“Dünya Hali” Diyorlar Buna ama Dünyanın Bundan Haberi Yok!

0
175

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Biz şarkıyla uyanmayı unuttuk, ama bazıları hala işin ciddiyetinde değil her halde ki, kutlamalar, düğünler, dernekler hız kesmeden devam ediyor. Yani herkese hayırlı olsun, ancak lütfen biraz dikkat! Yani daha dün altı şehit verdik. Ve her gün şehit veriyoruz. İçimiz kavruluyor çıldırmak üzereyiz. “Ben ne zorluklarla büyüttüm seni” diye ağlıyor şehit askerin annesi. Bir buçuk yaşındaki çocuk babasının cenazesinde babasını arıyor, insanların canından can kopuyor, yangın her tarafı sarmış, soluk alacak yer kalmamış, yalan dolan, din, iman salkım saçak üzerimizden dökülüyor ve biz lay-lom afyon yutmuş gibi salınıp duruyoruz. Parti geceleri, arkadaş toplantıları bilmem ne geceleri düzenleyerek.

Din salkım saçak dökülüyor lafı çok ağır doğrusu, birisi bunu bana söylese döverim âlim Allah. Ama eğer Hac hattından dua siparişi veriyorsam, yetim hakkı yiyor, yalan dolanla yaşıyor, sonrada hocaya günah çıkarmaya gidiyorsam, dünyanın parasını bayılarak. Kutsal Kâbe’de gafil-gafil dolaşıp selfi çektiriyorsam sonrada onu sosyal medyada paylaşıyorsam, 6 yaşındaki kız evlenebilir vahşetine ses çıkarmıyorsam, çocuk tecavüzlerine ve saçının telini gösterenin zina yaptığına inanarak ses çıkarmıyorsam. Dini artık yalnızca göstermelik kullanmaya başlamışsam eh arık buna, “din üzerimden salkım saçak dökülüyor” diyebilirsiniz. Ama bendeniz bütün bunları yapıyorsam, sanırım ne demek istediğinizi de anlamazdım. Ve bu yazıyı da okumazdım! Bu yüzden içimden yolunuz açık olsun diyorum. Vicdanınız rahatsız etmiyorsa ne söylenilir ki? Zaman sizin kullanın dilediğiniz gibi.

& & & & &

Sosyal Yardımlaşma ve Sokak  Çocuklarını Koruma Derneğine Sesleniyorum…

Ve sevgili okuyucularım, sosyal medyada ki, çok az kullanırım doğrusu boşa geçecek zamanım yok Allah’a çok şükür. Paylaşılan yemek görüntüleri, yiyen var yemeyen daha çok. Neden yemek paylaşırsınız kardeşim ya? “Çıkın sokağa yoksulluğu görün.” İnanın yiyip içtiklerimden utanır oldum sokaktaki açlığı sefaleti gördükçe.

Ki çoktan beri yazacağım belki bir iki kez yazmışımdır. “Kamu spotu” gibi her sokağa çıktığımda karşılaştığım aksak eskici ve elini bırakmadığı 6-7 yaşındaki oğlu. Adam bu işin ehli değil belli. Sanki Berke o kadar etkilenmiş ki cebindeki son parayla çocuğa simit almak istemiş ama adam çocuğu alıp gözden kaybolmuş bile. Arkalarından koşmaya çekinmiş, baba üzülür kırılır diye… Ama kendisi paramparça geldi eve ”ne yapabilirdim Gül” dedi. Keşke ona akıl verecek durumda olsaydım. Aynı görüntülere defalarca bendenizde şahit oldum. Onları görünce başımı yere eğiyorum sanki suçluymuşum gibi.

Ve geçen gün pizzacın önündeydiler. Ve künefecinin. Dışarı kaldırıma masalar atılmış. İnsanlar kaygısızca pizzalarını tatlılarını yiyorlar. Ve bu ikili o kaldırımın üzerindeler. Çocuk bu kez açık seçik ağlıyor “pizza” isterim diye. Babası sertçe kolundan çekip hızla oradan uzaklaştı. Berke’yle yine bakakaldık. Vicdan azabı gibi duruyor gözlerimin önünde. Ve yetkililere sesleniyorum. Bunların belli ki bir şeyden haberleri yok, çocuğun okul yaşı gelmiş, geçiyor, okula gitmesi gerekiyor. Yardım almaları lazım, zabıtalar her yerde ama bunlardan haberleri yok herhâlde.  Sosyal yardımlaşma kurumlarına ve sokak çocuklarını koruma derneğine sesleniyorum “lütfen bu insanlarla ilgilenin.”

