Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar yine yazdan kalma yine tehlikeli. Hep düşünüyorum; Neden en güzel şeyler hep tehlikeli oluyor diye. Güzeli görünce kendimizden geçtiğimiz için olabilir mi?
Evet, bu havada doğa canlanıyor, börtü böcek, kaldırım otları, mantarlar, alerjiler, bronşitler, astımlar hep bu havayı seviyor. Ağaçlar çiçeklendi etraf mis gibi kokuyor, ancak daha zamanı değil aslında bu kadar coşmanın. Belki yarın belki yarından sonra yine esecek rüzgârlar, yine dalları kırılacak ağaçların, çiçekleri yine düşecek toprağa. Onlar da biliyor bunu. Ama işte güzel havalar ve güzele kanmak böyle bir şey oluyor!
Ağaçlarımın saksılarını değiştirdik geçenlerde gübreli toprak taşıdık beş kat yukarı. Onları güzelce özene bezene yeni ve çok büyük saksılarına yerleştirdik. Bu işin bir sürü püf noktası varmış öyle istediğiniz zaman ağaçların yerini değiştirmek, saksı büyütmek, ilaçlama falan yapmak olmuyor hepsinin mevsimi zamanı var. Eğer ağaçlarınız varsa muhakkak bir uzmandan bilgi almak zorundasınız. Bizde böyle yapıyoruz. Çünkü ağaçlar candır ve onlara gelecek en küçük bir zarar birde kendi elimizden ise! Bizi sonsuza kadar rahatsız eder. Bu yüzden dikkat şart…
Sevgili ağaçlarım yeni evlerinden memnunlar nasıl üst üste dolu dalları çiçeklerle anlatamam. Ruhumun kanatlandığını algılıyorum onlara bakınca. Kaç gündür zorunlu ve çok yoğun olduğumuz işlerle ilgilendiğimizden onları azıcık ihmal ettiğimi düşünüyordum. Nihayet dün gece, gece saat 11 gibi eve döndüğümde sabahı beklemeden, üstümdekileri çıkarmadan yukarı çıkıp onları suladım. Gönüllerini alıp özür diledim. Hortumu musluğa dayayıp gönlümce suları sıçratarak acayip bir terapi inanılmaz. Birkaç gün önceki rüzgârdan aldıkları zararı görmemiştim. Çok şükür rüzgar çatı katının kapısını yerinden sökmüş, kırmış, parçalamış, yetmemiş mutfak dolaplarını da sökmüş ama onlara dokunmamış. Çok sevindim ve “iyi tutunun birbirinize” dedim “Fırtınalar sizi savurmasın” ancak biliyorum ki fırtınalar savuracak ve ancak iyi tutunanlar toprağa sağ kalacak.
Ve sevgili okuyucularım sağlam beden sağlam kafa için bir yolda bu.
& & & & &
Güneş Enerjisinden Elektrik Elde Etmek
Geçen yaz abim ‘çatı katına elektrikle çalışan bir aydınlatma aygıtı kuracağım sana’ dedi. Kendisi Almanya’da evini ve bahçesini ve elektronik aletlerini diğer bütün elektrik ihtiyacını böyle karşılıyor ve komşularına da çok gelen elektriği gönderiyor. Üstelik bunu kaç yıldan beri uyguluyor. Abim doğaya âşık, teknolojiye meraklı bir adam. Doğaya zarar vermeden doğadan nasıl yararlanabilir diye düşünür her zaman. Elektrik üretimini derme çatma aletlerle elde etmiş önce. Telefon, bilgisayar şarj etmek için falan sonra da işi geliştirmiş. Araç gereç pahalıymış ama o netten ikinci üçüncü el malzemeler alıp kendi elektriğini üretmiş. Doğadan, doğaya zarar vermeden yararlanmak işte giz burada…
Bize de aynı uygulamayı yapacaktı ancak ucuz malzemeyi bulamadı. Ve zamanı kısıtlıydı. Şimdi HBB bu uygulamaya geçmiş doğrusu onları kutluyorum tabi biraz geç kaldılar ama her şey sırayla olacak sabırla. Doğal enerji kaynakları kullanarak Park, Bahçe ve Yeşil Alanları Daire Başkanlığına, yerleştirilecek güneş panellerinden elde edilen elektriği akülerde depolayarak, havanın kararmasıyla özel ampullerle aydınlatma sağlama prensibine dayanan sistemde, etüt çalışmalarının tamamlanması ve gerekli alt yapının oluşturulmasının ardından çalışmalarını hızlandırılacağını bildirmiş gazetemizden aldığım habere göre. Gerçekten Hatay’da güzel şeyler olmaya başladı. Dilerim devamı tez gelsin
