Dön Dolaş Durumları

0
89

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İyi olmak için neden var mı? Bilmiyorum? Sağlıklıyız çok şükür ancak ülkece acayip bir durumdayız; canımız değil, ruhumuz bile sıkıntıda. Kimsenin aklına gelmeyen başına geliyor, ömründe duymadığını duyuyor, asla böyle şeyler olmaz sevgili ülkemde dediği her şey rahatlıkla oluyor. Milyon kez nokta koysak da yeniden noktalanacak bir şey çıkıyor. Ve biz dön dolaş, durumlarındayız. Başımız bedenimiz dönüyor dünyamız alt üst olmuş elimiz kolumuz bağlı, neydim, kimdim ne oldum neyim diye düşün, dur durumlarındayız!

Bu yıla dek hiç bu kadar zamandan habersiz kalmamıştık. Ne sıcaktan etkileniyoruz, ne hastalık bizi yere seriyor ne yitirdiğimiz canlar için doya doya yas tutuyoruz. Ne üzüldüğümüz belli, ne üzülmediğimiz öyle kocaman kocaman gülmek hangi asırda kalmıştı unuttum. Ne yediğimizi ne yemediğimizi bile bilmez olduk daha doğrusu aldırmaz, takmaz olduk. Her şey önemini yitirdi. Dumur durumlarını yaşıyoruz. Neden böyle olmayalım ki? Atalarımızın ak kanı ile sulanmış sevgili ülkemizde çocuklar sokakta yaşıyor, bulursa yiyor, bulmazsa aç, yoksulluk diz boyunu aşmış, korunaklarda kaldığı iddia edilen çocuklar ise tecavüz ve kötü muamele ile karşı karşıya, kul hakkı diye bir şey kalmamış.

Akıl deseniz tümden bizden uzaklarda. Kullar kullara diz büküyor önünde eğiliyor! “Sünnetinden” diye bir şey duymamıştık, şimdi onu da duyduk. Ağzımız bir kararış açık hayretten büyümüz gözlerimizle. Daha biz bu gidişle neler duyarız kim bilir? Köprü yapıldı “Osman gazi köprüsü”

Orada bir köprü var / ondan geçmesen de / oraya gitmesen de, o köprü senin paranla yaşayacak / şarkısını söyletiyor.

Oturduğumuz yerde vergisini ödüyoruz? Zaten bizim işimiz, kullar olarak, vergimizi ödemek. “Birileri de bu vergileri ne isterse yapsın anasının ak sütü gibi helal” demek ve başımıza gelen her şeye şükretmek! Şehitler arkaya, arkaya gelmeye devam ediyor, evler, yuvalar yıkılıyor genç insanlar kör topala yatalak sandalyeye mahkûm kalıyor. Mülteciler hayatımızı paylaşıyor, ülkemizi nerdeyse sahipleniyor. Konuk durumuna düştük ayıp olmazsa insanlar her an her yerde havaya uçuruluyor, her aileden nerdeyse biri bu patlamalar da yaşamını yitirmişken hala  “her şey daha güzel olacak” deniyor.

Güzel bir şey nedir unuttuk valla neydi güzel? Her şeye güzel diyenler, bir gün uyandıklarında ne olacak acaba?! Valla artık şiir okumak, resim yapmak, şarkı söylemek bile güzel değil. Ve en fenası bizi bu duruma düşüren düşüncelerimiz, ruh durumuz. Peki sorumlusu kim? Yine biziz herhalde? Dedim ya düşün taşın, dön dolaş kayıpsın, bu bir zerre olan dünyanın en ufak zerresinde kendini dev aynasında seyrederek.

Ve sevgili okuyucularım hangi durumda olursak olalım sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman hep birlikte ayrımsız  gayrımsız. Yase

& & & & &

Bir Kâse Yoğurt

Osmanlı Devleti döneminde her paşa ve padişah için, memleketinde herkesin istifadesine açık bir hayır kurumu yapıp ahirete öyle gitme, en büyük ideal idi. Bu sebeple, fethedilen yerlerde her biri bir cami, bir külliye veya bir hastane yapıp gitti. Ecdâdımız, kendi devirlerinin kültürünün gerektirdiği müesseseleri kurdular. İnsan nerde neyi tahsil ederse etsin ama Rabbiyle her zaman irtibatlı olsun diye camisiz yer bırakmadılar.

İşte bu düşünce Kanunî’ye de Süleymaniye Camiini yaptırdı. Ancak o, yaptıracağı eserin yalnız kendi defterine kaydolmasını arzu ediyor ve Rabbi’ne böyle bir armağan takdim etmek istiyordu. Onun için, ustalara sıkı sıkıya tenbihatta bulunuyor ve “Kimseden yardım kabul etmeyin” diyordu.

Cami duvarları her gün yükseledursun, karşıdan bu camii mahzun mahzun seyreden bir nine vardı. İnekleriyle başbaşa, onların sütüyle geçinen bu yaşlı kadın, inkisar içinde kendi kendine, “Ey Allah’ım, Kanunî’ye servet verdin, malk-mülk verdin, Senin uğrunda bir cami yaptırıyor. Bu fakir kuluna bir şey vermedin; ne yapayım da, ben de Senin rızanı kazanayım. Benim elimden böyle işler gelmez. Elimden gelen, ustalara bir tas yoğurt ikram etmektir.” der ve ustalara müracaat eder.

