Yeni Yıla Girerken…

0
84

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Korona hanımın egemenliğinde yeni bir yıla girmek üzereyiz. Ne sevincimiz var ne de heyecanımız var. Yeni yıl bir öncekin aynısı olacak bu gidişle sihirli bir el dokunmazsa tabi. Ve o sihirli el neden dokunsun ki? Biz bu illetten yeterli dersi çıkarabildik mi ki? Ya da yalnızlaşmanın ne kadar kötü olduğunu anlayabildik mi? En önemlisi krizlere ne kadar hazırlıklıyız öğrenebildik mi? İnşallah diyorum.

Doğrusu ıssız sokaklara terk edilmiş gibi duran AVM’lere, boş dükkânlara bakınca insan ne kadar zayıf diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Mini minnacık bir virüs bütün dünyayı etkisi altına alabiliyor bir anda. Ve bunca ilim bilim insanı ancak binlerce ölüm vakasından sonra aşıyı ortaya çıkardı. Ve öğrendik ki ilimsiz, bilimsiz hayat olmuyor.

Ve onlar aşıyı ortaya çıkarana dek korona hanım kendini değiştirdi. Mutasyona uğradı ya da kendini özellikle değiştirdi “artık yoruldum öldürmeyim bari daha çabuk hasta edeyim” dedi. Yani kocaman dünya bir milim bile olmayan ama onu çepeçevre sarabilen korkunç ötesi bir leydinin esiri olmuş durumda. Yalnızca bu durum bile oturup uzun-uzun düşünülecek üzerine kitaplar yazılacak bir durum bendenizce! Ve korona hanımın egemenliği en çok esnafı işçiyi emekliyi 65 yaş üstünü vurdu. Yokluk, yoksulluk koronanın tahtını salladı nerdeyse.

Ve kaç gündür asgari ücret üzerinde çalışılıyordu ve nihayet bugün sonuçlar açıklandı ve tabi büyük hayal kırıklığı. Bendenizin takıldığı sondaki “90 kuruş.” Valla keşke “işçiyi enflasyona ezdirmeyeceğiz” diyenler bir tek ay o önerdikleri parayla yaşamayı bir denselerdi belki azıcık duygudaşlık yapabilirlerdi!

Ve aşılar; Çin’den gelecek denen aşılar gümrüğe takılmış dilerim sağ salim gelirler ve ilk başta çok acil olarak sağlık çalışanları aşılanır hayırlısı ile ve tabi sıra bize gelirse alerjik olmamıza rağmen artık yaparlarsa bizde oluruz inşallah?

Ve yeni yıla yasaklarla gireceğiz valla bendenizce iyi!! Doğrusu dört gün az değil ama düşünürsek ki bu yasaklar sayesinde ancak eski günlere dönebileceğiz. Keşke çok önceden evlere kapanabilseydik ve bu günlere gelmeseydik ama işte başa gelmeden akla gelmiyor ya da akla geliyor da ekonomiye yaramıyor durumları!

Şimdi artık karşımızdaki virüs hanımefendisinin korkunç yüzünü her yönü ile öğrenmiş bulunuyoruz ve ondan nasıl korunacağımızı da… Bu yüzden iyi korunalım diyorum kafayı yemeden, depresyona girmeden. Valla bendeniz bile depresyona girdim herhalde yürüyüş, egzersiz yaptığım, bin bir işle uğraştığım ve yorgunluktan sızmış bir vaziyette oturduğum yerde uyukladığım halde. Çünkü sevdiklerim, saydıklarım bir biri ardına vefat ediyor.

Korona ya da değil fark etmiyor, cenazelere gidemiyoruz, üzüntümüzü ancak telefonla bildirmek zorunda kalıyoruz, bizi de teselli edecek birileri olsun istiyoruz ve korona hanımın en pis durumu bu işte: bu durumdan tez kurtulmak için elimizde gelenden çoğunu yapmak zorundayız. Ve en son olarak yıllarca tanıştığımız bütün fotokopi işlerimi yaptırdığım, bazen de dertleştiğimiz sevgili, güler yüzlü, alçak gönüllü arkadaşımız Net Kopya Ortaklarından, Değerli insan İskender Köybaşı’yı kaybettik. Allah gani-gani rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Ailesine ve tüm yakınlarına sabırlar diliyorum.