& & & & &
Ve Belediye Başkanı Sayın Dingil
Belediye başkanımız maşallah her daim Belediye başkanı olmadan da önce öyleydi ya grant tuvalet. Ve her daim güler yüz. Bu görüntü imaj olarak çok güzel güven veriyor. Ancak yanındaki arkadaşlar? Valla siyah giysili, siyah rugan ayakkabılı, siyah gözlüklü, bodyguardlara onları tercih ederim. Ama kardeşim biraz daha az salaş giyinirlerse fena da olmaz yani, en azından belediye başkanın imajına yakın. Yani dün cenaze evine geldiler taziyeye. Çok teşekkürler. Belediye başkanı iki dirhem bir çekirdek ama yanındakiler? İnşallah sözlerim ciddiye alınır.
Ve sevgili okuyucularım, sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her zaman ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Asıl Fakirlik
Günlerden bir gün bir baba ve zengin ailesi oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun tek amacı vardı, insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek. Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.
Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu; “İnsanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?”
“Evet!”
“Ne öğrendin peki?”
Oğlu cevap verdi, “Şunu gördüm: bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört. Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan bir dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları. Bizim görüş alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar.”
Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı. Oğlu ekledi, “Teşekkür ederim baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!”
Günün Şiiri
Yarı Yol
Nasıl istersen öyle dinle, bakın:
Dalların zirvesindeyiz ancak,
Yarı yoldan ziyâde yerden uzak,
Yarı yoldan ziyâde mâha yakın.
Ahmet HAŞİM
O Belde
Denizlerden
Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Ne de âlâm-i fikre bir mersâ
Olan bu mâi deniz,
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma’nâ,
Ne bu akşamda bir gam-i nermîn
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-î istitâr ü istiğnâ.
Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz
Topluyor bû-yi rûhunu gûyâ,
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz…
O belde?
Durur menâtık-ı dûşîze-yi tahayyülde;
Mâi bir akşam
Eder üstünde dâimâ ârâm;
Eteklerinde deniz
Döker ervâha bir sükûn-ı menâm.
Kadınlar orda güzel, ince, sâf, leylîdir,
Hepsinin gözlerinde hüznün var
Hepsi hemşiredir veyâhud yâr;
Dilde tenvîm-i ıstırâbı bilir
Dudaklarındaki giryende bûseler, yâhud,
O gözlerindeki nîlî sükût-ı istifhâm
Onların ruhu, şâm-ı muğberden
Mütekâsif menekşelerdir ki
Mütemâdî sükûn u samtı arar;
Şu’le-î bî-ziyâ-yı hüzn-i kamer
Mültecî sanki sâde ellerine
O kadar nâ-tüvân ki, âh, onlar,
Onların hüzn-i lâl ü müştereki,
Sonra dalgın mesâ, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine…
O belde
Hangi bir kıt’a-yı muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dûr ile mahdûd?
Bir yalan yer midir veya mevcûd
Fakat bulunmayacak bir melâz-i hulyâ mı?
Bilmem… Yalnız
Bildiğim, sen ve ben ve mâi deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz
Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı.
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre, müebbed bu yerde mahkûmuz…
Ahmet HAŞİM
Günün Sözü
İnsanların hiçbir şeyi anlamaya vakti yok artık. Her şeyi dükkanlardan hazır alıyorlar. Ama arkadaşlık satan dükkan yok bu yüzden onların artık arkadaşları da yok.