Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Her acı bir diğerinin üzerine gelerek büyüdükçe büyüyor. Hepimiz ölümü yanı başımızda hissetsek de başımıza gelmez sanırız, bu yüzdende ölüm bizi gafil yakalar. Ve aileler kuzularını kınayarak savaşa gönderseler de asla umutlarını kaybetmezler. Sağ salim dönüşünü beklerler. Ama bu savaş ve şehit olmak kaçınılmaz bazı durumlarda. Ve ailelerin acısı bizimkinden çok daha yakıcı olur. Allah gani-gani sabır akıl versin onlara. Nur içinde uyusun şehitlerimiz mekanları cennet olsun… Vatan sağ olsun.
& & & & &
Bugün kendimi seviyorum. Ya siz? Sevmek çok güzel biliyor musunuz her şeyi seversiniz kendinizi severken, taşı, böceği bile. Aslında içten içe “yazık diyorum” “yazık” gördüklerim ve yaşadıklarımdan ötürü. Direk beni ilgilendirmeyen şeyler fakat bugün direk ben değilsem bir başkası ve belki öbür gün ben.
Gerçi ben o durumlara asla düşmem ama olur ki düştüm düş kırıklığına uğramam çünkü görmüştüm önceden bunlardan ancak bu çıkar derim geçerim ya da şu an hissettiğim şekilde hissedersem bambaşka yollar denerim sert ve kesin.
Çünkü keyfi ve fevri davranışlar bana göre değil. Özellikle belli bir yere gelmiş insanların ses yükselterek, konuşmaları inanılacak gibi değil. Bu tip insanlar konuşur, atar tutar ve akıl verir ama onlar ancak karşılarındakinden öç alır gibi davranırlar, işleri onlara düşerse. Ve neden biz bu kadar pasif bir toplumuz şimdi anlıyorum azarlanan siniyor bağırılan oturuyor…
Ben yinede seviyorum kendimi bütün bunlara rağmen. Çünkü biliyorum sevgime karşılık veren de var. Ama yine üzülüyorum neden ben? Neden yanımdaki arkadaşımda yararlanmıyor kendini severken başkalarının da sevgisinden?
Eğer yazabilecek içimi dökebilecek olsaydım korkusuzca neler yazardım neler? Kiminiz şaşırır kiminiz “sen nerede yaşıyorsun günaydın” derdi. Ama ben yine kendimi seviyorum. Çünkü biliyorum bir tek ben değilim kendini seven. Bir yerlerde var benim gibiler. Biliyorum bu kötü adamlar var yaşamda ama onların hastalıklı olduğunu da biliyorum. Kompleksli ve dar görüşlü, rüzgara göre yön değiştiren.
Ben yinede kendimi seviyorum onlara inat. Çünkü onlar bana yaklaşamaz, onlar kendi yoluna ben kendi yoluma. Biliyorum doğuştan şanslıyım, belim bağlı değil onlara, ya bağlı olsaydı? Siner miydim? Susar mıydım haksızlığa? Acaba “susmam” derken ölümüne susar mıydım? Ya da bohçamı alıp kaçar mıydım? Önceleri daha gençken kaçardım, kaçtım da ama artık kaçmazdım. Hz. İsa’nın diğer yanağını uzat felsefesini geride bıraktım. Artık bana vurana “sen affet” diyorum. Ya da anlamıyorsa anlayacağı dilden konuş diyorum öyle kaçmak, yanağını uzatmak geride kaldı. Tırnaklarım büyüdü. Aklımda, kaybedeceğim şeylere bağlı kazanacaklarım incecik ip üzerinde onları yorumlarım. “Tamam olur efendim” gitti. Varsa bir hatam kes cezanı ama seninde varsa hatan sende cezana rıza göster.
Şimdi diyorsunuzdur ki bu ne biçim yazı anlamadık. Hem kendini seviyor hem nelerden söz ediyor? Kendimi seviyorum çünkü hakkımı koruyabiliyorum. Çünkü haklarımı biliyorum. Kendimi seviyorum çünkü hak ararken hakkımı vereceklere inanıyorum. İşte bu yüzden bu yazı.