Onlar, padişahın izni olmadığını söylerlerse de, kadının ısrarına dayanamayıp, yoğurdu alıp yerler. Büyük hükümdar, o gece rüyada, yaptığı işin mizanda tartıldığını görür. Terazinin bir kefesine Süleymaniye Camii, diğerine ise bir tas yoğurt konulmuş ve yoğurt, camiden ağır basmıştır. Sabah olur; Kanunî, ayakları titreye titreye ustaların yanına gelir: “Ne yaptınız, kimden ne aldınız?” diye sorar. “Yaşlı bir nine geldi; çok ısrar etti; yalvarıp yakarmalarına dayanamadık ve bir tas yoğurt aldık.” derler. İşte, Süleymaniye’ye ağır basan yaşlı kadının o bir tas yoğurdudur. Kanunî, gördüğü rüyayı oradakilere nakleder.

& & & & &

Padişahın Gezinti Teklifi!

Birinci Dünyâ Savaşı’nda İngilizler, İslâm dünyasını parçalayıp yutmak için çok kesif bir casusluk ve propaganda faaliyetlerine girişmişlerdi. Bu çalışmalar sonucunda Hint Müslümanlarının aşırı dostluk ve bağlılıklarına mukabil Arap dünyasında bazı çözülmeler başlamıştı. Birçok Arap liderlerine Osmanlı Devletinin yıkılmasıyla kurulacak devletlerden taçlar vaat edilerek ayrılık telkin edilmekteydi…

Birliğin tesisi için… Sultan Reşâd Han sarsılan İslâm birliğini “Hilâfeti hâiz olan Türkler” etrâfında yeniden tesis ve takviye için Şeyh Senûsî hazretlerini huzûruna kabûl etti. Ondan Müslüman Âlemini dolaşarak Hilâfet etrafında bozulan birliği yeniden kurmasını ricâ etti. Gerçekten de o devirde Müslümanların en fazla sözünü dinleyecekleri şahsiyet gâyet haklı bir şöhrete mâlik olan Şeyh Senûsî hazretleri idi. Şeyh hazretleri derhâl muvâfakat ederek Sultana, Türk milletine hizmete hazır bulunduğunu bildirdi. Ancak tam İslâm Dünyâsını dolaşmaya çıkacağı sırada kendisini dâvet eden Sultan Reşâd Han vefât etti. Evet, kaderde olanlar başa gelecekti…

Hâlâ faaliyetteler mi?!. İslam ülkeleri içinde ve dışında Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında çatışma ve kargaşa çıkartmak veya Müslüman fırkaları arasındaki İslam birliğini zayıflatmak, her asırda İngilizlerin vazgeçmediği hedeflerdir. Böylece Müslümanların gelişme ve ilerlemeleri engellenecek aralarında sürekli ihtilaf ve geçimsizlik oluşturarak esas meselelerle ilgilenmelerini önlenecek ve mevcut birlik ortadan kaldırılacak. Müslümanların fikrî güçlerini, millî servet ve mâlî hazinelerini boşa harcatarak, gençlerin vatana millete şevkle hizmet etmelerini önlemek için “yerli işbirlikçileri” ile çalışan “İngiliz casusları”nın hâlâ faaliyette oldukları anlaşılmıyor mu? Ne dersiniz?!.

Günün Şiiri

Benim Adım Dertli Dolap

Benim adım dertli dolap,

Suyum akar yalap yalap,

Böyle emreylemiş çalap,

Derdim vardır inilerim.

Beni bir dağda buldular,

Kolum kanadım kırdılar,

Dolaba layık gördüler,

Anın için inilerim

Ben bir dağın ağacıyam,

Ne tatlıyam ne acıyam,

Ben mevlaya duacıyam,

Anın için inilerim.

Aşık Yunus eder ahı,

Gözyaşı siler günahı,

Hakka aşıksam billahi,

Anın için inilerim…

Yunus EMRE

Acep N’ola Bu Benim Halim

Bir korku düştü canıma, acep n’ola benim halim
Derman olmaz ise bana, acep n’ola benim halim

Canım tenimden üzüle, gitmek yararı düzüle
Bu suret nakşı bozula, acep n’ola benim halim

Dünya donların soyucak, yuyucu tenim yuyucak
İletip kabre koyucak, acep n’ola benim halim

Eller gidip ben kalıcak, sinde yalnız olucak
Münkerle Nekir gelicek, acep n’ola benim halim

Ne ayak tuta, ne elim, ne aklım kala, ne bilim
Cevap vermez ise dilim, acep n’ola benim halim

Mezardan duru gelicek, hak terazi kurulacak
Amelimiz görülecek, acep n’ola benim halim

Miskin Yunus eydür sözü, kan yaş ile dolu gözü
Dergahına tutar yüzü, acep n’ola benim halim

Yunus EMRE

Yunus Emre’nin Sözleri

Olsun be aldırma yaradan yardır.. Sanma ki  zalimin ettiği kârdır..

Mazlumun  ahi indirir sâhi.. Her şeyin bir vakti vardır..

Ölümden ne korkarsın, korkma ebedi varsın.

Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için..

Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil yetmiş iki millet dahi elin ‘yüzün’ yumaz değil.

Yaratılanı hoş gör, yaradan’dan ötürü.

Mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan.

Zulüm ile abad olanın akıbeti berbad olur.

Biz gelmedik dava için, bizim işimiz sevda için, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik.

Kırma dostun kalbini; onaracak ustası yok. Soldurma gönül çiçeğini; sulamaya ibrik yok.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here