& & & & &

Dünyanın parası taşa toprağa harcanıyor. Ama insana yatırım sıfır. Devasa yükseldi gudubet Hilton gece gündüz çalıştı firavunun köleleri gibi işçiler ve iş aletleri. Doğrusu büyüleyici bir koordine vardı gelen geçenin bakışları orada. Bendeniz yürüyüş yolumu değiştirdim çok zorunlu olmadıktan sonra o toz duman içine girmiyorum, yollar çamur delik deşik, trafik iptal, ağır iş aletleri vinçler falan oranın sahibi şimdi. Etraf darmadağın kaldırımlar, yollar,  refüjler tozlu Allah’ım ya rabbim kocaman bir inşaat alanı sahil. Birde tam karşıdaki cami inşaatı ile gerçek anlamda iflas durumlarında oralar. Ancak insanların hiç umurunda değil. Tozlu duvar kenarlarına oturup, çoluk çocuk film izler gibi izliyorlar, çekirdek çitliyorlar çaylarını içiyorlar. Ne toz duman ne de gürültü ne de karaya vurmuş kocaman bir gemi gibi olan binaya aldırmadan. Onun yanında balık lokantası etraf kokudan geçilmiyor içerde balık yeniyor dışarıda çekirdek çitliyor insanlar. Biraz ilerde deniz kulübü önü kalabalık, dünyanın arabası park etmiş yol kenarına, süslü püslü insanlar düğün yapıyor. Tam o saatte Şehit oluyor Mehmetçikler. Evlerine haber geliyor. Türk bayrağı asılıyor kiremitten çatılarına. Anneler yeri göğü inletiyor feryat figan. Ve çocuklar babalarını arıyor! Ve çocuklar bir simit için ağlıyor. “Dünya hali” diyorlar buna ama Dünya’nın bundan haberi yok. Ah dünya senin bundan neden haberin yok?

Ve sevgili okuyucularım şimdilik daha çok canınızı sıkmayım bir tebessüm göndereyim dünyanın bu haline. Ve sağlıkla sevgiyle kalmaya çalışalım. Ayrımsız gayrım sız yan yana el ele. Yase

Günün Şiiri

Beş Bin Kişiyiz Burada

Beş bin kişiyiz burada

kentin bu küçük parçasında.

Beş bin kişiyiz.

Ne kadar olacağız bilemem

kentlerde ve tüm ülkede?

Burada yapayalnız

on bin el, tohum eken

ve fabrikaları çalıştıran.

İnsanlığın ne kadarı

açlıkla, soğukla, korkuyla, acıyla,

baskıyla, terör ve cinnetle karşı karşıya?

Yitip gitti aramızdan altısı

karıştı yıldızlara.

Biri öldü, diğerini vurdular asla inanmazdım

bir insanın bir başkasına böyle vuracağına.

Öbür dördü sona erdirmek istedi bu dehşeti

biri boşluğa attı kendini,

diğeri vuruyordu başını duvarlara

ama ölümün işareti var hepsinin bakışlarında.

Nasıl dehşet saçıyor faşizmin yüzü!

Kusursuz bir kesinlikle yürütüyorlar planlarını.

Hiçbir şey umurlarında değil.

Onlar için kan madalyadır,

kıyım kahramanlık gösterisi.

Tanrım,  senin yarattığın dünya bu mu,

çalışıp hayran kaldığın yedi günlük emek bu mu?

Dört duvar arasında tükeniyor ömürler

sanki hiç geçmiyor,

yakarı yalnızca ölümün bir an önce gelmesi için.

Ama birdenbire içim sızlıyor

ve görüyorum bu akışı yürek vurusu olmadan,

yalnızca makinelerin nabzıyla

ve ortaya çıkıyor askerlerin ebelerinin yüzlerinin

yalancı tatlılığı.

Ya Meksika, ya Küba ve tüm dünya

ağlıyorlar bu alçaklık karşısında!

On bir el buradayız

üretmekten yoksun bırakılmış.

Ne kadarız hepimiz tüm ülkede?

Başkanımızın kanı, yoldaşımızın,

Daha güçlü vuracak bombalar ve makineli tüfeklerden!

İşte böyle vuracak bizim yumruğumuz da yeniden!

Ne zor şarkı söylemek

dehşetin şarkısı olunca.

Dehşetti yaşadığım,

ölümüm dehşetti.

Gördüğüm kendimdi oncasının arasında

ve oncasının sonsuzluk anı içinde

sessizliğin ve çığlıkların

ezgileridir şarkımın noktalandığı.

Hiç görmemiştim böylesini

Hissetmiş ve hissetmekte olduğum

Yeni bir tohumun doğumu olacak bu…

Victor JARA/İngilizceden Çeviren: Asi BALKAR

Yağmurdan sonra büyürmüş başak

Meyveler sabırla olgunlaşırmış

Bir gün gözlerimin ta içine bak.

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

Yağmurdan sona büyürmüş başak.

Cemal SÜREYYA

Günün Fıkrası

Yeri Ayrı

Ankara’daki Karadenizli bürokratlardan biri, köyde tek başına yaşayan yaşlı annesini yanına almak için ısrar etmektedir ama valide hanım, köydeki ineğini bırakmak yanlısı değildir pek. Nihayet oğul hatırını kıramayıp Ankara’ya gelir ama gözü ve gönlü hâlâ köyde. İkide bir, “Uşağum gönder beni de gideyum köye” diye oğluna baskı yapmakta. Oğlu da biraz duygu sömürüsü yapayım, belki vazgeçer düşüncesiyle der ki: “-Anne, sen köydeki ineği mi çok seveysun, beni mi?”

Cevap şöyledir: “-E uşağum, senin yerun ayri, sığırumun yeri ayri!”

Günün Sözü

Güneş parlamaktayken, ekinini biç.

Chamfort

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here