Bazen Bir Şey Anlayamaz Oluruz

0
55

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar ısındı güneş parlıyor. Sahil tıklım tıkım adım atacak yer yoktu neredeyse Pazar günü. Şöyle bir güneş altında yürüyüş yapayım dedim. Ama olmadı. Çünkü geziye cıkmış ağır, ağır salınarak giden insanlar arasında hızlı, hızlı yürüyecek  yer bulamıyorsunuz. Yürüyüş yolu  dolu, kaldırımlar dolu, sokaklar, caddeler dolu. Ve minik çocuklar sere serpe dolaşıyor bunların arasında! Anne babalar bir yerde, bu minicik çocuklar başka yerde! Ömrümde anlayamadığım şeylerin başında bu gelir. İnsan nasıl çocuğunu böylesine salıverir sonsuz bir güvenle?

Her şeyden vazgeçtim. Bu Suriyeli yeni yetme çocukların kendilerinden büyük bisikletleri ile o kalabalığı ve bu minik şeyleri hiç kale almadan yarış yaparken çocuklarına çarpmasından da mı korkmuyorlar? Her köşede, onlarla burun buruna geliyorsunuz, bir sağa, bir sola nereye gideceğinizi şaşırıyorsunuz. Bisiklet yolu varmış kimin umurunda? Milyon kez yazdım milyon birinci kez yazıyorum. Bu bisikletlileri ve motorluları hiç olmasa tatil günlerinde çoluk çocuk sahildeyken yasaklayın ya da onları bisiklet yolunu kullanmaları için uyarın. Kocaman uyarı levhaları var yürüyüş yolunda, okumaya bilmeyenler bile bilirler ki bu yoldan araç geçemez ama onlar inadına geçiyorlar çığlık ata ata üstelik. Nasıl bir rahatlık, nasıl bir aymazlık anlaşılır gibi değil.

Zaten artık bir şey anlayamaz duruma geldik ya.  Bir kadın çıkar reklam arası der ne dediğinin farkında mı onu da bilmiyorum? Kendisi o  reklam arasında bugün milletvekili. Daha dünyada kadınlara oy hakkı verilmemişken Türk kadını Cumhuriyet sayesinde seçme ve seçilme hakkına sahip olmuştu. Bunu unutmak olası mı? Bir şey anlamaz olduk  artık diyorum ya. Kendine İslam diyenler var. Her gün bir yenisini ekliyorlar dehşet yaptırımlarına. Damdan aşağı atmalar, korkunç kafa uçurmalar, diri-diri gömülen kızlar, taşlanarak öldürülen kadınlar. Anlayamıyorum bu hangi din kitabında yazar. Ya da hangi hadiste geçer? İnsanlıkta böyle bir şey var mı?

Doğuda Suriyeli kumalar ve hatta burada, gel de anla şimdi bunu yapanları? İçim acıyor hem kuma olana hem de üzerine kuma gelene. O kadınların bu durumu severek kabul ettiğine asla inanmıyorum. Ancak belli ki  elleri  ayakları bağlı! Maddi, manevi…

Ve sevgili okuyucularım bazı insanlar bir garip. Birini eleştirirler kıyasıya, işiyle ilgili, saçıyla başıyla, yaşam tarzıyla, akıllarına ne gelirse mantıklı mantıksız. Eleştirilen üzülür eleştiri yapanın, kendisi,  işi hakkında bilmeden araştırma yapmadan eleştirdiğini söyler. Ve baya bir alınır sıkılır, üzülür. Ancak  birde bakmışsınız ki kendide aynı şeyi yapıyor?

Valla bugün bir şey anlayamaz olduğum bir gün. Bazen bazı günler anlayışı zorlayan olaylar baskın çıkarlar diğerlerinden her halde. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her türlü ayrım gayrıma anlayışsızlığa  inat. Yase

& & & & & &

18 Yaşında

Daha henüz 18 yaşındaydı, ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmış, dert içinde eve kapanmıştı. Sokağa çıkmıyordu. Annesi… Bir de kendisi… O kadardı bütün hayatı… Bir gün fena halde bunaldı, dayanamadı, attı kendini sokağa. Bir yığın vitrinin önünden geçti. Tam bir CD satan dükkânı da geride bırakmıştı ki, bir an durdu. Geri döndü, kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar.. Hani ilk bakışta aşk derler ya, öyle takılıp kalmıştı işte… İçeri girdi. Kız gülümseyerek koştu ona… “Size nasıl yardım edebilirim” diye…

Nasıl bir gülümsemeydi o… Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı… Kekeledi, geveledi, sonra “Evet” diyebildi.. Rastgele bir plağı işaret ederek… “Evet.. Şu CD’yi bana sarar mısınız?” Kız CD’yi aldı, içeri gitti. Az sonra paket edilmiş geri geldi. Aldı paketi, çıktı dükkândan, evine döndü, açmadan dolabına attı. Ertesi sabah gene gitti aynı dükkâna. Gene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve getirdi, attı paketi dolaba, gene açmadan..

