Ayna Derneğinde Eğitim Sorunları Konuşuldu

0
151

Ayna Kültür ve Sanat Derneği’nin bu haftaki sohbet konusu ‘Eğitim Sistemi’ olurken, konuşmacılar ise eğitimci Tunay Devrim ile eğitimci yazar Müslüm Kabadayı oldu. Gerçekleştirilen sohbette sistemin sorunları ve kaostan çıkış yolları irdelendi.

‘Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?’ konusunda yapılan sohbette eğitim sistemimizdeki sorunlara değinen Tunay Devrim, ana başlıklarla günümüzdeki eğitim sorunlarını da sıraladı. Devrim konuşmasında; “Bu yıl 1, 5, 9 sınıflarda uygulanan yeni müfredat gelecek yıl bütün sınıflarda uygulanacak. Atatürkçülük, laiklik azaldı. Evrim kuramı yok. Cihat var, dinselleştirme var. Bunu arttırarak müfredata koyuyorlar. İHO sayısı hızla arttı. 2006-2007 öğretim yılında 455 olan İHL sayısı 2017-2018 öğretim yılında 1452. İHL öğrenci sayısı 2002’de 70 bindi bugün 1 milyon 300 bin olmuş. Eğitimde devrim yaptık deniyordu ancak OECD ve PİSA sıralamalarında sonlardayız. PİSA sınavlarında 3 kezdir 50. sıradayız. OECD de gerilerde. 2015’te 72 ülke arasında; bilimde 52, okuma yazma da 50, matematikte 49’uncuyuz. Okul terkinde Avrupa birincisiyiz” şeklinde görüşlerini belirtti.

Türkiye’de planlar ve değiştirilen müfredatlarla bir eğitim kaosunun yaşandığını kaydeden Devrim; “Sorgulamayan, okumayan bir nesil yetiştirmek işlerine geliyor. Günümüzün en büyük sorunlarından biri de budur. Her sene değiştirilen plan ve müfredatla gözümüzü boyayarak ‘yepyeni, bizi geleceğe taşıyacak, uzay çağına çıkaracak Türkiye’ diye lanse ediyorlar, ancak içinin boş olduğunu görüyoruz” diye konuştu. Devrim,  alternatifin de ‘toplumcu, laik ve bilimsel eğitim’ eğitim olduğunu savundu.

Eğitimde eşitliğin önemine vurgu yapan Devrim; “Eğitimde eşitlik diyorsak her çocuğa aynı imkanları sunmamız gerekiyor. Fiziki koşulları eşitlemedikten, denkleştirmedikten sonra eğitimde eşitlikten zaten söz edemeyiz” dedi.

Eğitimin Paralı Hale Getirildi

Daha sonra söz alan Eğitimci Yazar Müslüm Kabadayı da; “Bu ülkenin kaynaklarının her gün biraz daha yağmalandığı toplumsal düzende yaşıyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

Kapitalist eğitim modelinin farklı arayışının 1930’lu yıllarda ülkemizde başladığını ifade eden Kabadayı; “Tarım toplumunu kaldırmayı hedefleyen köy mektepleri uygulaması başlatıldı. 1940’da çıkarılan Köy Enstitüleri yasasıyla birlikte 22 bölgede köy çocuklarını burada çok yönlü yetiştirerek, onların aydınlanma ve ekonomik alanda da kalkındırmayı amaçlayan üretim içerisinde eğitim modelinin ilk örneği yapıldı. Köy Enstitülerinden, Türkiye tarihine damga vuran çok önemli insanlar yetişti. Pek çok ülke örnek aldı. Bu modelin nasıl deforme edilmesi, 1954’te bu okulların kapatılıp sınav sitemine dayalı eğitim anlayışının ve böylece elemeci bir eğitim anlayışının Türkiye’ye getirilmesiyle başladı. Şu anda okullar arası sınıfsal bir ayrım var” dedi.

