Mecalim Yok Yazmaya

0
172

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sayfamda öykü görünce hemen duyuyorsunuzdur artık “bugün yazacak mecalim yok” dediğimi. Yanılıyor muyum yoksa? Neyse, nefes almak gibi bir şey yazı yazmak çok zaman benim için. Yazmadığımda gerçekten nefesim tıkanmış oluyor. Ve soluk almadan öylece susuyorum. Yağmur gibi yağarken üzerime sorular ve sorular ve sorular ve kuşatırken üzerimi huzursuzluğun ağır hantal kara kanatları…

Susmak, gelince yamacıma sığınırım kollarına. Çocukluğumda da sığınırdım ona büyüme sancıları çektiğimde de… Bazılarını korkutur suskunluğum. Bazılarını tek kelime ile çıldırtır. Bazılarını düşündürür, meraklandırır nedenleri. Ama Susmak gelince yamacıma, ne korkanı takarım kafaya ne öfkeden çıldıranı, ne meraklının derdini. Yalnızca yumuşak, beyaz kolları ile sararken beni sımsıkı, kuş uçmaz kervan geçmez bir vadide. Otururuz ikimiz böylece. O söyler ben dinlerim. Gözlerim vadinin cennet köşelerinde, çağlayan sular, gümrah yeşiller arasında dolaşır. Sesim çıkmaz o konuşunca ona da susarım çünkü.

Kara hantal kanatlı huzursuzluk varamaz bize o zaman. Öyle bir zırh öreriz, öyle bir set çekeriz ki aramıza, kutsal kitapta anlatıldığı gibi büyük İskender’in (zül kırneyn) heccüç ve meccuc için çektiği set hafif kalır yanında. Ve o suskunlukla iç içe yaşayarak geçerken günler, durur zaman! Ayla Kutlu “zamanda eskir” demiş. Kitabının adı bu… Ben diyorum ki zaman durur. Yaşandığı yerde hiç bozulmadan hiç eskimeden…

Ve her anı saklıdır zamanın, hafızanın hazine dairesinde. Hiçbir yere kaçamaz her zamanın yaşanmışlıkları Ve susmakla geçen zaman, geçtiği dilimdedir artık. Ne geride, ne ilerde, ne şimdide… Ve susmak her zaman yamacımda dolanır, hantal kanatlı huzursuzluk, uysal bir uşak gibi yalnızlık ve yumuşak bir battaniye gibi hüzün ile. Ve her zaman başımın üzerinde dolanır, duygularımın nahif sesi, mantığımın aristokrat zarif hayaleti.

Sevgiyle kalın sevgili okuyucularım. Yase

& & & & &

Ethem Hazretleri

Belh şehrinin padişahı olan Ethem Hazretleri namazını kılar ama hemen ava giden eğlenen zamanını birazda olsa boş harcayan bir insandı. O zamanın dervişleri yapma Ethem gel beraber dua edelim kuran okuyalım dese de Ethem biraz kulak vermemekte ve bir akşam hocanın biri Ethem hazretlerinin çatısına çıkar. Bunu duyan Ethem hazretleri dışarı çıkar ve hey yabancı kimsin ne işin var orda der ve hoca deve mi kaybettim de onu arıyorum der. Ethem hazretleri şaşkın yahu hoca ne işi var orda develerin der ve hoca hemen lafı yapıştırır ya sen Ethem allahü c.c sıcak yatakta mı ararsın ya da av partilerinde… Ethem hazretlerinin işte o zaman aklı başına gelir ve kundaktaki yavrusunu bırakıp kendini yollara vurur gider gider ve bir gün bir derviş topluluğu görür. Oradaki çobana “onlar kim” der “dervişler” der çoban. Ethem hazretleri “bende katılabilir miyim onlara” der “soralım” der. Sorarlar ve derviş Ethem’e “sana bir soru soracağım bilirsen katıl” der ve sorar “1 kese altının olsa ne yaparsın olmasa ne yaparsın” der derviş. Ethem hazretleri ise “olursa şükrederim olmasa da şükrederim” der ve derviş “senin o dediğini Bağdat’ın köpekleri de yapıyor” der. Ethem hazretleri şaşırır “ya sen ne yaparsın” der dervişe.

Derviş “bulursam dağıtırım, bulmazsam dua ederim benden daha fazla ihtiyacı olan birine verdiği için” der ve Ethem hazretleri şaşırır bunun üzerine kendini yollara vurur. Yıllarca gezer gezer ve görür sonunda o da derviş olmuştur ve umrede tavaf ederken bir gençle çarpışır, o gence o kadar kanı kaynar ki bir an ve ona sorar evlat sen kimsin. “ben belh şehrinde yaşayan bir kulum” der “baban kim” der “eski belh sultanı” der “daha ben bebekken saltanatı her şeyi bırakıp kendini İslam’a vermiş” der ve Ethem hazretleri “gel sana bir sarılayım” der ama baba gibi sarılır. Ve kulağına bir ses fısıldar Ethem “bir kalp de iki sevgi olamaz bir kalp de iki sevgi olmaz” diye ve Ethem hazretleri içinden Allah’ım c.c der eğer senin sevgini engelleyecek bir sevgi varsa der onu benden alabilirsin der ve oğlu orda kolları arasında can verir ve gel zaman git zaman tekrar belh şehrine döner döner ama kimse onu tanımaz o da tanıtmaz kendini…

