Bir Zamanlar Gazetecilik (2)

0
45

Değerli Okurlarım, böyle bir makaleyi ya da benzerini daha önceleri yazarak sizlere sunduğumdan emin değilim. Teğet geçtiğim olmuştur, fakat ayrıntılara girmediğimden kesinlikle eminim. Yazmamın en önemli nedenine gelince; 13 Mart 2009’da Gelişim Hastanesinde önemli sayılabilecek bir ameliyat geçirdim. Okurlarıma şu anda sağlığımın normale döndüğünü söyleyebilirim. Ameliyatımı soran okurlarım için tarih koydum. Ciddiye almayın. Alt tarafı menüsküs ameliyatıydı!

Bizim kuşak yere sağlam basar ama ateş hattına yaklaşmaktayız ve bazı şeylerin garantisi yok. Duygularımda ağır basmış olabilir. Bu nedenlerle, iki kuşak önceyi sizlere anlatmaya çalışacağım. Ülkemizin gelişmiş merkezlerinde bile, gazetecilerin yaşam biçimini, çalışma koşullarını, fedakârlığın boyutlarını, spor basını ve uzantılarını…

Şimdi anlatacaklarım, tam iki kuşak önceki Gazetecilerin ve Basının çıplak resmidir ancak bazı belli merkezlerde, “ENTERTİP” hadisesi yerleşmeye yüz tutmuşken, “ANADOLU BASINI” el pedalı ile çalışıyordu, bunu da belirtmekte fayda var.

Şimdi nasıl ki? Orasını sormayın. Biz şimdi zaman-zaman hayal dünyasında yaşayan, bunu savunulacak bir sıcaklık olarak kabul eden bu ulvi mesleğe dönelim.

Bu arada, elinde defter kalem, kaldırımları eskiten, piyasayı dolaşan, sözde gazetesahiplerini konumum dışına atıyorum. Onlar Gazeteci değiller!

Efendim, gazetecilik, içeride ve dışarıdaki gözlemlerin taban tabana çakıştığı güzel meslektir. Bu ulvi meslekten haz duymayanların, sadece belli bir yere kadar götürebileceği bir meraktır bu güzellik…

İmrenilecek tarafı, ihtiyaçtan, yorgunluktan, verilen molaların yanı sıra ruhlar sıkışıp daraldığında kendini bir boşluğa atmak değildir… Engin denizlerde, köpek balıklarına meydan okurcasına alabildiğine yüzmek de değildir bu mesleğin imrenilecek tarafı… Yarınki sayımızda, kendisini sahiden spor yazarı sanan birisiyle olan diyalogumu sunacağım.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here