Emekli Mekânı Kıraathaneler

0
311

Değerli okurlarım, bugün sizlere ilginç bulacağınızı ümit ettiğim bir mekândan, izlenim sunmaya ve orayı tasvir etmeye çalışacağım. Anlatacağım mekânın müdavimlerinin %90’ı emekli! Kıdemli olanları da var yeni emekli olanlar da bulunmakta!

Kıraathane ya da kahvehane deyip de geçemeyiz bunun içinde öyle şeyler bulunuyor ki saymakla bitmez yine de boyutlarımızı aşmadan, kimseleri incitmeden isim de vermeden, yıllar önceki birikimlerimizi ve de şimdiki izlenimlerimi sunmaya özen göstereceğim.

Genel olarak emeklilerin vazgeçemedikleri bir mekândır kıraathaneler! Herkes bu mekânın komşusu değil, dolmuşla gelip gidenler çoğunlukta. Hiç kimse halinden şikâyetçi de değil. Bu mekânların çok önemli avantajları vardır. Evinize ekmeğinizi götürdüğünüz sürece hanımınızla münakaşanız olmaz, gündüz gelen konuklara da muhatap olmanı söz konusu değildir. Bazı ailelerde hanımlar “Hadi sen kahvene git” diyerek işi tatlıya da bağlarlar.

Eğer özel bir uğraşınız yoksa bu mekânlara gelmek oyun oynamak zorundasınız. Oyun bilmeyenler de öğrenmek zorundalar.

Bir defasında bayram nedeniyle belediye başkanımız Seyfi Dingil beyefendi teşrif etmişlerdir bu mekâna, ayaküstü öpüştük, sarıldık, bayramlaştık ve giderken “Öcal abi, siz buraya mı geliyorsunuz” dedi. “Evet sayın başkan, burası güzel insanlarla dolu…” diye cevap verdim.

Bildiğiniz gibi belediye başkanımız Seyfi Dingil beyefendi halkla iç içe, kibirsiz, mütevazı insanlara değer veren bir yapıya sahip. Şehrimize de önemli eserler verebilmek için olanca gücünü sarf etmekte ve buna özen göstermektedir. Çalışmalarını kamuoyuna yansıtmak adına bir söyleşi yapmayı düşünüyorum Bu da bizim asli görevimizdir.

Efendim, ben Şanlıurfalıyım, orada kahve kültürü oldukça değişiktir. Orada insanlar, yoldan geçen bir dostunu mutlaka çay içmeye davet eder. Bu işin raconu da budur. Kahve ya da çay için kahveci ile sürtüşme söz konusu değildir. Ayrıca bahşişsiz kalkılmaz o mekânlardan. Çok eskilerden geldiğimiz için bahşiş veren tek kişi ve de hizmet edenleri onore eden tek kişi benim diye düşünüyorum.

Bunları neden söyledim biliyor musunuz? Şehrimiz kozmopolit… Yani yerlisi neredeyse yok. Genel olarak İskenderunluyum diyenler de bulunmuyor, kaldı ki burada doğmuş, büyümüş, ömür tüketmiş olmasına rağmen hatırı için bile söylemiyorlar. Kendileri bilir.

Kahvehane kültürünü, oynanan oyunları, değişik ilginç tipleri, müdavimlerinin birbirine olan saygısını ve bu soruların yanıtlarını, yandaki “Gönül Köşemden” sütunlarında sizlere sunacağım. İsim vermeden, eleştirmeden, fakat hepsinin de güzel insanlar olduklarını göz ardı etmeden…

Bu kıraathaneye hoş geldiniz, iyi oynayın, yoksa yenilirsiniz.

Mutlu olun mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Kıraathanelerin Raconu

Değerli okurlarım, kıraathane deyip de geçemeyiz. Buraları “Hayat Okulunu” bitirenler de bitirim olanlar da işletir, fakat o bitirim dediğimiz kesim sonunda kaybeder. İşi gücü insanları kandırmaktan geçer de ondan. Bu kıraathanenin yanındaki 94 sokakta yıllarca oturdum, sakinlerini tanıyorum. Zaten insanlarla iç içeyiz, son 40-45 yılda kimler geldi, kimler geçti, iyilerini rahmetle anıyoruz. Bu çok önemli değil mi?!

