Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu günlerde yürüyüş yapmanın zevki bambaşka oluyor ben deniz için. Hafiften esen serin rüzgar kafamdaki bütün karışıklığı önüne katıp havaya savuruyor. Seviyorum bu yüzden bazen yalnız bazen arkadaşlımla yaptığım bu yürüyüş saatlerini.
Yine bir sürü şikayet alıyorum meditasyon gibi yaşadığım bu bir saatlik yürüyüş sonrasında. Selam verdik almadın, baktık görmedin türünden. Gariptir herkes bilir aslında böyle olmadığımı yinede o saatlerdeki derinliğime laf ederler. Sanki alışkanlık olmuş laf sokmak. Olsun çokta önem vermiyorum zaten. Çünkü hayatın elimizden kayıp başkalarının ne yapacağımızla ilgili dayatmalarına boyun eğecek kadar ucuz basit olmadığının farkındayım… Sağlıkla, sevgiyle ve bazı özel güzelliklerle bize sunulan bu hayatı, “O ne yaptı? Bu ne dedi? O, bu şu” diyerek geçirmek ilk başta yaratılışımıza ihanet olur diye düşünüyorum artık.
Ve düşünüyorum neden bu kadar özel ve güzel olan bu hayata son verir insanlar bir tek kurşunla? Onları bu kadar zayıf ve bu kadar güçlü yapan düşünceleri mi yoksa kaderleri mi?
Kadere bir yere kadar inanırım ama yaşam koşulları, duygusal çalkantılar, şiddetli git gel durumlarını da göz ardı edemem. Acaba olayın, kader olabilmesi için bütün bu veriler, doğru zamanda doğru yerde mi buluşur, olgunlaşır ve eyleme geçecek kadar güçlenir? Sonrada kader olup çıkar? Belki?
Çok zor sorular bunlar! Çok. Bu yüzden düşünüyorum ki, kendimizden yanıt almayacağımız soruları, kendimize sormayalım en iyisi. Ve hayatımızı bize dayatıldığı gibi değil de bize sunulduğu gibi yaşayalım. Doğru yanlış kavramı olmadan, hayatı ve sunduklarını yaşayalım geniş zamanlar da sere serpe.
Ve aslında hayata yeniden başlayalım sanki yeni doğmuş gibi. Yeniden öğrenelim A,B,C’yi, yeniden sevmeyi sevilmeyi…
Valla çok düşünüyorum bu sabah, dün akşam yürüyüşünde rüzgara savurduğumu sandığım bütün düşünceler, sabah toplanıp, toplanıp gelmiş kurulmuş tam ortasına masanın. Çık oradan çıkabilirsen. Oysa dışarıda bahar bekliyor günleri sayılı.
Ve bir şiir yazmak istiyorum ve Portakal çiçeklerini koklamak, belki de, olursa, neden olmasın aşık olmak istiyorum yeniden. Ve derin, derin soluk alıp vermek istiyorum.
Ve bir öykü yazmak istiyorum içinde inlerin cinlerin kötü cadıların olmadığı. Ve aslında hiçbir şey yapmak istemiyorum. Yalnızca boylu boyunca uzanmak ve düşlere dalmak istiyorum öylece.
Ve sevgili okuyucularım gitmek istiyorum şimdi bahar dışarıda bekliyor çünkü. Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum hep birlikle. Yase
& & & & &
İyi Kötü
Leonardo da Vinci “Son Akşam Yemeği” isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı… İyi’yi İsa’nın bedeninde, Kötü’yü de İsa’nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda’nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı…
Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti.
Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi. Aradan 3 yıl geçti. “Son Akşam Yemeği” neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı….
Leonardo’nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı.
Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.
Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı.
Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu. Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü.
Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi: “Ben bu resmi daha önce gördüm” …”Ne zaman?’ diye sordu.
Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı. “Üç yıl önce” dedi adam.. “Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce. O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti…
Günün Şiiri
Ağaç Diyor ki
Ben küçücük bir ağacım,
Yurdumun bir bahçesinde,
Topraklar tüterken gölgem
Dallar da çiçeklensin de.
Her şeyimle yararlıyım,
İnsanoğluna dünyada,
Çiçeğim, yaprağım, gölgem
İri dallı zerdalimle.
Kuşlar mutlu şarkısını
Hep dalımda söylerler,
Şen arılar vızır vızır,
Kokuma koşup gelirler.
Sakın sakın dalımızı,
Çocuklar çekip kırmayın.
Çakınızla gövdemizde
Derin yaralar açmayın
Halim YAĞCIOĞLU
Herkes Gibi
Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.
Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.
Nazım Hikmet RAN
Sen Burda Bir Yabancısın…
Bu rüzgârın tadı senin hiç tatmadığın
Bu yolcular bilmediğin bir yerden geliyor
Konuştukları dil ömrünce duymadığın
Gözlerini sakla sen burda bir yabancısın.
Akşam tren raylarına yağmur yağıyor
Devrilmiş bir sokak ayak basmadığın
Çarmıha gerilmiş afişler ıslanıyor
Karanlıkta bir kadın tanımadığın
Bir şeyler söylüyor anlamadığın
Şüphelli oteller üstüne geriniyor
Sen burada bir yabancısın saklan-malısın
Akşam tren raylarına yağmur yağıyor.
Attila İLHAN
İnsan Gibi
Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
Ağır uykulardan uyanacaklar
Zor kapıları açacaklar
Yere sağlam basacaklar.
Sevgiden sırılsıklam
Yangınlanacak aşklar
Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
İnsanlar insan gibi yaşayacaklar.
En dar en karanlık sokaklar
Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
Bayramlaşıp ışıyacaklar
Hürriyet giyecek aydınlık ayaklar.
Cahit IRGAT
Günün Fıkrası
Adamın biri iş gezisi için Danimarka’ya gitmiş. İşlerini hallettikten sonra akşam barda bir kadeh içip odasına çıkmış. Tam uyumaya hazırlanırken kapı çalınmış, karşısına dünya güzeli bir hatun çıkmış. Adam tam yanlış odaya geldiğini söylemeye çalışırken kadın parmağını onun dudağına dayayarak susturmuş. “Buraya senin için geldim.”
Kadınla sabaha kadar beraber olduktan sonra mutlu bir şekilde aşağı inip resepsiyona uğramış. “Benim borcum ne kadar?” Katip gülümseyerek cevaplamış; “Borcunuz ödendi efendim. Buyurun, bu da bizim hediyemiz” diyerek bir zarf uzatmış. Adam zarfı açtığında içinde 10.000 dolar para olduğunu görmüş. Yanlışlık olduğunu söylese de hiç bir yanlışlık olmadığını söyleyerek kendisini alana kadar uğurlamışlar.
Adam Türkiye’ye geldiğinde bunu bütün arkadaşlarına anlatmış ama kimseyi inandıramamış. Adamın anlattıklarından birinin yolu Danimarka’ya düşünce ne olur ne olmaz diye oteli denemeye karar vermiş. Akşam gelip odaya çıkmış. Bu sefer inanılmaz güzellikte bir kumral gelmiş. Onunla sabaha kadar beraber olmuşlar. Adam arkadaşının yaptığı gibi aşağı inerek hesabı sormuş. Kendisine bir zarf vermişler. Adam zarfı açtığında içinde 5000 dolar görmüş. Gülümseyerek sormuş.
“Neden bana beş bin dolar? Burada kalan başka bir Türk arkadaşıma 10.000 dolar vermişsiniz.” Katip biraz düşündükten sonra hatırlamış…
“-Haaaa, o arkadaşınız. Ama onunki birinci kanalda yayınlanmıştı.”
Günün Sözü
Kalp neyle doluysa, dudaklardan o dökülür.
Goethe