Günler hep alınıp sardırılan CD’lerle geçti. Kıza açılmaya bir türlü cesaret edemiyordu. Annesine açıldı sonunda… Annesi “Git konuş oğlum, ne var bunda” dedi. Ertesi sabah bütün cesaretini topladı. Erkenden dükkâna gitti. Bir CD seçti. Kız gülerek aldı plağı. Arkaya gitti, paketlemeye. Kız içerdeyken bir kağıda “Sizinle bir gece çıkabilir miyiz” diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi, notu kasanın yanına koydu gizlice.. Sonra paketini alıp kaçtı gene dükkândan…

İki gün sonra evin telefonu çaldı. Anne açtı telefonu. CD dükkânındaki tezgahtar kızdı arayan… Delikanlıyı istedi. Notunu yeni bulmuştu da. Anne ağlıyordu. “Duymadınız mı” dedi. “Dün kaybettik oğlumu.” Cenazeden birkaç gün sonra, anne oğlunun odasına girebildi sonunda.. Ortalığa çeki düzen vermeliydi. Dolabı açtı. Oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü. Paketleri aldı, oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir CD vardı, bir de minik not.. “Merhaba. Sizi öyle tatlı buldum ki.. Daha yakından tanımak istiyorum. Bir akşam birlikte çıkalım mı? Sevgiler. Jacelyn!.”

Anne bir paketi daha açtı. Onda da bir CD ve bir not vardı. “Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece davet edin, artık. Sevgiler. Jacelyn!”

Unutmayın. Düşündüğünüz şeyi mutlaka söyleyin. Birini seviyorsanız, söyleyin ona. İçinizdekini söylemekten korkmayın. Birisi hakkında ne hissediyorsanız söyleyin ona. Ve hemen söyleyin. Hemen! Çünkü, doğru zamanı bekler ve “İşte şimdi tam zamanı” derseniz, bir bakarsınız çok geç olmuş. Gününüze sahip olun ki, pişmanlıklar yaşamayasınız. Yaşamı yaşanmaya değer yapan şey sevgidir…

Günün Şiiri

Vera  İçin

Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana

Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm…

Nazım HİKMET

İstanbul

geldi dört güvercin
suda yıkanmak için.
Su mahpushane yalağındaydı.
ve güneş
güvercinlerin
gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
girdi dört güvercin
yıkanmak için
suyun içine.
ve kederli toprakta dört insan
baktı dört güvercine.
Güvercinler hep beraber
güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
uçabilirler.
Durdurmaz onları demir ve duvar.
güvercinlerin yumuşak kanatları var.
Ve kanatlar
Şimdi bur da, şimdi damın üzerinde.
İnsanların kanatları yok
İnsanların kanatları yüreklerinde.
Dört güvercin
güneşe varmak için
yıkandı, uçtu sudan.

Nazım HİKMET

Mavi Gözlü Dev

O, mavi gözlü bir devdi,

Minnacık bir kadın sevdi.

Kadının hayali minnacık bir evdi

Bahçesinde ebruliii

Hanımeli açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.

Ve elleri öyle büyük işler için

Hazırlanmıştı ki devin

Yapamazdı yapısını

Çalamazdı kapısını

Bahçesinde ebrulii

Hanımeli açan evin.

O, mavi gözlü bir devdi,

Minnacık bir kadın sevdi.

Mini minnacıktı kadın,

Rahata açıktı kadın.

Yoruldu devin büyük yolunda.

Ve elveda deyip mavi gözlü deve,

Girdi bir cücenin zengin kolu da

Bahçesinde ebrulii

Hanımeli açan eve

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev.

Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz,

Bahçesinde ebrulii

Hanımeli açan ev.

Nazım HİKMET

Günün Fıkrası

Temel üniversite sınavlarına girmiş. Her soruda yazı tura atarak cevaplar vermiş. İki saat sonra öğrencilerin çoğu sınav kağıdını verip salonu terk etmiş Temel hala yazı tura atıyordu..

Öğretmen gelmiş başına dikilmiş; “Temel hepsine yazı tura atıyorsun bitiremedin mi?

Temel; “Hocam bir saat önce biturdum ama cevaplarını kontrol edeyrum.”

Günün Sözü

Tanrıların gazabına uğramayan günahkârlar yalnız sevgililerdir.

Eflatun

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here