Çocuk Gözüyle Yoksulluk

0
76

Değerli Okurlarım, çocuklarımıza tatlıyla acının, güzelle çirkinin, mutluyla mutsuzun, sevimliyle sevimsizin, varlıkla yokluğun, zenginlikle fakirliğin daima karşımıza çıkacağı şu yaşlı dünyamızda var olduğunu fırsatlar elverdiğince gösterebilmeliyiz.

Bir baba da söylediklerimi uygulamaya çalışmış… Yani, burada amaç, hiç hesapta yokken insanların birden bire fakirleşip her şeye muhtaç olabileceğini oğluna göstermek…

O nedenle, bahar mevsiminde, köy de yaşayan bir dostuna 2-3 günlüğüne konuk oluyorlar. Köy yaşamında genel olarak her şey mütevazı ama doğal zenginlikler, çocuğun anlayamayacağı şekilde üst düzeyde. Buna paralel olarak sebze ve meyvelerin de, seralarda yetiştiğini ve hormon çalgını olduğunu söyleyemeyiz.

Sonuç olarak, mütevazı olmakla beraber, fakir bir köy yaşamını oğluna gösterdiği için kendini mutlu saymaktadır. Bu sevinç içinde oğluna bir soru soma gereği duyuyor evlerine dönerken…

-İnsanların ne kadar fakir olabileceklerini gördün mü?

-Evet…

-Ne öğrendin peki?

-Şunu öğrendim: Bizim evde bir köpeğimiz var hem de küçücük, bu amcaların üç tane. Bizim bahçemizde büyük bir havuzumuz var, onların kocaman dereleri var, her tarafa akıyor. Bizim birkaç halımız var ama onların yemyeşil göz alabildiğince uzanan çimenleri. Biz en fazla karşı apartmanı görüyoruz ama onlar bütün bir ufku görüyorlar.

Babası donup kalmış ve söyleyecek söz bulamamıştı. Bu ifadeler karşısında ne diyebilirdi ki zaten…

Ve çocuk devam ediyor: “Teşekkürler baba… Ne kadar fakir olduğumuzu bana yaşayarak gösterdiğin için…”

Babanın şaşkınlığı daha bir süre devam edecektir. Bunu çabucak atlatabilmek mümkün değil. Ancak, çocuk hep öyle çocuk kalacak değil. Delikanlılık çağına geldiğinde köy yaşamı ona bir şey vermeyeceği gibi, çocukluğunda yaptığı köy ziyaretini çok iyi anımsayacaktır.

Kırsal kesimlerde, köylerde yaşayanlara tepeden bakmak gibi bir niyetim kesinlikle yoktur ama sosyal imkanlar açısından çok farklı olduğu bilinen bir gerçek. Nerden aklıma geldi bilmiyorum ama baba olmanın da bir sanat yönünün olduğunu, bunu da duygu ve düşüncelerle anlatmaya çalıştığımı düşünüyorum.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Yaşam ve Şah-Mat

Değerli Okurlarım, bu makalemde sizlere satranç oyununu anlatacak değilim. Fakat satranca tıpa tıp benziyor.

Nasıl mı? Hayat bir hayat, hayatta satranç gibidir. Her parçanın bir önemi bir işlevi vardır. Bazıları zayıf, bazıları ise güçlüdür. Bazı parçalar oyunun başında, bazıları da oyunun sonunda işimize yarar. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta skor tutulmaz. On parçanı kaybetsen de, yine de kazanma olasılığı vardır. Satrancın güzelliği budur ama işler bir anda da tersine dönebilir.

Yaşam satranç gibidir, çünkü ikisinde de kayıplar, kazançlardan daha fazla şeyler öğretir insana. İkisini de tamamen çözebilmek pek mümkün değildir. Bu mümkün olsa bile, bir ömür gereklidir. Yaşamı da satrancı da çözebilmek bir ömre bedeldir. Ancak, ikisi de bitirilmek ve kazanılmak için oynanır. Akıl ve zeka ikisinde de önemli bir meziyettir ama tek faktör değildir.

İkisinde de oynamayı bilmiyorsanız kazanamazsınız. İyi bilmeniz bile kazanmanızı garanti etmez. Çok ilginç değil mi? İkisinde de doğru hamleler kazandırır, ikisinde de vazgeçişler, seçimler vardır. İkisinde de teoriler değil, pratik konuşur, ikisinde de piyonlar, vezirler olabilir. Her ikisinde de “denedin yenildin, bir daha dene ve daha iyi yenil” felsefesi geçerlidir…

İkisinde de geçmiş oldukça önemlidir. Yaşamda da satrançta da, önceden karşılaşılan ve uygulanan stratejilerin akılda tutulması büyük avantaj sağlar. İkisinde de ilk bölümü, kazanmak için oynarsınız. Sonrakinde üzerinize yorgunluk çöker ve “Artık n’olursa olsun” tarzında bir oyun sergilersiniz. Son bölümdeyse “Bu kadar oynadım bari kazanayım” diye çırpınır durursunuz.

Her ikisinde de başarılı olmak için en azından birkaç hamle sonrasını düşünmek gerekir. Hırs yapıldığındaysa keyif almak yerine, haris bir mutsuza dönüşüyor. İkisinde de attığınız adımı geri alamazsınız. Birisinin yazılmış, öbürünün yazılmamış kuralları öyle der. O kurallar “Önceden düşünmeliydin” der…

Her ikisinde de sonlara doğru küçük şeylerin değeri anlaşılır; tıpkı “piyonlar” gibi…

İkisinde de en son hatayı yapan oyunu kaybeder, emekler heba olur gider… İnsan yaşamı sona erdiğinde toprağa, satranç oyunu bittiğinde, şah da piyon da aynı kutuya konur… Acaba, bu benzetmeme, sizler de iştirak ediyor musunuz?

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Kaliteli Yaşam İçin

Yaşamı güçleştirmek, çekilmez hale dönüştürmek için elimizden geleni yapıyoruz. Özeleştiride bulunmak işimize gelmiyor. Kendimize göre bir bahane yaratıyoruz. Mutlaka birilerine suçu yükleyip rahatlıyoruz ya da rahatladığımızı sanıyoruz.

Oysa, kaliteli bir yaşam sürmek istiyorsak, “Hayır” sözcüğünü aklımızın bir köşesinde canlı tutmalıyız. Aleste beklemeli.  Her zaman hayır denmez, denmemeli de. Yine de kaliteli yaşamak istiyorsak “Hayır” diyebilmeliyiz.

Çoğumuz gerginliklerimizin kökeninde hayır demeyi becerememek buna paralel olarak da, herkesi hoşnut etmek, sorumluluk üstlenmek ve üstlendiğimiz bu sorumluluğun da hakkını verebilmek için çabalamak yatmaktadır. Bize ihtiyacı olanlara yardımcı olmak çok güzel bir yaklaşım ve kişiyi rahatlatır. Taşıyacağımız kadar sorumluluk üstlenmeliyiz.

Üstlendiğimiz yükün altında ezildiğimiz zaman, bırakın faydalı olmayı kendimizde hak etmediğimiz halde büyük zarar görürüz. Yaşam kalitemizi düşürmeden, antipatik de olmadan “Hayır” demeyi bilmeliyiz. Zor durumda kaldığımızda hiç kimse de bize yardımcı olmayabilir. Bunu da aklımızdan çıkarmayalım.

Günün Sözü

Kadın Dili Keskindir Hiç Paslanmaz…

 Öcal’dan İnciler

Midesine Düşkünler Düşünmeden Konuşur!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here