun- o da oldu. Yalnız bilemiyordu,
Belirleyemiyordu bu on bir, sekiz dokuz.
Gündüzün mü gecenin mi-
Daha çok gecenin olsa gerek.
Şu iki sarı kemik siyah tahtanın içinde.
Ve küçük elmaslı tarağı ölü kadının, masanın üzerinde.
Kendine Yeterlik
Sırtına aldı güneşi bu sabah
akordeonu omzunda bir delikanlı gibi
Atina tepelerine tırmanan.
Geride kaldı geçirdiğimiz gece, zevkleri
ve o zevklerin korkusu. O bitmek umudu olmayan
hüzün de geride kaldı.
Çamlar, güneş, pencereler – işte oradalar.
Ağaçların altında iki iskemle. Niçin iki?
Haa evet, biri oturmak, biri de bacaklarını uzatmak için.
Yannis RITSOS
Aynı Yıldız
Islanmış parlıyor damlar ay ışığında. Kadınlar
şallarına sarınıyorlar. Evlerine koşuyorlar saklanmak için.
Biraz daha oyalansalar eşikte, onları ağlarken yakalayacak ay.
O adam her aynada, çıplaklığı içine kapatılmış
bir başka saydam kadın olmasından şüpheleniyor
– sen ne kadar uyandırmak istesen de onu, o uyanmayacak.
Bir yıldızı koklayarak uyuya kalmış o kadın.
Adamsa uyanık yatıyor koklayarak aynı yıldızı.
Yannis RITSOS
Günün Fıkrası
Gerçek Fıkra
Bir gün Temel ve Dursun bakmışlar ki 40. kata çıkmak için asansör bozulmuş. Temel demiş “Çıkana kadar ben sana fıkra anlatırum.”
“Tamam.” demiş Dursun.
Nefes nefese 35’inci kata çıkmışlar. Dursun da dönüp Temele “Ula Temel ne saçma fikra anlattun be sen bana. Ben sana gerçek bir fıkra anlatayum da gör fıkra nasulmuş.”
“Tamam, anlat pakayum fikranu.”demiş Temel.
“Anahtaru kapiciden almayu unuttuk da.”
Günün Sözü
Yardımlar tıpkı çiçek gibidir. Ne kadar taze ise o kadar insanları memnun eder.
Chillon