Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız? Bazen düşünüyorum. Düşünmeye dalıp gittiğimde, birileri gelip düşüncemi bölmese nereye kadar elim çenemde gözüm bir noktada kalabilirim diye. Aslında, biri gelip düşüncemi bölmese de, nerden nasıl gelir bilinmez bir dürtü “kalkmalısın yazın var yazılacak, ya da yemek yapman gerek, ya da havuz zamanı, ya da geç oldu dönmek gerek” diye düşüncemi böler? Hani uykudan uyanır gibi? Derin bir uykudan nasıl uyanmak elimizde değilse?! (böyle düşünüyorum) Benden içerde biri var belli, uzaklara gitmemden hoşlanmayan, bazen uyarıya meydan okuyarak “her şeyi boş ver gitsin, böylece kalıp gideyim sonsuza dek” diye söylendiğim olmuyor değil! Ama yinede düşünüyorum, düşünceye dalıp kalmak mı, yazmak mı, ya da yüzmek mi, daha güzel diye?
Ve akıl yürütmeye başladık ya böylece? Geriye dönüş yok; o anlar geçmişte kaldı artık başka bir boyuta girmişsinizdir. Kalkarsınız sanki dünyaya yeni gelmiş gibi? Bakınırsınız önceden hiç görmemiş gibi. Ne kadar saçma ve zor gelir günlük işler o zaman? Bütün bu saçma diye nitelediğiniz işler arasında yapmak istediğiniz tek şey, suya gömülmek olur, sanki geldiğimiz yere özümüze dönmek gibi bir şey bu? Evet kesinlikle böyle: suyla bütünleşmek özgür ağırlığından kurtulup kanatlıymış gibi suda gitmekten aldığımız yoğun zevkin nedeni başka ne olabilir ki?
& & & & &
Havuzdayız, bebekler geliyor, küçük çocuklar, anneleri, babaları ve çoğu nineleri ile. Saçları ağarmış anneanneler, aralarında yabancılarda var. Çocukları yüzdürüyor, oynatıyor, duş aldırıyor ve olağan üstü bir sevgi gösteriyor ve bütün bunları yaparken güneşte çocukların peşinden koşmaktan bitap düşüyorlar. Kardeşimle söyleşiyoruz, sırtımızı güneşe vermiş kollarımız havuzun kenarında çenemizin altında kilitli, iki dalış arasında mola vermiş suyun içindeyken.
Anneler, çocuklarını büyütürken zaten çok yorulup kendilerinden çok fedakarlık yapıyorlar yetmiyor, çocuklarının çocuklarına da bakıyorlar. Çocuklar ise ne yapıyor? Bebekleri büyüdüğünde annelerini bakım yurduna veriyorlar? Tabi bunu herkes yapmıyor ancak yapanlarda çok. Onlar bu günleri nasıl unutuyor olabilirler? Annelerinin onlara ve çocuklarına verdiği (emeği geçtik sadece) sevgiyi?
Kardeşim “onlarda yarın aynı şeyi yapar ve bu böylece dönüşümlü olarak sürer gider yaşam” dedi. Azıcık umursamazlık taşıyan uykulu bir sesle.
“Bu kadar basit mi ya?” “Ne sandın ki?” Ne sandığımı bilmiyorum diyerek dalıyorum suya ancak annelerin bu kadar yorulması, incinmesi içimi acayip yakıyor. Hepsini kucaklamak istercesine suya kucak açıp gidiyorum. Hangi yaşta olursak olalım annelerimize ihtiyaç duyarız ve onları bir avuç suda dahi ararken onların incindiğini yorulduğunu görmek hangimizi mutsuz etmez ki?
Ve kardeşimin onlarda aynını yapar sözü aklıma bir şey getiriyor.
Adam oğluna “seni seviyorum” demiş. Oğlu “bende, çocuğumu severim” diye yanıt vermiş. Bende seni seviyorum dememiş?! Ama ben kendim ve herkes için diyorum, bütün anneleri annem gibi seviyorum ve onlardan birinin incinmesi beni de incitiyor, yüreğimi yaralıyor. Onlar beni bilmese de, tanımsa da, sevmese de ben hepsini seviyorum.
Ve sevgili okuyucularım havadan mı neden bilmem? Azıcık duygusal mıyız ne? Gözyaşlarım suya karışıyor, kulaçlarım hızlanıyor ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalın diyorum ve eğer anneniniz yanınızda iseniz ona sevdiğinizi söyleyin. Yase
& & & & &
Kırlangıç Hikâyesi!
Günlerden bir gün kırlangıcın biri bir adama aşık olmuş. Ve adamın penceresinin önüne konup adama şöyle demiş: “Ben seni çok seviyorum lütfen pencereyi açıp beni içeri alda birlikte yaşayalım.”
Adam: “Olmaz alamam… Sen bir kuşsun hiç bir kuş adama aşık olur mu?” demiş.
Kırlangıç tekrar: “Lütfen pencereyi açıp beni içeri al birlikte yaşarız. Hem ben sana dost ve arkadaş olurum canında sıkılmaz birlikte yaşar gideriz” demiş.