Eğitimin paralı hale getirildiğini ve özel eğitimin teşvik edildiğini kaydeden Kabadayı; “İktidarın uzun yıllar koruması altında gelişen Fethullah Gülen hareketinin bir emperyalist proje olarak eğitime müdahale ettiğinin en açık örneğini sınavlarda birinci hale getirilen okullarıyla görüyoruz. Sınav sorularının nasıl çalındığını, kendi hocaların tarafından nasıl hazırlandığını anlatmama gerek yok. Ankara örneğinde olduğu gibi Ankara Fen Lisesi sınavlarda birinciyken artık Samanyolu liseleri birinci hale getiriliyordu. Günümüze doğru geldiğimizde artık eğitim, tam bir yap-boz tahtasına çevriliyor. Yönetmeliklerin hatta yasaların sıkça değiştirildiği bir ülke haline geliyoruz. Sınavkolik bir sistemin örnekleri şu gerçekle karşımıza çıkıyor; o okulların hem okul bazında tek tek bölgeler olarak ve tür olarak da ayırıma tabi tutulduğunu görüyoruz. Çocuklarımız laik ve bilimsel eğitimden uzaklaştırılıyor” şeklinde konuştu.

Küba Uygulaması Slayt Desteğiyle Anlatıldı

Günümüz eğitim sistemini Küba uygulamasıyla karşılaştırmalı olarak da slayt desteğiyle anlatan Kabadayı, Küba modelinin eğitimde eşitlikçi, özgürlükçü ve adil politika ve uygulamaların ancak kamusal bir bakış açısıyla kamu mülkiyetindeki kurumlar tarafından ve kamu otoritesiyle gerçekleştirilebileceğini gösterdiğini savundu. Kabadayı, yine Küba örneğinin eğitim alanındaki düzenlemelerin piyasanın görünmez eline terk edilemeyeceğini, bu düzenlemelerin ülkenin öncelikleri ve gereksinimlerine göre planlı ve kamusal bir biçimde gerçekleştirilmesinin zorunluluğunu ortaya koyduğunu kaydetti.

Bilgisayar kullanımının artmasının dezavantajları olduğunu da ifade eden Kabadayı; “Bugün okullarda, günlük hayatta herkes dokunmatik olmaya başladı. Artık yaşlılarımız da dokunarak bilgisayar, akıllı telefon kullanıyor. Öğrencilerimiz soruyor ‘Hocam biz google’dan her şeyi sorup öğrenebiliyoruz niye okula geliyoruz ki?’ Dokunarak geçtiğimiz şeylerin insan belleğinde öğrenmeye dönüşmesi yüzde 20 civarındadır. Ama bizzat yüz yüze ilişkiyle, öğretmen-öğrenci diyaloguyla, laboratuar ortamında ve derslikte öğrencilerin bir arada öğrendiği ortamda bu oran en az yüzde 60’lara çıkıyor. İyi bir eğitim sistemi ve iyi bir öğretmen modeliyle bu oran yüzde 80’lere kadar çıkıyor. Bizler ilkokul dönemimizden pek çok anı hatırlıyorken şimdiki gençler ise çok az şey hatırlar durumda. Dokunmatik ya da sürekli akan bilgilerin öğrenme oranının ne kadar düşük olduğunu görüyoruz” ifadesini kullandı.

Yapay Zekaya Karşı Önlem Alınmalı…

Son zamanlarda ‘yapay zekâ’ konusunun gündemde olduğunu da hatırlatan Kabadayı; “Dokunmatik sanayiden tutun da yapay zekâ konusuna kadar çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Artık dünyayı, ülkemizi robotlar yönetecek. Yapay zekânın robotlar başta olmak üzere bilimde ve eğitimde kullanılması öyle bir noktaya gelecek ki, bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz gerçekliğin kimi işkollarında hayatımıza girdiğini fark ediyoruz, artık o robotlar insan beynini ele geçirecekler, ülkeleri ve toplumları savaş başta olmak üzere çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya bırakacak bir süreç yaşanıyor.

BM, yapay zekâyla çalışan robotlar başta olmak üzere bilgisayar ve diğer teknolojik aletlerin insan beynini ve toplum yaşamını ele geçirmemesi için her ülkenin önlem almasını karara bağladı. Bir taraftan bu konuda çalışma yapan silah sanayi, başta bilgisayar olmak üzere internet ortamını ayarlayan tekellerin yapay zekâyı hangi amaçla kullanacağına dair denetimi kim sağlayacak? Bu soruya karşı bizim üretmemiz gereken en önemli yanıt da gerçekten yapay zekâ yerine insan zekâsının ve aklının, bilimsel, laik, parasız ve eşit bir eğitim sisteminde nasıl organize edileceğine dair ciddi kafa yormamız gerektiğini ortaya koyuyor” şeklinde açıklamalarda bulundu. (Haber: Helga TERBİYELİ)

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here