Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün (Çarşamba) Şam Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Aydınlık Gazetesi yazarı Prof. Dr. Mehmet Yuva Ayna Kültür ve Sanat Derneği, Evimiz Süpürge Derneğinin Konuğu idi. Her hafta bir konu ve bir konuk programları ile Ayna Kültür ve Sanat Derneği doğrusu dünyanın en güzel işlerinden birini yapıyor İskenderun’da… O kadar güzel ki genç, yaşlı, öğrenci, ev hanımı, kariyer sahibi ya da değil herkesi o eski salaş dernek bahçesinde toplamayı beceriyor ya; işte ilk giz burada… Bunu sağlayan derneğin sağlam yapısı alçak gönüllü, halkçı, sakin ve sevecen, değerli kurucuları kuşkusuz…
İzleyiciler her hafta o salaş mekânda tabureler ya da plastik sandalyelere dağınık, sere serpe oturuyorlar ve sanki sarayın koltuklarına kurulmuş gibi ciddiyetle ve ilgiyle konukları dinliyorlar ki doğrusu konuktan çok onları izlemek hoşuma gidiyor ne yalan söyleyeyim. Çok seviyorum böyle bir konu üzerinde yoğunlaşan insanların bir arada olmalarını, mimiklerini, tepkilerini incelmeyi çünkü içinde bulunduğumuz zamanda artık özler olduk böyle birlik ve beraberlik tablolarını. Ki Ayna Kültür ve Sanat Derneği ilk başta bunu sağlıyor. Bir defa yeni insanlar tanıyorsunuz günü birliğine İskenderun’a gelenler bile ilk soluğu dernekte alabiliyorlar. Sonra eski tanıdıkları buluyorsunuz ara vermişseniz, yeni gençler, yeni fikirler, eski filmlerle (Perşembe geceleri iz bırakmış eski filmler izlenebiliyor isteyen katılabilir) kendinizi yeniliyor ve bir soluk alabiliyorsunuz bu karanlık günlerde yıkıntı, kan, revan, şehit cenazeleri eksilmeyen güzelim ülkemizde.
Ve sevgili okuyucularım her hafta bir konuk ağırlayan derneğimizin bu haftaki konuğu değerli tarihçi köşe yazarı Sayın Prof. Dr. Mehmet Yuva oldu. Kendisini birkaç kez izlemişliğim vardır Ulusal TV’den, örneğin yazılarını Aydınlık Gazetesinden. Ancak şahsen görmedim geçtiğim Çarşamba gününe dek.
Gerçek bir üniversite hocası… Bir tarih bilgini, bir dil bilimci olmasının dışında etkileyici bir hatip. Kendimi üniversitede ders dinleyen bir öğrenci gibi algıladım, elinde işaret sopası bez duvara asılı haritada önemli yerleri işaret ederken. Sakin, rahat, alaycı, yargılayıcı ve aynı zamanda saygılı bir konuşma tarzı var. Satır aralarında bir sürü anlamın gizli olduğu. Valla elim yüzümde dinledim de dinledim, milattan öncesinden günümüze dek gelen dönemi satır satır nasıl birbirine eklenmiş, sözcükler nasıl sonu gelmeyecek gibi uzun. Eyvah dedim içimden öğrencilere sıkılmak üzere valla.
Ve tabi ki üşümeye başladılar ve tabi ki acıktılar ve tabi ki tahta sandalyelerde huzursuzca dönüp durmaya başladılar, bazıları kalktı gitti çünkü zamanı kısıtlı ancak hoca şimdi bağlıyorum diye diye saati çoktan şaşırttı. Ben denizin canına minnetti çok zevkle dinliyordum onu. Ancak bende üşüyordum. Üstelik bir sürü soru vardı sormak istediğim ancak yetişmem gereken yerler de vardı ve sonunu getiremeden kalkmak zorunda kaldım. Keşke zamanım olsaydı söyleşinin sonunda onunla konuşabilseydim her zaman böyle bir bilge gelmiyor ki! Keşke konuşmasını kısa kesebilseydi ve bir sürü soru sorabilseydik ancak belki başka zaman sırf bunun için yine gelebilir.
Mehmet Yuva yine Batı Asya’nın merkezinin İskenderun bölgesi olduğuna dikkat çekerek bizi bir güzel yüreklendirdi. Yani İskenderun ve çevresi güvenlik kilidi olmuş milattan öncesinden günümüze dek gelen bütün medeniyetlerin. İskenderun kilidi her açıldığında bir medeniyet dünyadan silinmiş şimdi bizi yok etmeye çalışan emperyalist ülkelerin İskenderun anahtarını elde etmeleri gerekiyor. Tabi avuçlarını yalarlar. Mustafa Kemal, bunu bildiğinden Hatay ve çevresine çok önem veriyordu. Ve Hatay davası şahsi meselemdir demiştir. İyi ki demiş. İyi ki bizde İskenderun’da yaşıyormuşuz. Ve iyi ki Mehmet Yuva daveti kabul edip gelmiş şimdi onu daha başka bir gözle ve anlayışla okuyacağız ve izleyeceğiz, teşekkürler sayın hocam ve teşekkür Ayna Sanat ve Kültür Derneği.
Ve sevgili okuyucularım dünyanın kem gözleri üzerimizde şehitlerimiz tekrar üç-beş artarak gelmeye devam ediyor. Ve biz lay lomla oyalanamayız artık birbirimize ayrımsız gayrımsız kenetlenmeliyiz. Sağlık ve sevgiyle kalarak… Yase
Günün Şiiri
Belki Yine Gelirim
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.
Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü
Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
“Tükürsem cinayet sayılır” diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların
Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense
Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler
Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma
Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
Dizginlerini koparan bir at sanki bu
Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim
Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez
Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün…
Ahmet TELLİ
Günün Sözü
Sen kendinle başa çıkamayınca, senin gibi aciz düşmana kim ehemmiyet verir?
Şiraz’lı Sâdi
Cehalet her zaman kendisine hayran olmaya hazırdır.
Santra Guitry
Biz bir öyküyü iki kez anlatmayı pek severiz, fakat onu bir kereden fazla dinlemeyi asla!
William Hazlitt
Giysilerini kendilerinin en önemli yanı sayanlar genellikle giysilerinden daha değerli olamazlar.
William Hazlitt