Sancılanırken içten içe aslında bir gönül rahatlığı da var. Eğilmedim, bükülmedim, hakkımı istiyorum, sadece bu yüzden kendimi seviyorum. Bu yüzden bu yazı… Belki çok kişisel ama ben biliyorum seversem kendimi başkaları da nasibini alacak, haydi arkadaşlar hep birlikte kendimizi sevelim. Özellikle bu günlerde daha çok birlikte olalım. Çünkü zaman birlik, beraberlik zamanı el ele gönül gönüle… Sevgiyle kalın sevgili okuyucularım. Yase
& & & & &
Arkadaşım Yollamış, Teşekkürler Gönülcüm…
Güney Afrika’nın Cape Town şehrindeki bir hastanede devamlı esrârengiz ölümler oluyordu. Hemşireler haftalardır üst üste her Cuma günü 311 numaralı yoğun bakım odasına yatırılan hastaları ölü bulmaktaydılar. Bu sırlı ölümlere uzun süre açıklama getirilemedi.
Herkes meselenin çözülmesi için seferber oldu. Uzmanlar odanın havasını bakteriyolojik bakımdan kontrol ettiler. Güney Afrika’nın önde gelen bilim adamları ölenlerin aileleriyle üç hafta boyunca görüşmeler yaptılar. Hatta işin içine polis girdi ve akla gelen her ihtimal tek tek değerlendirildi, ancak onların araştırmaları da sonuçsuz kaldı. Ve tabiî bu arada 311 numaralı odadaki hastalar sebepsiz ölmeye devam ediyorlardı. Son çâre olarak hastaların kaldığı 311 numaralı yoğun bakım odası devamlı gözetim altına alındı ve sonunda odadaki ölümlerin sebebi ortaya çıktı.
Sonuç çok trajikomikti. Cuma sabahı saat 6’da odaları temizleyen temizlikçi kadının, hastanın bağlı bulunduğu solunum cihazının fişini çekerek kendi elektrik süpürgesinin fişini taktığı ve işini bitirince sonra solunum cihazının fişini tekrar yerine takıp gittiği görüldü.
& & & & &
Nimetullah Hafız (1939-…)
Yugoslavya Türklerinden olan Nimetullah Hafız 2 Aralık 1939’da Yugoslavya’nın Prizren kentinde dünyaya gelir. Üniversite öğrenimi yıllarında ünlü bir ressamın kızı olan Tacida Hanım ile evlenir. Ondan iki çocuk sahibi olur. İlk, ortaokul ve lise öğrenimini Prizren’de okur. Nimetullah Hafız, 1961’de liseyi bitirdikten sonra bir yıl gazeteci olarak Üsküp’te yayınlanan “Birlik” gazetesinde çalışır. Bir yıl da Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptıktan sonra üniversite öğrenimine başlar. Üniversiteyi önce Belgrat Üniversitesi Filoloji Fakültesinin Şarkiyat Bölümünde sonrasında ise Sarayevo Üniversitesi Şarkiyat Bölümünde okur ve oradan mezun olur. Burada Türkçe, Arapça ve Farsça öğrenir. Nimetullah Hafız, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde “Prizren Türk Halk Edebiyatı Metinleri” alanında profesörlüğe kadar yükselir.
Edebiyatta yirmili yaşlarda ilk adımını atan Nimetullah Hafız, ilk şiirlerini “Birlik” gazetesi ile aylık çıkan “Sevinç” ve “Tomurcuk” ismindeki çocuk dergisinde yayımlar. 1964’te ilk şiir kitabı olan “Günaydın” kitabı basından çıkar. Bu kitapta çocuklar ile ilgili şiirler yer alır. Bu ara Nimetullah Hafız, halk bilimiyle ilgilenmeye başlar. Şiiri bırakıp araştırma-inceleme alanına yönelir. Bu alanlarda birçok sempozyum, kongre ve seminere katılır.
Türk bilim adamı, yazar, şair, akademisyen ve edebiyatçı Nimetullah Hafız, Balkanlar başta olmak üzere dünya genelinde bilinen bir Türkolog olarak da ön plana çıkar.