Bir camiye girer ve namazını kılar. Orda bir köşede yatacaktır, görevli gelir ve hey sen ne yapıyorsun burada der Ethem hazretleri hiç burada sabahlayacaktım da der. Görevli olmaz burayı zamanında belh sultanı Ethem hazretleri yaptırdı burada öle sabahlanmaz, otel mi der ve kovar. Ethem hazretleri hiç münakaşaya girmez ve gider bir ışık görür ve ona doğru yürür bakar ki bir değirmen ve içerde bir kişi harıl harıl çalışıyor. Neyse selam verir ama adam karşılık vermez, Ethem hazretleri orda oturur ve 2 saat geçer aradan adam gelir ve selama karşılık verir. Ethem hazretleri şaşırır ve neden o zaman karşılık vermedin der adam o zaman benim iş zamanımdı eğer ara verseydim kul hakkına girerdi ondan der. Ethem hazretleri böyle biri ile tanıştığı için sevinir ve muhabbete başlar. O kadar hoş o kadar güzel konuşurlar ki Ethem hazretleri en sonunda senin allah c.c istediğin fakat olmadığı bir şey var mı der. Adam düşünür düşünür ve var der ben zamanında buranın padişahı Ethem hazretlerini görmek istedim ama olmadı der malı mülkü saltanatı bırakıp Allah c.c yoluna verdi kendini, tek isteğim buydu ama nasip der adam. Ethem hazretleri adama tatlı bir gülümseme ile bakar ve sen ne yüce bir insansın der bu istediğin bugüne nasipmiş der ve orada canını teslim eder…

& & & & &

Ve Bir Kıssadan Hisse Öyküsü

Ebû’l-Haseni’l-Harkânî (k.s)hazretleri şöyle anlatır:

‘İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teâlâ’ya ibâdet ederdi. Bir akşam, Allah Teâlâ’ya ibâdet eden kardeş, yaptığı ibâdetten, duyduğu hazdan dolayı kardeşine: ‘Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim, dedi. ‘Kardeşi kabul etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüya gördü.

Rüyasında bir ses ona: ‘Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık, deyince genç: ‘Ben Allah Teâlâ’ya ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi. Ses ona: “Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı” karşılığını verdi.

Alıntı: Fazilet Takvimi 1997-Nisan

Günün Şiiri

OZAN VE ÖLÜM

Ölümle başbaşa yürürken görüldü o,

Korkmadan tırpanından.

–Gene de kuleden kuleye güneş

Çekiçler örste, örste, demirci ocaklarının örsünde.

Konuşuyordu Federico

Okşayarak, ölümle. Ölüm dinliyordu onu.

“Daha dün mısralarımda can yoldaşım,

Kuru avuçların şaklıyordu senin

Daha dün mısralarımda,

Daha dün kırağını verdin şarkıma

Ve ağlatı’ma gümüş tırpan keskinliğini,

Seni şakıyacağım, sende artık kalmayan eti,

Olmayan gözlerini,

Rüzgârın dağıttığı saçlarını şakıyacağım

O öpülen kırmızı dudaklarını…

Ölüm, güzel çingenem, ölümümsün dün de bugün de,

İçime çekerken Gırnata’nın havasını, Benim Gırnata’mın.”

Yürürken görüldüler onlar…

Bir mezar yontun bana dostlarım

Ozan için

Taştan ve düşten, -Elhamra’da,

Suyun ağladığı bir çeşme üstüne,

Sonsuza kadar desin o:

Cinayet Gırnata’da işlendi! Onun Gırnata’sında!

Antonio MACHADO

Günün Fıkrası

Bizim Evimiz Pek Dar

Adamın biri gitmiş Hoca’ya “Yahu hocam bizim ev pek dar, sığamıyoruz bir türlü, ama büyük eve de paramız yetmiyor, ne yapayım?” diye sormuş.

Hoca bu abuk soru karşısında ne desin, kafasını karıştırmış biraz, düşünür gibi yapmış sonra da “Senin tavukların vardı değil mi?” diye sormuş. Adam “Var” deyince “İyi o zaman, şimdi onları da eve al” demiş.

Aradan biraz zaman geçmiş, adam yine gelmiş hocanın karşısına “Hocam ev iyice daraldı, şimdi ne yapayım?” diye sormuş. Hoca da “Senin kazların da vardı, onları da eve al” diye akıl vermiş.

Bir süre sonra adam yine Hoca’nın kapısında. “Olmuyor be hocam, eve hiç sığamıyoruz şimdi” deyince “Merak etme, iki koyunun vardı diye biliyorum, onları da eve sok” demiş.

Adam hoca ne derse yapıyor.

Aradan biraz daha zaman geçmiş. Adam çıkmış Hoca’nın karşısına yine “Sorun bitmiyor Hocam, bana başka akıl” demiş. Hoca da “Sen inekle öküzünü de eve bir sok bakalım” demiş adama.

Üç gün sonra adam yana yakıla Hoca’nın kapısına dayanmış. “Aman Hocam, ne desen olmuyor. Artık evin içinde yürüyemez, yatağımıza yatamaz olduk. Ne oldu senin akıllarına” diye serzenişte bulununca Hoca “Tamam, tamam” diye itelemiş adamı.

“Şimdi bu geceyi de geçir, yarın sabah erkenden tavukları da, kazları da, koyunları da inekle öküzü de çıkar evden.”

Adam ertesi gün elinde bir tepsi baklava ile gelmiş Hoca’nın karşısına, “Ey Hocam” diye başlamış; “Sen büyük adamsın, sen ne büyük alimsin, sen büyük bilgesin. Meğer benim evim ne kadar ferahmış da haberim yok. Allah seni başımızdan eksik etmesin.”

Günün Sözü

Bu ilim, tevil yapan cahillerin, tahrif eden azgınların, iptalci müfterilerin, düşman olan her neslin elinden muhafaza olunacaktır.

Hz. Muhammed

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here