Ve bugün şehit olan Mehmetçiklerimiz yüreğimizi derinden yaraladı. Gözlerimizden yeni yıla girerken acı dolu yaşlar akıyor, nur içinde uyusunlar… Mekânı cennet olsun. Ailelerine ve tüm yakınlarına sabırlar diliyorum. Vatan sağ olsun.

Ve sevgili okuyucularım yeni yıl eskisi gibi olacak diyoruz ya aslında belki olmayabilir kim bilir belki gerçekten sihirli bir el dokunur da eski günlere döneriz. Bu yüzden asla umutsuz olmayalım her saniye mucize olabilir unutmayalım ve anları yakalamaya çalışalım ve sağlıkla, sevgiyle kalmaya çalışalım. En kötü yılımız bu olsun dilerim. Yase

& & & & &

Geçmek

Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırmaya karar verdi. Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeye karar verdi. İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyeceğini söyledi.

Yarışma günü, insanlar akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel elbiselerini getirmişti: Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti. Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu.

Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerine hepsi aynı şikayette bulundu: Yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu….

Günün sonunda yalnız bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzattı:

‘Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı.’

Kral gülümseyerek cevap verdi:

‘O altınlar sana ait delikanlı.’

‘Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı.’

‘Evet’ dedi kral. ‘Bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir.’

Günün Şiiri

İki Lâf

Poliste adımızı sordular

-Bileklerimize kelepçe vurdular-

Dedik ki biz oyuz

Dosyada künyemiz vardır

Babamız Ahmet annemiz Fatma…

Vaktimiz yoktu evlenemedik

dedik;

Nüfusta kaydımız bekârdır.

Ne avrat, ne evlât, dünür…

Yirminci asırda her şair

bizim gibi düşünür.

İçerde küf ve nem

Demir parmaklık arkasında ışıltılar!

-Geç dediler;

Aralandı kapı, yürüdük,

Eğildi üstünden atladık – duvar.

Sağanak sağanak

Yağıyordu gökten aydınlık

Yürüdük…

Yer bizimle

gökler bizimle

Sular bizimle başladı yürümeğe,

Yürüdük

Demirkapı, Ahırkapı, Adliye.

Yürüdük…

Bileklerimizde tel kelepçe

Bütün gece…

Yargıçta suçumuzu sordular

-Bileklerimizde karakol mührü vurdular-

Dedik ki çok

Dedik ki yok

Dedik ki adam öldürmedik kan içmedik

Yalnız iki lâf dedik

Dedik ki

Gün ağardı göğe bak!

Dedik ki

Güneş doğsa sırtımız ısınacak!

Dedik ki çok

Hür bir dünyada mutlu insanlar

Onlar için yemiş verir ormanlar

İnsan büyür mihnet küçülür

Ve pürüzsüz sular gibi akar zamanlar.

Yıldızlar omuzların hemen tepesinde

Keder ve hınç Kafdağı’nın ötesinde

Gök bir anneçınar gibi üstünde onların

Ve onlar oynaşırlar bu çınarın gölgesinde.

Sokakta yolumuza durdular.

Neticeyi sordular.

Dedik ki

Ya kırmızı, ya sarı!

Şahit edip deriz ki gökleri ve tarlaları

Adam öldürmedik kan içmedik!

Yalnız iki lâf dedik.

İlhami Bekir TEZ

Günün Fıkrası

Of’lu hoca Cuma namazında içki içenleri fena azarlıyordu: “Paranızı sokağa atıyorsunuz! Kazanan kim? Meyhaneci… En büyük dükkan kimin? Meyhanecinin… En güzel ev kimin? Meyhanecinin… Ya en güzel araba? Meyhanecinin. Bu paraları veren kim? Ha sizin gibi kafasızlar…”

Aradan 2 hafta geçer, bir adam koşarak hocanın yanına gelir ve ellerine sarılıp öperek: “Allah razı olsun hocam, senin verdiğin içki vaazı sayesinde hayatım kurtuldu..”

Hoca memnun: “Aferin, içkiyi bırakmanın mükâfatlarını ahrette de göreceksin oğlum.” der. Adam düzeltir: “İçkiyi bırakmadım hocam, MEYHANE AÇTIM!”

Günün Sözü

“Batmayı, gözden kaybolmayı gördün ya, bir de doğmayı gör! Düşün ki, Güneş’le Ay batıp gözden kayboldukları zaman onların nûruna bir ziyan gelir mi?”

“Bu hâl, sana; batmak, kaybolmak gibi görünse de, aslında doğmaktır, yeniden hayata kavuşmaktır! (Hem de ebedî bir hayata…)”
Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here