Her yerin olduğu gibi bu kıraathanenin de bir işleteni var. Gazi Berberoğlu! Kendisi saygılı, terbiyeli bir karaktere sahip, olay çıkmamasına özen gösteren bir insan. Kendisinin haberi yok ama çok denemeden geçti ve onun için bunları yazıyorum.

Kendisine sorduğum klasik soruları da abartmadan, dürüstçe yanıt verdi. Kahveciliğin baba mesleği olmadığını, dostlarıyla birlikte olmaktan haz duyduğunu ve bu nedenle de bu işi yaptığını söyledi. Kıraathanenin kalabalık oluşu da kendisinin başarılı olduğunu gösteriyor diye düşünüyorum.

Sanat yazımda Doğulu yani Urfalı olduğumu söylemiştim. Bizim oralarda bıyığı terlememiş, askerliğini yapmamış, aile sahibi olmamış kişiler kahvehaneye gidemezdi. Çünkü içeride babaları, amcaları yaşında büyükleri bulunuyordu ve aldıkları terbiye ve gördükleri kültür gereği içeri girmezlerdi. Ve ben de buna dahildim.

Hatta konuyla ilgili bazı babalar akranlarına şöyle seslenirlerdi; “Ahmet Kiya, benim oğlum artık kahveye gidiyi ha…” Yani oğlu artık büyümüş, adam olmuş anlamında, derli toplu bir ifadedir bu!

Uzun yıllar önce kıraathaneler, sohbet edilen, gazete okunan, çay, kahve içilen mekanlardı! Günlük olaylar görüşülür, sohbet koyulaşır ve dostluklar pekiştirdi. Yoldan geçen bir dostuna “Halil Abey gelip acı bir çayımı içeydin” diye de yakınlık gösterip iltifat ederlerdi. Şimdi öyle mi?

Mademki konuyu bu noktaya getirdik, Gazi Berberoğlu’nun kıraathanesinde gelen müdavimlerin, neden niçin geldikleri ile beraber, karakteristik boyutuna şöyle bir göz atalım. Gazi kardeşimizin mekânına gelenlerin büyük bölümü emekli, büyük bölümünü de tanıyorum ve onların beni çok daha iyi tanıdıklarını düşünüyorum. İsim vermeden izlenimlerimi sunmak istiyorum.

Gazi’nin mekânına gelenlerin hepsi oyun hastası. Kâğıt oyununun her çeşidi var ama Okey revaçta, çatır çutur sesler duyanlar bilsinler ki bu ses okeycilerden geliyor. Değişik karakterde dostlarımız bulunmaktadır, yenilgiyi sevmeyenler hep yenmek isteyenler, oyun esnasında hileye başvuranlar… Var mı yok mu bilmem ama bir tanesini çok iyi tanıyorum.

Oyunda stres yaratanlar da var. Bu şekilde oyuncuların motivasyonunu bozarak avantaj sağlamaya özen gösterenler, 25 kuruş için garsonla sürtüşenler… Oysa garsonlar bize hizmet ediyorlar, onlara cömert davranmamız gerekmez mi?

Bana göre en hoşa gitmeyen de oyun oynamak yerine kavga edercesine davrananlarla, bir çay için birinin dibine girercesine yaklaşanlardır! Onlar güzel şeyler değil ama hiç kimse de dört dörtlük değildir.

Aslında kıraathane ile ilgili olarak yazılacak çok anılarım var da başka bir Sanat ve Kültür sayfamda biraz daha ayrıntıya girerek sizlere sunacağım. Allah’ın selâmı üzerinizde olsun.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Sözü

Kahvecinin İyisi Kumarbaz Olmaz

Öcal’dan İnciler

Emekli Müşteriyse Olay da Olmaz

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here