Lirik ve didaktik tarzda şiirler yazan Nimetullah Hafız, yapıtlarında doğa, çevre, yurt ve çocuk sevgisini yoğun şekilde işler. Yugoslavya’daki Türk şiirine de yenilikler getiren Nimetullah Hafız ayrıca çocuk edebiyatı alanında da önemli ürünlere imza atar. Nimetullah Hafız, Türk folkloruna da büyük katkılar sağlamış bu çalışmalarından ötürü 1994’te merkezi Ankara’da yer alan Türk Folklor Araştırmaları Kurumunun onur üyeliği unvanını alır. Nimetullah Hafız, derleme ve seçki alanında da çalışmalar yapmış, bu çalışmalarını daha sonra kitap halinde yayımlamıştır. Ayrıca Üsküp radyosunda da Türk dilinde haber, çocuk ve gençlik programlarında çevirmen ve sunucu olarak çalışır. Nimetullah Hafız, halen Priştine Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde görev yapmakta olup aynı zamanda Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezinin de başkanıdır.
Günün Şiiri
Yarın Gene Sabah Olacak
Yarın gene sabah olacak
Dili çözülecek kuşların şeytanlıkları çocukların
Bir bakacaksın boy verip açacak yeni tomurcuklar
Denizlerde yeniden dalgalanmaya başlayacak
İşte böyle,
Yarın gene sabah olacak
Yarın gene sabah olacak
Altın kapıları açılacak gündüzün
Sonra gezinecek sokaklarda kişiler
Kimisi okuluna kimi işine gidecek
İşte böyle, yarın sabah gene sürecek.
Yarın gene sabah olacak
Her şeyde bir değişiklik göreceksin
Doğa dünden daha iyi
Çocuklar dünden daha güzel olacak
Yarın gene sabah olacak.
Nimetullah HAFIZ
Kuş Kanadından
Halim selim değilim,
baştan kara ettiğim günler olur benim de.
Sevdiğim olur dert olur halim;
ezbere mecnunum bazı çöllerde.
Kırılır kolum kanadım,
naçar kalırım türkülerde;
anasız babasız, öksüz kalırım.
Yeşil kurbağalar öter yeşil göllerde,
ben garip, perişan gurbet ellerde.
Gurbet eller yoldur:
bir ucunda tevellüdüm müjdelenir,
kara haberim gelir öbür ucundan;
ve her çeşme başında üçe ayrılır.
Üç kardeşin en küçüğü ben avareye
kervan geçmez yollar salık verilir.
Gitmem demem.
Böyle yazmış yazan, aklı karalı
dere tepe, yokuş demem giderim.
Giderim de kanlı yaşlar dökerim,
akman demem, aksın varsın, silerim.
Elin olsun gül memeler arası,
meskenimdir benim hanlar, kahveler;
olmazsa, bahçeler, bağlar benimdir.
Benimdir ovalar, kartallar semti,
nerde akşam orda sabah ederim.
Yastıceğim taş olur,
“Altım toprak, üstüm yaprak”
ama gönlüm hoş olur.
Rumeli’nden bir türkü çalmaya görsün hele,
Çıkmaya görsün Aliş Tuna Boyundan,
ilk kadehte sarhoşum.
İflah olmam artık, hekim kâr etmez,
efkârlanır içerim, içer efkârlanırım.
Komşu kızları mı, ölüm mü geçmez,
neler geçmez hatırımdan, bir ben bilirim.
Evvel ve ahir geçer,
Yunus-u biçare, Şair Nedim, sakiya,
ömrün tesellisidir; geçer,
Sultan Süleyman’a kalmayan dünya.
Unuturum da sonra garipliğimi,
heheyyt!…derim bir, kuşlar, ağaçlar!
Ve çıkarım dağlara.
Nereli bu rüzgâr, bu su deli mi?
İznim olmayınca yasak macera.
Selamım, baş üstüne,
Kavgam, dert-yaş üstüne,
mazlumun âhıdır başımda esen
gocunsun paşalar, beyler
alimallah komam taş-taş üstüne.
Ve döğünsün eller, eller;
Ayvaz’ımın perçemi düşmüş sol kaş üstüne.
Çok sürmez velakin bu saltanatım,
tüfek icat olur,
hasetinden Kır-At’ım,
ben, arımdan ölürüm.
Niyazi AKINCIOĞLU
Günün Sözü
Kuvvete dayanmayan adalet güçsüz, adalete dayanmayan kuvvet acımasızdır.
Pascal