Adam yine: “Olmaz alamam…Git başımdan” diye cevap vermiş. Üçüncü ve son defa kuş adamın penceresinin önüne konup adama tekrar şöyle demiş: “Lütfen beni içeri al… Artık soğuklarda başladı, dışarıda kalamam biliyorsun ben sıcak havalarda yaşayabilirim sadece. Beni içeri almazsan başka sıcak ülkelere gitmek zorunda kalırım. Lütfen beni içeri alda burada kalayım. Birlikte yemek yer omzuna konar seni neşelendirir sana yarenlik ederim. Hem sende benim gibi yalnızsın” der…
Adam ona: “Git derhal başımdan!… Ben yalnız kalırım” demiş ve kuşu kovmuş… Kırlangıçta bu cevap üzerine üzüntülü bir şekilde uçmuş ve uzaklara gitmiş.. Adam kırlangıç uzaklara gittikten sonra düşünmüş ve kendi kendine “Ben ne aptal, ne kadar akılsız bir adamım, niye kırlangıçla birlikte kalmayı kabul etmedim? Ne güzel birlikte kalırdık” demiş ve çok pişman olmuş, pişman olmuş ama iş işten geçmiş. Kendi kendine “Nasıl olsa sıcaklar başlayınca kırlangıcım yine gelir bende onu içeri alır birlikte mutlu bir hayat sürerim” demis. Ve penceresini sonuna kadar açıp beklemeye başlamış. Yazın gelmesiyle kırlangıçlarda gelmeye başlamış. Ama onun kırlangıcı gelmemiş. Yazın sonuna kadar hiç penceresini kapatmadan pencerenin başında beklemiş ama boşuna… Kırlangıç yokmuş. Gelen kırlangıçlara sormuş ama onun kırlangıcını gören olmamış. Sonunda bir bilge kişiye halini danışmak ve ondan bilgi almak için gitmiş. Bilge kişiye olayı anlattıktan sonra bilge kişi ona şöyle demiş; “Kırlangıçların ömrü 6 aydır…”
Hayatta bazı fırsatlar vardır ömründe bir defa insanin eline geçer ve değerlendiremezsen uçup gider…
Anonim
Günün Şiiri
Çalıkuşu’nun Z Raporu
Kedi ve kasımpatı kokuyor bütün sokaklar
Dilinin dönmediği duaları sayıklıyor
Zeyniler Köyünde Çalıkuşu şimdi artık zaman
Yağmur yağıyor durmadan
Ağlıyorum kaşarlanmış bir masumiyet olarak
Bir çılgının
Kedilerin ruhlarımızı okuduğuna inandırmaya çalışan herkesi
Bir elimde tabanca
Bütün dualarım delik deşik.
Başörtülü bir anne olarak bekliyorum ruhumun
Şark hizmetinden dönüşünü
Mahalle kavgalarına karışmadan
Kocaman bir kabakla boğuşuyorum bazen
Doğruyor ve kızartıyorum onu
Günler külkedisi, akşamları kömür yakıyoruz.
Hikâyeme bir hayat yazmak istiyorum
Pek inandırıcı olmayan
Ruhuma ıhlamur yollamak istiyorum yün eldivenler
Hikâyeme bir ölüm yazmak istiyorum
Beni masalların ortasında bırakıp giden ruhuma
Romantik radyo dinleyen o eski arkadaşıma
Son bir kere daha limon ağaçlarından bahsetmek istiyorum
Otobüs duraklarında yağmurlar bekliyor beni
Yağmurla beraberliğimden doğan
Birinci ve yüzbininci hayaletim
Ucu ısırılmış bir simidin acısını durmadan
O kadar çok, o kadar çok hissediyorum.
Fareler yeraltından fırlatılan havai fişeklerdi
Haberler getiriyorlardı, hep kötü haberler
Akşamları günahkâr yazar kasalar kadar
Z raporları kadar uzun şiirlerim
Elinde bir paket çubuk krakerle geçmişim
O eski arkadaşım yıkanmış midesiyle
İskambil kâğıtları kusan, zarlar
Maça kızı ve pis yedili sayesinde
Kaç kere ölümle randevulaştı.
Plastik çiçeklerle ziyaretine geldi hayat
Semt pazarından alınma hırkasıyla,
Ayolu, yanisi bol konuşmalarıyla
Her bastığında gıcırdayan tahtalarıyla
Öyle çok sevdim, öyle çok sevdim
Binlerce kapıcı karısından birinin ismiydi sanki kader.
Delirdiğim altyazı şimdi bütün aynalarda
Vazgeçtim sonunda hep tura gelen uğur paramdan.
Hikâyem ucuz, romanım basmakalıp
Pembe kağıtlar aldım
Hayatıma bir ölüm yazacağım
Bir ölüm, pek de inandırıcı olmayan
Yazık hiçbir şair bir çiy tanesi kadar bile sızmadı kâğıda
Kayıp şiirlerim gül resimleridir şimdi.
Yazık bir son mektup bile bırakmadan gitti
Zeyniler Köyünde Çalıkuşu şimdi artık zaman.
Didem MADAK
Günün Sözü
Beni mahveden şey; Bana yalan söylemiş olman değil, Sana bir daha inanmayacak olmamdır.
Victor HUGO